ABD Türkiye'den jest bekliyor
Abone olAmerika hükümeti sıkıştırıyor. Wolfowitz bir dizi beklentilerini açıklarken, Bush yönetimine yakın muhafazakar analistlerden Michael Rubin'den yeni eleştiriler geldi.
Son zamanlarda Amerikan basınındaki birkaç yazıyla ortaya çıkan
Türkiye-ABD ilişkilerindeki soğuma, asıl olarak ABD’nin dış
politikası ve Türkiye’nin bu politika karşısındaki tercihleri
noktasında odaklandı. Bush Yönetimi’ne hakim yeni muhafazakarların
analistlerinden Michael Rubin ise, Middle East Quarterly
dergisindeki yazısıyla tartışmayı ve ilişkilerdeki sorunu başka bir
noktaya daha taşıdı: AKP’nin kendisini ve Türkiye’yi asıl olarak
Suudi Arabistan’dan gelen yeşil sermayeyle finanse ettiğini iddia
etti. NTV Washington temsilcisi Ümit Enginsoy’a konuşan American
Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşunun Ortadoğu uzmanı
Michael Rubin, AKP’yi şeffaf olmamakla değil, Sünni milliyetçiliği
yapmakla, Türkiye’deki laikliği tehlikeye atmakla suçladı.
Enginsoy: Yeşil sermaye hakkında yazdığınız son makale Türkiye’de
çok ses getirdi. Yazınızın temel fikri neydi? Rubin: Son iki yıl
içinde Türkiye’ye beş kere gittim ve bu ziyaretlerim sırasında,
hakkında çok şey duyduğum konulardan biri, AKP’nin kendini nasıl
finanse ettiği, kayıtlara geçmeyen paranın ülkeye nasıl aktığıydı.
İşin ilginç yanı bu, Türk Hükümeti’nin ödemeler dengesi konusundaki
kendi istatiklerinde bile gösteriliyordu. Aslında, yazımda
birşeyler iddia etmekten ziyade, sorular sordum. Türkiye’de
toplanan vergi oranları düşünüldüğünde, AKP’nin nasıl olup da son
derece popüler olan reformalarını finanse edebildiğini sordum.
Ardından da, belki de AKP daha şeffaf olmalıdır, önerisinde
bulundum. AKP, İslamcı bir platform olduğu için değil, halk diğer
büyük partilerdeki yolsuzluklara tepki duyduğu için iktidara geldi.
Sırf bu sebepten dolayı AKP şeffaf olma yükümlüğünü yerine
getirmezse, gerçekten ilginç bir durum ortaya çıkar. AKP, hem
partinin finansmanı hem de önde gelen siyasetçilerinin iş
ilişkileri açısından daha şefaf olmalıdır. Enginsoy: AKP’ye biraz
fazla yüklenmiş olmuyor musunuz? Sonuçta AKP Türkiye’nin Avrupa
Birliği üyeliği konusunda kararlılıkla çaba sarfediyor. Rubin:
Belki AKP içindeki bazı isimler beni çok sert davranmakla
eleştirebilir. Ama ben çok adil davrandığımı düşünüyorum.
Cevaplanması gereken konular konusunda sorular sordum. AKP
konusunda temel sorun, bu partinin daha şeffaf olması gerektiği.
Avrupa Birliği üyeliği konusuna gelecek olursak; benim en büyük
endişem, Türkiye’nin AB’ye üye olması değil, ben yıllardır buna
destek veren bir kişiyim. Benim en büyük endişem, AB üyeliğinin bir
parçası olarak Türk toplumunda yürütme ve yargı arasındaki bazı
dengelerin kaybolması. Çünkü zaman zaman demokrasiden konuşulması
gerektiğini söyleyenler bile demokrasiyle ilgili sözleri bambaşka
bir gündemi hayata geçirmek için kullanabilirler. ‘İLİŞKİLERİN İYİ
OLMADIĞI AÇIK’ Enginsoy: Bush Yönetimi, en azından son döneme kadar
Başbakan Erdoğan’a destek veriyordu. Sizin Türkiye konusundaki
endişeleriniz Bush yönetimindeki isimlerce de paylaşılıyor mu?
Rubin: Bir hayli fazla. Sadece Amerikan Yönetimi’ndekiler değil,
Kongre ve Temsilciler Meclisi’ndekiler de benzer endişeleri
taşıyor. Unutmayın, diplomatlar gülümsemek ve herşeyin yolunda
olduğunu söylemek için maaş alır. Abdullah Gül, Washington’a
geldiğinde herşeyin yolunda olduğunu söylüyor. Dışişleri Bakanı
Rice da Ankara’ya gittiğinde herşeyin yolunda gittiğini söyledi.
