AB'de Türkiye tartışmaları alevlendi
Abone olAB Komisyonu'nun İlerleme Raporu'yla müzakere tarihine yeşil ışık yakması beklenirken, Avrupa'da Türkiye'yle ilgili tartışmalar da alevlendi.
Almanya'nın, Aralık zirvesinde Türkiye ile müzakerelerin
başlaması yönünde oy kullanacağını belirten Gerhard Schröder, kendi
gibi Türkiye Başbakanı'nın da bu zirvede karara bağlanacak konunun
sadece üyelik müzakereleri olduğunun bilinmesini istediğini
söylüyor. Oysa, bu kararın niteliği ne olursa olsun, oybirliği ile
alınması zorunluğunun unutulmaması gerekiyor. Şu ana kadar var olan
izlenim, Almanya dışında İngiltere ve İsveç'in kesin, İtalya'nın
büyük ihtimalle Türkiye'den yana oy kullanacağı yönünde. Avusturya,
müzakere tarihi verilmesine karşı neredeyse tek başına bayrak
açarken, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde bu konunun henüz
gündeme bile gelmediği anlaşılıyor. Fransa'da referandum önerisi
Fransa'da ise Türkiye konusu, Fransa lideri Chirac ile rakibi
Maliye Bakanı Sarkozy arasında süren güç gösterisine alet ediliyor.
Türkiye'nin üyeliği konusunu halkın oyuna sunma fikri, Sarkozy
tarafından ortaya atılırken, başta buna karşı çıkan Chirac'ın da
bir süre sonra kesin tarih vermese de bu görüşe katıldığı
gözleniyor. Kaldı ki şu sıralar Chirac'ın, özellikle kendi
saflarından gelen itirazlar nedeniyle Türkiye konusunda oldukça
bunaldığı da bir gerçek. Örnek, AP'nin muhafazakar grubunda Türkiye
ile ilişkilerden sorumlu olan Jacques Toubon. Toubon, Türkiye'nin
üyeliğine karşı saydığı gerekçelerin en azından birinde
Avrupalılar'ın gözünü korkutmayı başarıyor. Toubon, Türkiye'nin 20
yıl sonra Konsey kararlarında temsil ettiği nüfusla %15 oranında
söz sahibi olacağını belirterek "Özellikle kaliteli çoğunluk
oylarıyla karara bağlanması gereken konularda bu durum önem
taşıyor. Çünkü aynı oylamada Almanya'nın %14, Fransa'nın ise ancak
%12 oy ağırlığı bulunacak" diyor. Bunun nedeni, şu andaki nüfus
gelişimiyle Türkiye'nin 20 yıl sonra en kalabalık AB üyesi
olacağından yola çıkılması. Almanya'daki tartışmalar Almanya'nın
muhafazakar ana muhalefet lideri Angela Merkel, son günlerde,
belirli bir karara varmak için AB Komisyonu'nın açıklayacağı
İlerleme Raporu'nu beklemenin doğru olduğunu söyleyerek nispeten
temkinli bir tutum sergiliyor. Merkel, "Ben Komisyon'un Çarşamba
günü dile getireceği tavsiyeyi öğrendikten sonra konuşmak gereği
düşüncesindeyim" dedikten sonra partisinin öteden beri Türkiye'ye
"imtiyazlı ortaklık" önerilmesi görüşünü benimsediğini bir kez daha
hatırlatıyor. Merkel'in bu yaklaşımıyla Hollanda ve Danimarka'da
iktidarda olan muhafazakar partileri de kendi safına çekmeye
çalıştığı sır değil. Almanya Başbakanı Schröder gibi müzakerelerin
başlamasını savunan liderler ise öncelikle Türkiye'nin stratejik
önemine atıfla, bu ülkenin AB'nin doğu kanadı olarak sağlayacağı
yararları ön planda tutuyor. Schröder, "Eğer Türkiye sayesinde
bağnazlıktan uzak İslam ile Avrupa'nın aydınlanması değerleri
arasında bir köprü oluşturabilirsek, bu Avrupa'da güvenliğin
artmasını sağlayacaktır. Bu faktörü küçümsemek doğru olmaz" diyor.
Barroso'dan referandum önerisine destek Türkiye'nin üyeliğiyle
ilgili ilginç bir açıklama da Lizbon'dan ulaştı. AB Komisyonu
Başkanlığı görevini yakında Romano Prodi'den devralacak olan
Portekizli politikacı Jose Manuel Barroso, Fransa'nın Türkiye'nin
üyeliği konusunu halkoyuna sunma niyetini olumlu karşıladığını
söyledi. Barroso, böyle önemli bir konuda Avrupa halklarının
arzusuna ters düşen bir karar alınamayacağı söylemiyle,
halkoylamasına gitmenin en akılcı yol olacağını savundu. İnsan
hakları ve Türkiye'nin maliyeti AB'nin Genişlemeden Sorumlu
Komiseri Günter Verheugen'ın yerini almaya hazırlanan Finlandiyalı
politikacı Olli Rehn ise insan haklarını yeniden ön plana
çıkartıyor ve bu konuyu demokratikleşme yasalarının hayata
geçirilmesinde bir aksama halinde, müzakereleri durdurma tehdidinde
bulunuyor. Türkiye'nin üyeliğinin Birliğe yüklü bir faturaya yol
açacağı iddiaları ise gerek Verheugen, gerekse AB Bütçe Komisyonu
Başkanı Michaela Schreyer tarafından reddediliyor. Sosyal Demokrat
Alman politikacı Michaela Schreyer, Türkiye'nin AB üyeliği
nedeniyle oluşacak mali yükün sürekli abartılmasından ve kamuoyunun
yanıltılmasından yakınıyor. Handelsblatt gazetesine demecinde,
Türkiye'nin üyeliği için harcanacak net tutarın, bugünkü koşullarda
10-15 milyar Euro'yu aşmayacağını söyleyen Schreyer, bunun aksi
söylemlerin, dayanaktan yoksun, gerçek dışı beklentilere yol
açacağı uyarısında bulunuyor. AB Komisyonu hesaplarında, 2025
yılına kadar Türkiye'ye ödenecek tutarın 16-28 milyar Euro'yu
bulacağından yola çıkmaktaydı. Schreyer, bu hesaplarda, geçen
sürede örneğin tarım sektörüne sübvansiyonların kalkacağının ve
Türkiye'nin gelecek yıllarda artacağına kesin gözüyle bakılan
ekonomik gücünün gözetilmediğini belirtiyor. Türkiye'nin, 2013
yılından önce üyeliğinin zaten mümkün olmadığını belirten Schreyer,
bu ülkeye adaylık sürecinde de diğer birçok devletten çok daha az
ödemede bulunulduğunu hatırlatıyor. Ankara'ya yapılan mali yardımın
2004'te 250 milyon, 2005'te 350 milyon, 2006'da 500 milyon Euro
olacağını kaydeden AB Bütçe komisyonu başkanı, bu tutarın kişi
başına hesaplandığında Bulgaristan ya da Romanya'ya ödenen tutarın
kat be kat altında olduğunu belirtiyor. Kaynak : Deutsche Welle