ABD savaşın suçlusunu buldu!
Abone olSuçu başkasına atarak kurtulmak sadece Türkiye'ye özgü bir durum değilmiş. Önce, ABD Senatosu ardından da İngiltere’de Lord Butler, savaşın suçunu başkasına yıktılar.
ABD aleyhine yazdığı yazıları ile tanınan Yeni Şafak yazarı
Fehmi Koru, Hem ABD hemde İngiltere'yi rencide edecek bir yazı
yazdı. Koru'nun yazısı şöyle Kabahat askıda Karakola düşen zanlı,
mahkemelik olan sanık, suçun kendinde olmadığını binbir mâzeretle
ifade eder. Yıllar önce, Muammer Karaca, zor durumları, ‘Kabahat
Askıda’ adıyla oyunlaştırmıştı. Eskiler ise, bu insanlık durumunu,
“Kabahat samur kürk olmuş, kimse üzerine almamış” sözüyle
ölümsüzleştirmişler... Suçu başkasına atarak kurtulmaya çabalama
bize özgü bir durum değil; şu sırada bütün dünyanın gözü önünde
benzeri bir ‘olay’ yaşanıyor. Önce, Amerikan Senatosu ardından da
İngiltere’de Lord Butler, yayınladıkları raporlarla, Irak’a savaş
açılmasının suçlusunu ilân ettiler: İstihbaratçılar... Biri 521,
diğeri 216 sayfalık iki raporda savaşın yapay gerekçelerle
çıkartıldığı açıkça ifade ediliyor, kamuoyuyla paylaşılan
bilgilerin çoğunun doğru olmadığı tek tek belirtiliyor; ancak sıra
“Kim kabahatli?” sorusuna geldiğinde, her iki rapor da, Bush ve
Blair’e toz kondurmamaya özel çaba gösteriyor. 11 Eylül’den sonra
meydana gelen gelişmeler, o olaya yanlış teşhis koyan ABD ile en
yakın müttefiki İngiltere’nin ‘demokratik’ olma iddialarını büyük
çapta sarstı. İleride sürece biraz daha yakından bakıldığında, bir
çok başka özelliğiyle birlikte, demokratik sorumlulukların yerli
yerince kullanılmadığı, sistemin gözü dönmüş bir kadro elinde ne
denli istismara açık olduğu açıkça görülecek. Savaş sonrası resmî
değerlendirmeler ise, sistem ile ilgili başka temel kabulleri
sarsacak çapta: Denetlemeyle görevli olanlar, artık herkesin
görebildiği sorumluları suçlamamak için gölge boksu yapabiliyor...
Irak’a savaşa gidilen süreçte elbette muazzam istihbarat hataları
yapıldı. Ancak, o hataların, siyasîlerin yönlendirmesiyle yakın
ilişkisi var. Uydu fotoğrafları ve dinleme raporlarından habersiz
bizim gibi ‘amatör stratejistler’, herkese açık bilgi ve belgeleri
değerlendirerek, savaş gerekçelerinin yanlışlığını yazıyor ve
söylüyorduk. Bizleri kandıramayan istihbarat savaş emrini veren
politikacıların kanına nasıl girmiş olabilir? ABD ‘denetlemeler ve
dengelemeler’ (checks and balances) denilen anayasal mekanizmaya
olağanüstü önem verir; sistem neredeyse bütünüyle bu ikili
mekanizmanın ürünüdür. Başkan ve hükümeti, Kongre, yargı, hatta
medya, o mekanizmanın parçalarıdır; beklenen, bu kurumların
birbirini denetleyip dengeleyerek hataları asgariye indirmesidir.
ABD Senatosu ve Lord Butler’ın savaşa ilişkin raporları, 11 Eylül
sonrası demokrasi iddiası havada kalan ABD ve İngiliz sistemlerinin
‘denetleme ve dengeleme’ özelliklerinin de gözardı edilebileceği
anlamını taşıyor. Her iki ülkenin sistemi içerisinde istihbarat
örgütlerinin elbette çok önemli bir yeri var; ancak şimdiye kadar
binden fazla ABD askerinin hayatını kaybetmesine yol açan,
onbinlerce Iraklı’nın can verdiği, bölgedeki istikrarı yerle bir
etmiş bir savaşın yetersiz istihbarat yüzünden çıktığını ileri
sürebilmek akıl dışı. Kendisine hatalı istihbarat sunulanlar neden
sorgulamamış önlerine getirilenleri? Kongre, BM güvenlik konseyini
ikna edememiş bakanların savaş yetkisi almak üzere kendisine
anlattıklarını nasıl olmuş da “Acaba?” demeden kabullenmiş?
Amerikalı yönetmen Robert Greenwald’un ‘Uncovered: The Whole Truth
About the Iraq War’ adlı belgeseli, savaşa giden günlerde Bush ve
yönetimden etkili isimlerin kamuoyu önünde söylediklerini
sergiliyor. Dağıtımı engellenmek istenmesine rağmen DVD’si bir
çırpıda 100 binin üzerinde satan belgeselden öğrenilebilen temel
gerçek şu: Bush ve çevresi doğru olmayan iddiaları gerçekmiş gibi
ifade edebilmiş... Gelişmelerin tekzip ettiği gerekçelerin zaman
içerisinde farklı biçimde sunuldukları görülebiliyor belgeselde.
Sözgelimi, başlarda, hiç tereddütsüz “Irak’ın elinde ABD’yi tehdit
eden kitle imha silâhları var” derken Bush, daha sonra “ABD’yi
tehdit eden” bölümünü düşmüş iddianın, sonraları ise, iddia
“Irak’ın kitle imha silâh programı var” biçiminde yumuşatılmış...
Her iki rapor dikkatle okunduğunda, Irak’a savaş noktasına doğru
ilerlenirken, ABD ve İngiltere’de siyasî sorumluluğu paylaşanların
fütursuz davrandıkları apaçık görülebiliyor; ancak raporun
müellifleri, yine de Bush’a ve Blair’e toz kondurmamayı
yeğlemişler. Raporlar “Bu gerekçelere ancak aptallar inanır”
dedirten açık sözlülükte kaleme alınmış; ancak aynı raporlar,
Bush’u ve Blair’i önlerine getirilen yanlış istihbarat bilgilerine
inanmakta mâzur görüyor. Herhalde bir bildikleri var. Bush ve Blair
ile etraflarındaki kadro işbaşından uzaklaşmadan Amerikalı ve
İngilizler gerçeğin bütününü göremeyecekler. İki ülkede de iş
sandığa kaldı.