Ama bütün bunların gerisinde Türk ve Amerikan diplomatları,
gazeteciler ve benim gibi analistler olan biteni konuşuyor ve şu
anda ABD ve Türkiye ilişkilerinin iyi olmadığı çok açık. ‘AKP’Yİ
SEVDİĞİMİZ ANLAMINA GELMEZ’ Enginsoy: Sadece Türkiye’de laikliğin
geleceği konusunda da endişelisiniz, bu endişelerinizi de
paylaşanlar var mı? Rubin: Birçok kişi AKP’nin gündeminin ne
olduğunu sorgulamaya başladı. AKP Türk demokrasisinin bir ürünüdür
ve biz Türk demokrasisine saygı duyarız. AKP’deki her türlü
yetkiliyle ya da bütün hükümet yetkilileriyle görüşürüz. Ama bu,
onları sevdiğimiz anlamına gelmez. Ayrıca, demokrasinin gereği
olarak onları sevdiğimizi söylemek zorunda da değiliz. Şu anda
Ronald Reagan’ın da bir zamanlar söylediği gibi “güven ama denetle”
durumunu yaşıyoruz. Son dönemde yaşanan sorunlarla ilgili
açıklamaları düşünürsek, bu güven ama denetle süreci giderek daha
yoğun gündeme geliyor. Enginsoy: Erdoğan başbakan olmadan, hatta
meclise girmeden önce onu Beyaz Saray’a davet eden Başkan Bush’tu.
O zamandan beri ne değişti? Tek neden Türkiye’nin Irak savaşında
ABD’ye topraklarını kullanma izni vermemesi mi? Yoksa daha fazlası
da var mı? Rubin: Evet, temel sorun o. Ama tabii ki Türk
demokrasisine saygı duyuyoruz. Bu bağlamda bence Başkan Bush’un
Erdoğan’ı daha başbakan olmadan Beyaz Saray’a davet etmesi bir
hataydı. Ama diğer taraftan her iki tarafın da yaptığı bazı hatalar
olduğunu da belirtmek gerekir. Enginsoy: Türkiyeyi hala bir
müttefik olarak görüyor musunuz? Yoksa Türkiye, İran ya da Rusya
gibi başka ülkeler gibi mi değerlendirilmeye başlandı? Rubin:
Hayır. Türkiye hiçbir zaman bir İran ya da Rusya olmayacak. Ama
Türkiye ile ABD arasındaki özel ilişki de zarar gördü. Belki biraz
aşırıya kaçmış olacağım, ama Türkiye Mısır’ınki gibi bir dış
politika benimserse, ABD kendi diplomasisi içinde Türkiye’ye de
Mısır gibi muamele etmeye başlayacaktır. Tehlikede olan Türk
Amerikan dostluğu değil, tehlikede olan Türkiye ve Amerika
arasındaki özel ilişki. Bizi endişelendiren, AKP’nin Türk
milliyetçiliğinden daha çok Sünni milliyetçiliği yapması.
‘KÜRTLERLE PAZARLIK PAYINI AZALTIYOR’ Enginsoy: Türk kamuoyunda ya
da bazı hükümet kurumları düzeyinde yaygın bir Amerikan karşıtlığı
olduğunu düşünüyor musunz? Farklı nedenlerden dolayı mı böyle bir
Amerikan karşıtlığı oluştu? Rubin: Ben Irak içinde Türkiye’nin daha
fazla etkisi olmasını istiyorum. Irak’ın geleceğini düşündüğümüzde,
ABD’liler ve İngilizler terkettikten sonra Irak’ta istikrar ve
güvenlik Türkiye ile ilişkilere bağlı olacak. Beni endişelendiren
şey şu: Bazı kişiler kısa dönemde Amerikan karşıtı bir politika
güderek bundan çıkar sağlamaya çalışıyor, ama uzun dönemde bu,
Türkiye’ye zarar verecek. Mesela İncirlik hava üssü konusundaki
müzakereleri düşünün. Ben ABD’nin Türkiye’de bir üssü olmasını
isterim, ama Türkiye ne kadar çok talepte bulunursa bizim Iraklı
Kürtler ve oradaki üsler konusundaki pazarlık payımız da o kadar
azalıyor. Eğer Iraklı Kürtler, mesela Mesud Barzani bizim
Türkiye’de bir üs alamayacağımız fikrine kapılırsa, Kerkük
konusunda onun bazı tavizler vermesini sağlayamayız. Bu nedenle ABD
ve Türkiye’nin bu konularda birlikte çalışması çok daha iyi olur.
Maalesef zaman zaman bunu becremiyoruz gibi görünüyor. Enginsoy:
Sizce Irak’ta bir Kürt devleti kurulacak mı? Rubin: Hayır
zannetmiyorum. bence bir federalizmle karşılaşacaksınız.
Türkiye’nin bölgeyle ilgili çok fazla endişesi var. Ama bana
sorarsanız Türkiye’nin bölgedeki etkisini arttırmasının en etkili
yolu, ekonomik açıdan Irak’la, özellikle de Kuzey Irak’la yakın
bağlar kurmak olacaktır Ümit Enginsoy/NTV-MSNC