Abant Platformu üzerine
Abone olParis'te düzenlenen Abant Platformu'nda Fransız ve Türk aydınlarının farklı düşünce yapıları ortaya çıktı.
Sabah yazarı Mahmut Övür Paris'te düzenlenen Abant Platformu
toplatılarını köşesinde ele aldı. Övür Fransız aydınlarının sadece
durum tespiti yaptığına ve statükoyu koruma çabası içinde
olduklarına yazısıyla dikkat çekti.
Yazı: Mahmut Övür
Haber:
Abant Platformu'nun düzenlendiği 'Cumhuriyet, Kültürel Çoğulculuk
ve Avrupa' konulu toplantının mekanı Paris'ti. Paris seçimi içinden
geçtiğimiz 'zamanın ruhu' na çok uygundu.
Çünkü, Fransa yapısı gereği küresel sürecin ortaya çıkardığı yakıcı
sorunlarla yüz yüzeydi.
Müslüman Türkiye'nin AB üyesi olma ihtimali ve çok değil 4 ay önce
Paris banliyölerinde 'ötekilerin' yani göçmenlerin başkaldırması,
Fransa'da ciddi bir 'ulusal dalga' yaratmıştı.
Bizde de durum farklı değildi. Bir yanda 'Türban' gerilimi, öte
yanda
'Kürt Sorunu' benzer bir sonuca yol açmıştı.
Abant Platformu işte bu dünyasal sorunların bir bölümünü başta
'kimlik sorunu' olmak üzere sıcak yaşayan Fransa ve Türkiye'nin en
etkin aydınlarını bir araya getirerek tartışmalarına vesile
oldu.
İki gün süren tartışmalarda hem Fransız, hem de Türk aydınlar
önemli şeyler söyledi.
Tartışmalar başlamadan Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay'a konuşmacı
olarak katılan Fransız aydınların bilim dünyasındaki yerini
sordum.
Kılıçbay tereddüt etmeden birkaç isim saydı: "Birçoğu dünya çapında
aydınlar. Özellikle Alain Touraine, Dominique Scnnapper, Alexandre
Adler ve Edgar Morin önemli isimler." Aslında panele katılan 40
aydının hepsi de kendi alanlarında önemli isimlerdi. Ama asıl
önemli olan konumlarından çok söyledikleriydi.
Bu açıdan ilginç bir nokta katılımcıların dikkatinden kaçmadı.
O da şu; özellikle Fransız aydınlar daha çok bir durum tespiti
yaptılar. Adeta olması gerekenler konusunda öngörüde bulunmaktan
kaçındılar.
Örneğin küreselleşme karşısında 'ulusal kimlik' konusuna nasıl
yaklaşılmalıydı?
İşte size iki örnek:
Prof. Dr. Dominique Reynie şöyle diyordu: "Avrupalılar, ulusal
duyguyu terk etmeden, devletler üstü bir güç istiyor. Bu ulus
paradigması AB'ye uygulandığı zaman AB'yi inşa etmekten alıkoyuyor.
Biraz ortada kaldık. Bu nedenle kendimize güvenemiyoruz." Bizde
yaşanan AB kaygısı da bundan farklı değil. Beşeri Bilimler Merkezi
Başkanı Alain d'Iribarne ise şöyle diyordu: "Fransa birtakım
tezatların içinde. Ulusal kimlik sorunu hala gündemde."
'Fransa sadece Fransızların değil'
Türkiye'den katılan Etyen Mahçupyan'ın yaklaşımı ise farkıydı:
"Millet olmak çok kolay ama toplum olmak çok zor. Avrupalıların
artık 'öteki olanı' da düşünmesi gerekiyor. Çünkü, artık Fransa,
sadece Fransızların değil. İngiltere İngilizlerin, Türkiye de
Türklerin değil." Paris tartışmaları sadece 'ulusal kimlik'
ekseninde sürmedi. Tartışmanın en önemli yanlarından biri de
'Küreselleşme' üzerineydi.
Bu konuda da Fransa ile Türkiye'den gelen aydınlar arasında önemli
yaklaşım farkları vardı.
Felsefeci Monique Canto Sperber şöyle diyordu: "Zara, bir dünya
markası ama hâlâ fabrikaları Katalonya'da bulunuyor. Bu nedenle tek
bir küreselleşme modeli söz konusu değil. Bir kültürel küreselleşme
var. Bir teknolojik küreselleşme var. Bunların yaygınlaşması
ilerici değerlerin yaygınlaştığı anlamına gelmez."
Prof. Dr. Asaf Savaş Akat'ın konuşması ise adeta Fransız
aydınlarının yaklaşımlarına cevap niteliğindeydi: "Küreselleşmeden
Çinliler ve Türkler memnun. Niye Fransızlar karşı, düşünmek lazım."
Tartışma konularının birçoğunda Türkiye'den gelen aydınlar çok daha
ileri şeyler söyledi. Ortaya çıkan tablodan anlaşılan Fransa'da
siyaset düzeyinde yaşanan statükoyu koruma çabası, bir biçimde
aydınlar düzeyinde de yaşanıyordu.
Ama tüm bunlara rağmen Abant Platformu'nun Paris çıkarması anlamlı
bir çabaydı.
Bu çabayı bir sivil toplum kuruluşu olan Türkiye Gazeteciler ve
Yazarlar Vakfı, ortaya koyarken, ne yazık ki Türkiye'nin geleceğini
yönetmeye kalkan siyasi partiler ortada yoktu.
Hem AB süreci, hem de ulusal kimlik gibi önemli konular
tartışılırken neden AK Parti'den, CHP'den, Anavatan'dan, DYP'den
hatta 'ulusal dalga' üzerinde yükselen MHP'den kimseler en azından
gözlemci olarak orada değildi?