ABD ve Avrupa'nın ardından kriz Çin'in kapısında
Abone olAmerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın ekonomik krizleri ardından sırada Çin mi var? BBC ekonomi muhabiri Laurence Knight, dünyanın büyüyen gücü Çin'in karşı karşıya olduğu ekonomik tabloyu değerlendirdi.
Çin'i dikkatle izlemek gerek. Önce Amerika Birleşik Devletleri ardından Avrupa krize girdi. Şimdi sıra Çin'de.
Çin'de bankalar arası borçlanmada kısa süre önce yaşanan tıkanıklığın nedenleri tartışılıyor. Ama açık ve muhtemelen daha önemli olan Çin Merkez Bankası'nın, ucuz krediler sağlayarak kurtarma operasyonuna girişmemiş olması.
Şanghay Borsası'nı titreten de Merkez Bankası'nın bu kararı oldu.
Bu karar aynı zamanda, Devlet Başkanı Şi Cinping'in, ülke ekonomisini 'yeniden dengeleme' konusundaki kararlılığının da açık bir göstergesi.
Eğer Devlet Başkanı Şi bu zorlu görevin altından kalkabilirse, bu aynı zamanda Çin'de ucuz kredinin sona ermesi, ülkenin devasa inşaat ve altyapı çalışmalarının azaltılması ve ekonomik büyümenin yavaşlaması anlamına gelecek.
Bu Çin'in ekonomi politikasında büyük bir değişim. Piyasalarda yaşananlar ise bunun öncü sarsıntıları.
Dev kredi sektörü
2008 yılında yaşanan malî krizin ardından, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'daki resesyon Çin'in ihracat pazarlarını da derinden etkilemişti.
Bunun ardından Pekin yönetimi, dev bir canlandırma paketini devreye sokmuş, kara ve demiryollarının yapımı, çelik fabrikaları, inşat sektörü hareketlenmiş ve istihdam sektörü canlı kalmıştı. Bunun sonucunda ekonomik büyüme yıllık yüzde 9-10 seviyesine çıkmıştı.
Ucuz kredi döneminden en çok inşaat sektörü, devlet arazilerinin kiralarını toplayan yerel yönetimler, ağır sanayi şirketleri ve spekülatif piyasalara yatırım yapan devlet şirketleri kârlı çıktı.
Eğer Çin hükümeti, ekonomiyi 'yeniden dengeleme' kararlılığını sürdürürse, tüm bu sektörler daha sıkıntılı bir ekonomik tabloyla karşı karşıya kalacak.
Hassas dengeler
Çin için, beklemek bir seçenek olmaktan çıktı artık. Ucuz kredi ve inşaat sektöründeki canlılık ivmesini yitiriyor. Piyasalardaki borç yükü giderek artıyor.
Öte yandan, ekonominin hızla büyüdüğü dönemde, 'geri dönüşü olmayan varlıklara' ve 'kara deliklere' büyük yatırımlar yapıldı.
Ancak piyasalardaki dalgalanma, hükümetin önündeki mücadelenin ne kadar zorlu olduğunun göstergesi.
Eğer katı bir tutum izlenir ve bankalar faiz oranlarını yükseltip borç vermeyi azaltmayan zorlanırsa, piyasaların hareketli olduğu dönemde alınan pek çok kredi ödenemez duruma gelebilir.
Hükümet, piyasalarda bir güven krizi yaratmak ya da ödenemeyen borçlar ve iflaslarla yüz yüze kalmak istemiyor. Ayrıca, inşaat ve ağır sanayide çalışan milyonlarca kişinin işsiz kalma tehlikesi de var.
Ancak bankalara ve onlardan kredi alanlara daha fazla zaman tanımak 'kaçınılmazı geciktirmekten' başka birşey değil.
Varlık yönetimi
Hükümet, bir miktar parası olan vatandaşlara satılan, yüksek getirili 'varlık yönetimi ürünleri' konusunda endişeli.
Yetkililer, özellikle küçük bankalar tarafından yaygın şekilde kullanılan bu ürünler konusunda, 'inşaat ve spekülatif yatırımlara kaynak sağlama yolu' oldukları gerekçesiyle endişeli.
Öte yandan varlık yönetimi ürünleri, küçük ihracatçılar da dâhil, özel sektöre kaynak sağamak için yaygın şekilde kullanılan malî araçlar.
Devlet bankaları, hükümetin canlandırma paketinin merkezinde olan devlet şirketlerine ucuz kredi sağlamaya odaklandığı için, küçük şirketler, ana akım malî sistemin dışına itiliyor.
Büyük bankalar, müşterilerini seçerken nakit akışı ya da kârlılıktan çok, siyasî eğilimlerini dikkate alıyor.
Sorunun kökleri derinde
Ucuz kredi ve borçlanmanın sona ermesi, varlıklı Çinliler'i de etkileyecek.
Hükmet yetkilileri ve hükümetle iyi ilişkileri olan özel sektör işadamları, son beş yıldır giderek zenginleşti. Eğer Çin'de ekonomik dengeler değişirse, ülkenin elit tabakası da alıştıkları yaşam standartlarını değiştirmek zorunda kalacak.
Pekin yönetimi, bürokratların aşırı harcamalarına bir son verileceğini açık şekilde ilan etti.
Ancak sorunun kökeni daha derinlerde. Eğer kaynakların israf edildiği ortaya çıkarsa, bunu yapanların ifşa edilmesi ve ağır sonuçlarına katlanmaları gerekecek.
Hesaplaşma günü
Çin hakkında, bankalar devlete ait olduğu ve her türlü bilgi sıkı şekilde kontrol altında tutulduğu için, Lehman Brothers benzeri bir malî krizin bu ülkede yaşanmayacağı şeklinde bir algı var.
Bu çok doğru bir çıkarım olmayabilir.
Eğer Çin'in varlıklı tabakası, özellikle de siyasî geleceğinden endişe duyanlar, telaşa kapılırsa, tüm varlıklarını nakde çevirip parayı Çin dışına çıkarmayı deneyebilir.
Bu tür bir panik orta sınıfa da yayılırsa, bir devlet bankasında, düşük faizli bir mevduat hesabının, emlak sahibi olmak ya da yüksek getirili varlık yönetimi ürünlerinden daha güvenli olduğunu düşünebilirler.
Bu senaryolardaki gibi, 'acil çıkış kapılarına' yönelim eğilimi ise, sadece, dünyanın büyüyen gücü Çin'in 'hesaplaşma gününe' yaklaşmasını hızlandıracak.