Abant'ta fikir ve düşünce sofrası
Abone olKurulduğu 1998 yılından beri Türkiye'nin önemli meselelerini tartışan Abant Platformu, 'Türkiye Üzerine Farklı Bakışlar' konusuyla toplandı.
Abant Platformu'nu organize eden Gazeteciler ve Yazarlar
Vakfı, Birleşmiş Milletler onayı ile genel danışmanlık statüsü
kazandı.
Abant Platformu'nun 28. toplantısında, muhtelif ülkelerden ve farklı altyapılardan gelen ve halen Türkiye'de görev yapmakta olan yaklaşık 120 aydın, akademisyen ve gazeteci Türk meslektaşları ile buluşarak 5 ayrı oturumda serbest müzakere yapacak.
Aydın, yazar, gazeteciler ile farklı branşlardan akademisyenler, toplantıda görüş ve önerilerini ortaya koyuyor.
KİMLİKLER, TALEPLER VE YENİ YURTTAŞLIK TARTIŞILACAK Abant Platformu'nda tartışılacak konu başlıkları
şöyle: Kimlikler, talepler ve yeni yurttaşlık, Türkiye'nin bölgesel
aktörlüğü ve dış politika, Avrupa Birliği müzakere süreci-gelinen
noktalar, Yeni anayasa'da sorunlar-zorluklar, katılımcı
demokrasi. |
Abant'taki bir otelde düzenlenen toplantının açılışında konuşan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Abant Platformu'nun kuruluşundan itibaren Türkiye'deki farklılıkları bir araya getirdiğini söyledi.
Farklılıkları kavga vesilesi görmediklerini, farklılıkların çok önemli zenginliklerin temelini teşkil ettiğine dikkati çeken Yeşil, farklılıkları buluşturmaktan mutluluk duyduklarını vurguladı.
UÇLARIN TÖRPÜLENDİĞİ PLATFORM
''Abant Platformu, dostlukların kurulduğu, anlayışların birbirinden etkilenerek zenginleştiği, hatta bazı uçların karşılıklı buluşma ile törpülendiği bir platformdur'' diyen Yeşil, şöyle devam etti:
ULUSLARARASI AÇILIM
''Türkiye, kendi seyri ve tarihi yolculuğu içinde çok
farklı, önemli adımlar atıyor. Çok önemli alanlar ve noktalar
geçiyor. Tüm bunlarda elbette onların katkıları, fikirleri,
düşünceleri onların bakış açılarının da bu ülke insanına ve bu
ülkenin meselelerine katacağı önemli zenginlikler olduğunu
düşünüyoruz. Bu konseptin zenginleşerek ve o zenginliğin içinde
farklı açılımları beraberinde getirerek, önemli faydaları olduğu
kadar, aslında Abant'ın uluslararası açılım için de önemli bir
başlangıç teşkil ettiği kanaatini taşıyoruz.''
"BM'DEN GENEL DANIŞMANLIK STATÜSÜ ALDIK"
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Birleşmiş Milletler onayı ile genel danışmanlık statüsü kazandığını dile getiren Yeşil, ''Bu statü ile küresel farklılıklar bir araya geliyor. İnanıyoruz ve güveniyoruz ki bir araya gelen ve farklılıklara rağmen zenginliği ana unsuru olan bu dostlarla uluslararası arenada, uluslararası mekanlarda uluslararası meseleleri görüşebileceğimiz zamanın çok uzak olmadığı kanaat ve düşüncesini taşıyorum'' şeklinde konuştu.
Açılış konuşması yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
Başkanı Mustafa Yeşil, Türkiye'de yaşayan ve Türkiye'nin
atmosferini paylaşan, Türkiye'nin entellektüel dünyasına katkıda ve
katılımda bulunan dostların toplandığı bu farklı komsemptin
ikincisinde bir araya gelindiğini ifade etti.
ÜMİT FIRAT: YASA İLE HERKESİ TÜRK YAPMAK
İSTEMİŞLER
Gazeteci-yazar Ümit Fırat ise demokrasinin her dönem gündemde
olduğunu belirterek, bugün de askeri diktatörlük dönemlerinin de
gündeminin demokrasi olduğunu dile getirdi.
Demokrasi ve laiklik yolunda, sosyal ve hukuk yönünden önemli ilerlemeler kaydedildiğine dikkati çeken Fırat, ''Türkiye'de demokrasi var mı? Herhalde İngiltere'de hiç kimse demokrasi mücadelesi diye gündem maddesi koymuyor ama burada hep var'' diye konuştu.
Demokrasi kavramının yasalarla koruma altında olduğunu ama aslında statükonun yasal olarak korunduğunu iddia eden Fırat, şunları dile getirdi:
''Türk kimliği, 1920'lerde o dönemin Türkiyesini yöneten elit, bürokratik bir grup tarafından kanunla belirlenmiş ve hedeflenmiş bir kimliktir. Herkes Türk olacak, hepiniz Türksünüz denmiş. Buna itiraz edenler, etmeyenler olmuş. Yasa ile kanunla, zorla ve fiilen uygulamalarla herkesi Türk yapmak istemişler.''
