ABD, Taha Kıvanç'a savaş açtı

Abone ol

Türk medyası ABD'ye karşı savaş veriyor. Taha Kıvanç bu konuyu detaylı bir şekilde ele aldı. Kıvanç'a göre ABD'nin yaptığı "Hasta adam sayıklamaları!"...

Taha Kıvanç, başlılı yazısında ABD ve Türk medyası arasında yaşanan söz düellolarına yer verdi.

Yürüyüşüm de değişmiş olabilir mi? Bu kuşkuya kapılmamın sebebi, karşılaştıklarımdan “Neler oluyor?” sorusunu daha sık duymam. Hepsine aynı cevabı veriyorum: “Amerika’nın bana açtığı savaş bütün hızıyla devam ediyor...”

Bir gün öncesine kadar savaşı üzerime almakta tereddüdüm vardı; öyle ya, Türkiye ile ilgili plan yapan Amerikalılar ile uzantıları geniş bir hedef listesine sahipler. Ayrım yapılmıyor; hedefte yalnız ben yokum, bütün yazarlarıyla Yeni Şafak gazetesi var. Hatta tek hedef Yeni Şafak da değil, Wall Street Journal’de (WSJ) çıkan “Avrupa’nın Hasta Adamı --Yeniden” yazısında Hürriyet ve Sabah da ‘kaka’ gazeteler arasında sayılıyor...

Önemli bir gazetenin yazarı, “Doğrusu çok alındım” dedi bana, “Bizi listeye alacak kadar önemsememeleri gazetemiz açısından üzüntü verici...” Dün Milliyet’te Ece Temelkuran’ın, Radikal’de Yıldırım Türker’in yazılarıyla karşılaştığımda sevindim; cephemize kayıtlıların kafa sayımına çıkması mutluluk vesilesi çünkü...

Epeydir kitap yazma konusunda tembelim; “ABD’de yönetimde bulunanlar haberdardı” diye özetlenebilecek tezli 11 Eylül kitabımdan sonra herhangi bir çalışmam olmadı... Ancak, bu kızgınlıkla, “Amerika’nın Benimle Savaşı” türü bir başlıkla okur karşısına çıkmayı pekâlâ düşünebilirim...

Hürriyet yayın yönetmeni, kendi gazetesinin adının ‘İslâmcı’ diye anageldiği Yeni Şafak’la aynı paragrafta yer almasından herhalde rahatsızlık duymuştur. Ancak, kendisinin sinir uçlarının ne kadar hassas olduğunu sergilemeye de yaradı bu olay. WSJ’deki artık ‘tarihî’ özellik kazanan yazı çıkmadan kısa süre önce, “Anti-Amerikanizm iyi bir şey değil” anlamına gelen görüşlerini sütununda ifade etmişti. Eline bir dosya mı tutuşturulmuştu yoksa?

Mutlaka daha önce de yazmışımdır: Vaktiyle yemek dâveti aldığım bir büyükelçilikten çıkarken, elime, yalnız benim görmem için hazırlanmış bir dosya tutuşturulmuştu. “Türk medyasında anti-Semitik yayınlar” başlıklı dosyada bazı haber ve değerlendirmelere yer veriliyordu. Kesiklerin çoğu ‘olağan şüpheliler’ imzasını taşıyordu ve tahmin edebileceğiniz gazetelerde yayımlanmışlardı. Tek istisna, WSJ gazetesindeki saldırıda da adı geçen bir gazeteydi. O gazetenin de ‘anti-Semitik yayın organı’ olarak tanımlanması beni şaşırtmıştı.

Ertuğrul Özkök’ün hislerini anlıyorum. Kendisinin 11 Eylül sonrasında takındığı ve Irak’a savaş öncesinde zirveye ulaşan çok açık ‘Neo-Con planı yanlısı’ tavra ve önalma amaçlı yazısına rağmen Hürriyet’in adının WSJ saldırısında geçmesini engelleyememesi ciddi bir yenilgi...

Hürriyet açısından konunun ticarî yönü de var: Hisseleri borsada işlem gören bir şirket çıkartıyor Hürriyet’i ve şirketin yakın gelecekte gücünü artırma planları olduğu biliniyor. Sabah gazetesi, atv kanalı ve tesislerini satın almak için TMSF’ye teklif verdiği duyuruldu; Star kanalı ve gazetesi için de niyetli olduğu cümlenin mâlumu. Digitürk ve Cine-5 için atağa kalktı bile. Bütün bu girişimlerinde yabancılarla ortaklık kurmayı umuyor Doğan Medya Grubu... WSJ gibi global iş dünyasının hatmederek okuduğu bir gazetede suçlayıcı bir yazıya malzeme teşkil etmek sorun çıkartabilir...

Sakınılan göze çöp batıyor gerçekten. İlmek ilmek örülmüş ilişkiler ağı, hiç tahmin etmediğiniz bir köşeden gelen saldırıyla paramparça olabiliyor...

Birilerinin elinde, üzerinde “Türkiye’de Amerikan-karşıtı yayınlar” notu düşülmüş bir dosya olduğunu tahmin edebiliyorum. İçinde haberler ile bazı köşe yazılarının kesikleri bulunan bir dosya... Dosyaya giren yazarlar ‘kara liste’ malzemesi. Acaba gazetelere onlarla ilgili bir telkinde bulunuluyor mu?

Şimdi size çok garip gelebilecek bu soruyu sormamı gerektiren bir yeni gelişme yaşandı: WSJ’nin aynı zamanda makaleler sayfası editör yardımcısı unvanını da taşıyan Robert Pollock Amerika’nın Sesi (VOA) radyosundan Elif Özmenek ile görüştü ve sözü sürekli Yeni Şafak’a getirerek, “Başbakan araya mesafe koymalı, röportaj taleplerine red cevabı vermeli” deyip durdu.

Gazetenin cezalandırılmasını isteyenler, ‘kara liste’ malzemesi yaptıkları yazarlar için nasıl bir iyilik düşünüyorlardır acaba?

Oysa, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın epey uzun zamandır Yeni Şafak gazetesinde herhangi bir röportajı yayımlanmadı. Televizyonlara çıkıp görüş açıklaması gerektiğinde ise, şimdilerde kendisini kıyasıya eleştiren Fatih Altaylı’yı tercih ettiğini biliyoruz. Görüyorsunuz, ne kadar güzel: Seçim sonrası kurdukları yeni ittifakları çatlatmış görünüyor ABD; aynı ABD bütünüyle sessiz kılmak için “Yeni Şafak’a röportaj vermeyin” telkininde bulunuyor Ak Parti liderliğine...

Geçen gün de yazdım, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden önemli bir diplomat, bir hafta kadar önce karşılaştığımızda, “1 Mart yüzünden intikamcı hislerle hareket ettiğimizi yazıyorsun, böyle bir şey olmadığını ikna için ne yapabiliriz?” diye sormuştu. Ben de, “Boşuna uğraşmayın, gözümün iliştiği her şeyde intikamcı hislerle davrandığınızın izini görüyorum” cevabını vermiştim. Pollock’un ABD Büyükelçiliği’nden ilhamla yazdığı yazı bu mükâlemenin ertesi günü çıktı WSJ’da...

En iyisi, vakit ayırıp “Amerika’nın Benimle Savaşı” kitabına yoğunlaşmak...

YAZI:Taha KIVANÇ
YENİ ŞAFAK


Günün Önemli Haberleri