ABD, haberleri saptırıyor mu?
Abone olAmerika, medyada yer alacak bazı haberleri çarpıtıyor. Taha Kıvanç, bu konuyu ele aldı, Irak Savaşı görüntülerinin sahte olduğunu söyledi.
Taha Kıvanç, başlıklı yazısında ABD'deki haber
görüntülerinin çarptırıldığını yazdı.
Ülkemize önem veren bir yabancı televizyon kanalı temsilcisi ile konuşurken dikkatimi o çekti: Hükümetin icraatına ait görsel malzemeyi Başbakanlık Basın Merkezi sağlıyormuş... “Görüntüler standartlarımızın çok altında olduğu için merkezden sürekli uyarı alıyorum” dedi o meslektaş... Yakında bu uygulamadan vazgeçilip Anadolu Ajansı tarafından dağıtılacakmış ‘resmî’ görüntüler...
“İyi ya, herhalde standart eksikliği giderileceği için mutlu olursun” cümleme, “İyi de, sadece o görüntüyü almak için abone olmamız ve binlerce dolar ödememiz gerekecek” diye terslendi yabancı gazeteci... Medya düzeni açısından doğru olanın haberi resmiyetten kurtarmak olduğuna inanıyorum ben...
Bu konuyu konuştuğumuzun ertesi günü, New York Times’ta (NYT) hepimizin gözünü dört açmasını sağlayacak bir haberle karşılaştım. ABD yönetiminin medya manipülasyonunu hangi düzeye çıkarttığını çıplak gözle görmemize yarayan bir haberdi bu: Devlet yerel televizyon kanallarını hedef alan yeni bir uygulama başlatmış; her şeyiyle dört dörtlük görünen bir haber kasetini bedava sağlıyormuş kanallara... Yüzlerce bölgesel ve yerel kanal, kaynağını bildirme ihtiyacı duymadan, sanki kendi özel haberleriymiş gibi sunuyormuş Pentagon veya Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanmış görüntülü haberi...
Herhalde görüntüyü sizler de hatırlayacaksınız,
çünkü servisin bizdeki bazı kanallara da verildiği anlaşılıyor:
Bağdat’ta Saddam heykelinin devrildiği gün, ABD’nin çeşitli
eyaletlerinde yaşayan Iraklıların görüntüleri yansımıştı
ekranlara... Iraklı Amerikalılar coşkuyla zıplıyor ve bayram
ediyorlardı. Biri, “Amerika ülkemizi kurtardı, en büyük Amerika,
sağol Bush” gibi bir şeyler bağırıyor, ötekiler de baş sallayarak
ilkinin söylediğini tasdik ediyordu...
NYT, o görüntüleri, kanallar veya herhangi bir haber ajansı değil, bu işi ihaleyle almış halkla ilişkiler firmalarının çektiğini bildiriyor. Bu amaçla kurulan şirketler varmış, bazısı daha önce medyada çalışmış kişilerce kurulmuş... Bunlar, kamera önüne geçip haberi yapıyor ve devlete teslim ediyormuş; seçilenler bölgesel ve yerel kanallara kaset halinde ulaştırılıyormuş... Oynayan zıplayan Iraklı Amerikalıların yaşadığı kentlerin kanalları bile, kendi çektikleri görüntüleri değil devlet tarafından sağlanan daha profesyonel haberi yayınlamışlar...
John Stauber, görevi haber görüntüsü altında sunulan reklam ve propaganda malzemelerini izleyip sergilemek olan ‘PR-Watch’ adlı bir kurumun yöneticisi. Kendisiyle yapılan bir röportajda, Stauber, “Adını doğru koyalım, bu kara propaganda” diyor devlet güdümlü haberler için... Daha önceden de özellikle çok uluslu şirketler haber görünümlü reklâm filmleri hazırlayıp kanallara bedava sunarlarmış; George W. Bush ile birlikte, gerçek görüntülü resmî kaynaklı haber uygulaması yaygınlaştırılmış...
Bu işe bayağı yüklü bir para ayrıldığı anlaşılıyor; konuyla ilgili programda, “Son dört yılda 250 milyon doların üzerinde bir para harcandı kara propagandaya” deniliyor...
İşin ilginç tarafı, bu tezgâhın içinde yer alan ‘gazeteciler’ de yaptıklarının yanlış, ortaya çıkan ürünün itibar edilmemesi gereken ıvır zıvır olduğunun farkında... Kara propaganda haberlerinde sıkça görülen Karen Ryan’ın kendisi, yapılanı, ‘örtülü propaganda’ olarak vasıflandırmış zaten. Vaktiyle ABC ve PBS gibi itibarlı kanallarda çalıştığı için tanınan bir yüz Ryan’ınki, sonradan halkla ilişkiler danışmanı olarak çalışmaya başlayıp mizansen haberlerde görünür olmuş. Biri, “Eğer haberini yayınlayan kanalın yöneticisi sen olsaydın, önüne gelen kaseti yayınlar mıydın?” sorusunu yönelttiğinde, Ryan, “Tabii ki yayınlamazdım” cevabını basıvermiş...
“Haberde devlet parmağı” olarak özetlenebilecek ifşaatın NYT’de yayını üzerinden geçen birkaç gündür ABD’de sürdürülen tartışmaları izliyorum da, medya mensuplarının böyle bir uygulamanın bu denli yaygın ve fütursuzca yapıldığından dehşete kapıldıklarını şaşkınlıkla görüyorum... Oysa, Irak’a savaştan önce başladı bu süreç ve yalnızca ABD’deki bölgesel ve yerel kanalları kapsamakla kalmıyor, kolları başka ülkelere de uzanıyor...
Bu tartışmalar sırasında bir şeyi öğrendim. Meğer ABD’de devletin kendi halkına dönük propaganda kampanyaları açması yasakmış. İkinci Dünya Savaşı sonrasında çıkartılan Smith-Mundt Yasası ile yasaklanmış bu. “Amerika’nın Sesi” radyosu ve televizyonunun yayınları bu yüzden ABD’de dinlenemiyormuş...
Bu kışın en önemli haberlerinden biri, ABD’de birbiri ardına ortalığa saçılan gazetecilerle ilgili ifşaatlardı. Tam dört gazeteci, “Evet, ben devletten para aldım” itirafında bulundu. Meğer, Bush yönetiminde, bazı devlet kurumları, bildik isimlerle çeşitli bahaneler altında çıkar ilişkisi kurmuş... Kimine proje temelli, kimine parça başı para ödemiş devlet; o kişi de, para karşılığı yaptığı işi bağımsız gazetecilik diye sunmuş halka...
Böyle böyle gazetecilerin ahlâkını bozdular. Onbin kilometre uzağında yaşıyoruz Amerika’nın, ama Amerikalıların burada da benzer bir uygulama sürdürmediğinden emin olamıyoruz. Bazı haber ve yorumlar, haber ve yorum görüntülerine rağmen, ‘kara propaganda’ gibi geliyor da bana...
YAZI:Taha KIVANÇ
YENİ ŞAFAK