GÖRÜŞLER
JASSAL: LAİKLİĞE DAİR FARKLI HAYALLER VAR
Toplantının 1'inci oturumunda 'Kimlikler, talepler ve yeni
yurttaşlık' konusu tartışıldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde
görevli Prof. Dr. Smita Tewari Jassal, Türkiye'de laikliğe dair
farklı hayallerin olduğunu söyleyerek, "Hindistan'dan geliyorum.
Laikliğe dair farklı hayaller var. Hindistan örneğine bakarsak
devlet tüm dinlere eşit mesafede. Türkiye'de en azından devlet,
yeni tasavvur edilirken din kamu hayatından silinmiş gibi
gözüküyordu. Sürekli bir müzakere var. Laikliğin anlamına dair
müzakere var. Bu çok ilginç. Kimlik talepleri oluyor. Farklı kimlik
talepleri gerekiyor. Gerek Hindistan da, gerek Türkiye de bu böyle.
Bu çok enteresan bir durum. Müzakerelerin derinine inmemiz lazım.
Ne şekilde ortaya çıktığını ele alabiliriz. Post modernist yaklaşım
bu dünyada açık ve net kesinliklerin soğuk savaşın çöküşüyle
birlikte kimliklere dönüş yaşıyoruz" diye konuştu.
LAİKLİK İÇİN FARKLI STRATEJİLER VAR
Laikliğe yönelik Türkiye'de farklı stratejilerin geliştiğini
belirten köşe yazarı Mustafa Akyol, şöyle konuştu:
"Türkiye'de laikliğin resmi olarak ne şekilde yorumlandığına
bakarsak devletin bir çabasıdır. Toplumu dini inançlardan kurtarmak
ya da korumaktır. Türkiye?de laiklik din ve devletin ayrımı
değildir. Otoriteryan laiklik nezrinde Türkiye?deki farklı strateji
gelişti. 1'inci strateji laikliğin reddiydi. Laik devlet yıkılacak
denildi. Bu İslamist yanıttı. Diğeri ise laikliğin tek yorumu
değildir. Dünyaya bakalım, farklı olaylara bakalım. Laiklik devlet
okullarında türban kaldırılacak değildir? denildi. Kademeli olarak
geçtiğimiz 10 yıl içinde ikinci yanıt yani yeniden tanımlama
gayretleri muhafazakar siyasi görüşün bayrağı olmuştur. Türkiye şu
anda bu yoruma dair ilerliyor. Yine de bir takım düşünceler
var."
BRÖMER: TÜRKİYE'NİN SORUNU LAİKLİK DEĞİL
Fatih Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde görevli Rainer Brömer ise,
Türkiye'de son 30 yılda ölen 40 bin Türk vatandaşının kimlik sorunu
nedeniyle ölmediğini açıklayarak, "Türkiye'de cumhuriyetin
kurulmasından beri Türk tanımının ne olduğu dini tanı olarak ortaya
çıkmadı. Son 30 yılda 40 bin Türk vatandaşının ölmesinin sebebi
kimlik değil. Farklı arka planlardan bahsetmek mümkün. Türk kimdir?
Sünni ve Alevi mi olmalı? Türkçe mi konuşmalı, erkek mi olmalı?
Türkiye'de farklı bir anadil konuşan insanlar için farklı din ve
aile yapısına sahip Türkiye'de yer var mı? Müslüman olmayanlardan
bahsettiğimizde Lozan anlaşmasına giden madde var. Son birkaç
haftada Süryani gayri menkulleriyle ilgili Mardin?de tartışmalar
oldu. Hükümet 'Onlar Lozan anlaşmasında belirtilmemişti. Rumlar ve
Ermenilerle aynı statüye sahip değiller' denildi. Benim açımdan
Türkiye'nin sorunu laiklik değil. Türkiye'nin sorunu Türk kimdir ve
vatandaş kimdir? Önce bunların belirlenmesi lazım" dedi.
RTÜK ÜYESİ ENDOĞLU: TÜRKİYE'DE GERÇEK LAİKLİK
YOK
RTÜK Görevlisi Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, Türkiye?de gerçek
laikliğin olmadığını iddia etti. Dünya üzerinde üç türlü yönetim
bulunduğunu belirten Prof.Dr. Fendoğlu şunları söyledi:
"Laiklik var. Dine bağlı devlette var. İran şu anda dine bağlı
devlet. Osmanlı da öyleydi. Bunun yanında devlete bağlı din var.
Türkiye?'de şu anda böyle. Türkiye'de gerçek laiklik yok. Bizim tüm
anayasalarımızda böyle. Anayasaların başlangıcında Türkiye
Cumhuriyeti İslam dinine bağlı deniliyor. 1928 senesinde İsmet
İnönü?nün teklifiyle İslam kelimesi anayasadan çıkartıldı. 1937'den
sonra Türkiye laik bir devlet. Daha sonraki anayasalar Türkiye'nin
laik olduğunu söylüyor ama laiklik dini formatlıyor. Dini ciddiye
almayan ve dini kurumlara değer vermeyen yapı içinde. Bunu Anayasa
Mahkemesi'nin kararlarına göre söylüyorum. Bu tartışılıyor. Gerçek
laiklik Türkiye'ye gelmeli mi, gelmemeli mi? Türkiye'ye gerçek
laiklik gelirse sistem bozulur deniliyor. Bu yüzden de gerçek
laiklik gelmemeli deniliyor. Fransız tipi bir laiklik olabilir.
Amerikan tipi bir laikliğin Türkiye'ye gelmemesi lazım. Türkiye'de
gerçek anlamıyla din, devlet ilişkilerini ayrı olması, din
özgürlüğünün alabildiğine olması diye tanımlayabilmemiz mümkün
değil. Bunu Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da söyledi.
Türkiye'de gerçek laikliğin olmadığını söyledi."
KİMLİK ARAYIŞI KRİZİ
Innsbruck Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hans Köchler, Türkiye'de kimlik arayışı konusunda kriz bulunduğunu öne sürerek, krizin çözüm yollarında metotların yetersiz kaldığını savundu.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nca Abant'taki bir otelde düzenlenen 28. Abant Platformu'nun toplantısında konuşan Köchler, Abant Platformu'na toplumun her kesiminden insanların katılmasını çok önemsediğini söyledi.
''Herkesin kendi fikrini ve düşüncesini özgürce ifade edebilmesini sağlayan bu zemin çok önemli'' diyen Köchler, ''İnsanlar hiçbir korku ve endişe taşımadan görüşlerini açıkça dile getirebiliyor. Dolayısı ile önemli siyasi kararların alınması gereken zamanda yaşıyoruz. Bu kararlar alınmadan önce mutlaka toplumun her kesiminden gelen öneriler ve fikirleri dinlemiş olmak gerekiyor'' şeklinde konuştu.
YÜZLEŞME DERNEĞİ
Yüzleşme Derneği Başkanı Cafer Solgun da rejimin ne laik ne de demokratik olabileceğini ileri sürdü. Demokrasinin asgari şartlarda kimse için ''sır olmadığını'' dile getiren Solgun, şöyle konuştu:
''Din ve vicdan hürriyetinin olmadığı ya da şaibeli olduğu, yönetim anlayışının adı demokrasi olabilir mi? Anayasa'nın en dokunulamaz maddelerinin biri Diyanet İşleri Başkanlığı Yasası'nı düzenleyen maddedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapısını özetleyen ve dokunulamayacağı, değiştirilemeyeceği, teklif dahi edilemeyeceği söylenen yasadır. O 2-3 maddenin yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı da benzer bir dokunulmazlık zırhı altına alınmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nı lağvetmeyi teklif etmek bir siyasi parti açısından kapatılma nedenidir. Oysa Türkiye'nin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın anlamını bütün boyutlarıyla tartışması gereklidir. Bunları çözme fırsatı vardır. Siyasiler bu şans ve fırsatı ne kadar değerlendirebilecekler? O bir tartışma konusudur.''
TÜRKLÜK VURGUSU TÜRK OLMAYANLARI TAHRİK
ETTİ
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda görevli Cemal Uşak, Türkiye'de
yıllarca yapılan Türklük vurgusunun Türk olmayanların kimliğini
tahrik ettiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Gerçek demokratik ve laik ülkelerde kimlikler tartışılmıyor.
Kimsenin bir yerinde ağrı, acı, yara olduğu zaman nasıl ki elini
oraya bastırırsa bizim de taşıdığımız farklı kimlikler baskıya
maruz kaldığı zaman onu ön plana çıkartıyoruz. Bir kimse, birden
fazla kimlik taşıyabilir. Hangi kimliğin ne zaman ön plana çıkacağı
baskıya maruz kalmaktır. Türkiye?de yıllarca aşırı Türklük vurgusu,
Türk olmayanların kimliklerini tahrik etti. Benim Müslüman olup
olmayacağıma, Çerkez ya da Alevi olduğuma devlet karar vermemeli ve
yönlendirmemeli. Kimlik meselesinin sivil alanın işi olup
olmadığını tartışmamız lazım. Herhangi bir kimlik bu ülkede tehdit
altında olmamış olsa, yanımdaki dostumla ilişkim sadece insanlık
ilişkisi olacaktır. Onunla muhabbetten öte tartışma konusu olmaz.
Devletin toplumuna, vatandaşının aidiyetlerine müdahale edip
etmeyeceği meseledir. Kimlikleri ön plana çıkartan husus, ülkenin
demokrat olamayışı ve insan haklarının garanti altına
alınamamasıdır. Demokrasi ve anayasanın vatandaşının tüm
kimliklerini koruma altına almasını düşünüyorum."