Abant platfomundan AB çağrısı!
Abone ol33. Abant toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı."Türkiye yönünü tekrar Avrupa Birliği'ne çevirmeli." denen bildirgede çarpıcı tespitler yer aldı...
33. Abant Platformu toplantısı, sonuç bildirgesinin
açıklanmasıyla son buldu. "Türkiye yönünü tekrar Avrupa Birliği'ne
çevirmeli." denen bildirgede, kuvvetler ayrılığının, denge ve
denetleme gibi temel ilkelerin siyasi irade lehine istismar
edildiği bu dönemde, özgürlüklerden yana tavır alan anayasal
kurumların tutumunun takdirle karşılanması istendi.
Mağduriyet, mazlumiyet ve düşmanlıkların yarattığı travmaların
üzerinden siyaset yapmanın yeni travmalar, yeni ötekileştirmeler
ortaya çıkarttığının dile getirildiği bildiride, "Siyasetin
ötekileştirmeden, topluma güven vermesi ve samimiyetini ortaya
koyması toplumun sağlıklı gelişimine katkı sağlayacaktır." ifadesi
kullanıldı.
Kurulduğu 1998 yılından beri Türkiye'nin önemli meselelerini
tartışan Abant Platformu, 'Türkiye'nin Yönü' konusuyla toplandı. 20
-22 Haziran 2014 tarihlerinde Düzce Akçakoca'da gerçekleştirilen
toplantıda, aydın, yazar, gazeteciler ile farklı branşlardan
akademisyenler görüş ve önerilerini ortaya koydu.
Katılımcılar, 5 ayrı oturumda 'Türkiye'nin Küresel Sistemdeki
Yeri', 'Sistem Tartışmaları ve Kuvvetler Ayrılığı', 'Demokrasi,
İktisadi Kalkınma ve Çevre Sorunları', 'Sivil Toplum ve Siyasal
Katılım', 'Demokratik Temsil Sorunları: Çoğunlukçuluk ve
Çoğulculuk' konularında serbest müzakere yaptı. Abant Platformu
Genel Sekreteri İbrahim Aytaç Anlı katılımcılara
teşekkür etti.
İŞTE TOPLANTININ SONUÇ BİLDİRGESİ:
Türkiye’nin Küresel Sistemdeki
Yeri
1. Türkiye dış politikadaki yönü belli olan bir ülke iken son
dönemde yönü belli olmayan bir ülke görüntüsü vermektedir. Şu anki
durum, Batılı olamayan bir Doğulu ve Doğulu olamayan bir Batılı
ülke görüntüsü olarak özetlenebilir.
2. Arap dünyasındaki demokrasi taleplerini desteklemek ilkesel
olarak doğru bir tercih olmakla birlikte; bu tercihin icrasında
tarafsızlığın korunamaması bölgede yalnızlaşmaya neden olmuştur.
Din, mezhep, ideoloji ve kimlik esaslı değil, insan hakları,
çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler
esaslı bir dış politikaya ihtiyaç vardır.
3. Ortadoğu bir dönüşüm sürecine girmişken Türk dış politikasının
parametrelerinin tekrar gözden geçirilmesinin vakti gelmiştir. Yeni
ve sağlam analizler üzerine kurulu bir dış politika tasavvuruna
ihtiyaç vardır. Türkiye’nin Kahire, Şam ve Tel Aviv gibi üç önemli
Ortadoğu başkentinde büyükelçisinin bulunmaması, etkin dış politika
yönetiminin önündeki engellerden biridir.
4. Başta demokratikleşme, insan hakları ve eşit vatandaşlık olmak
üzere temel iç meselelerini halledememiş bir ülke olan Türkiye’nin
Ortadoğu’ya anlamlı mesajlar verme ve bölgenin geleceğinde olumlu
rol sahibi olma iddiası mesnetsiz kalmaktadır.
5. Türkiye yönünü tekrar Avrupa Birliği’ne çevirmeli ve kurumlarını
gözden geçirme durumunda olan Avrupa Birliği ile yeni fırsatları
değerlendirmelidir.
Sivil Toplum ve Siyasal
Katılım
6. Demokrasilerde siyaset sadece siyasilere bırakılamaz; herkes
siyaset yapabilir. Siyaset yapmanın yegâne yolu parti kurmak
değildir. Siyaset toplumun ortak yaşam alanının inşasına yönelik
bir faaliyet olduğundan, siyasi partiler dışında sivil toplum
kuruluşları, medya, meslek örgütleri ve bireyler siyasal alanın
diğer temel aktörlerindendir. Bununla beraber, mevcut % 10 seçim
barajı halen siyasal alanı daraltmakta, bazı partilerin
kartelleşmesini sağlamakta ve toplumun birçok farklı kesiminin ve
yeni siyasal hareketlerin parlamentoda temsilini engellemekte ve
siyasi katılmı çarpıklaştırmaktadır.
7. Bilgi edinme kanalları işletilmediğinde, sansür ve baskıyla
özgürlükler sınırlandırıldığında seçmen tam ve doğru bilgi alamaz.
Bu koşullarda seçim ve oy demokrasi ile olan bağlantısını yitirir.
Siyasi katılımı sadece oya indirgemek, bugünkü dünyadaki
sosyo-ekonomik ve teknolojik gelişimin temin ettiği kaynakları
kullanarak sürekli ve düzenli olarak seçmenin siyasal gelişmeleri
takip etmesine ve bunlara tepki vermesine ve bu yolla kendi kendini
yönetmesine kapıyı kapatmak anti-demokratiktir.
8. Vatandaşı kamusal alanda devlet iktidarının olası keyfi
uygulamalarına karşı koruması gereken sivil toplum gelişememekte;
hâlihazırda siyasal sistemin saydamlık ve hesap verilebilirliğe
getirdiği sınırlar nedeniyle bu temel işlevi yerine getirmekte
güçlük çekmektedir.
Demokratik ve Çevreye Duyarlı
Kalkınma
9. İnsanı ve çevreyi göz ardı eden ve sadece maddi zenginleşmeye
dayanan ekonomik büyüme kabul edilemez. Demokrasinin
güçlendirilmesi ve hukuk devletinin yerleştirilmesi ülkenin
ekonomik refahının da gelişmesi için bir fırsattır. Özellikle 21.
yüzyılda ekonomik refah sadece bir iktisadi büyüme olgusu olarak
görülmemekte, aynı zamanda toplumsal, ekolojik ve ekonomik
sürdürülebilirliği eş zamanlı olan bir olgu olarak kabul
edilmektedir. Dolayısıyla ekonomik kalkınma sürecinde temel insan
hakları ve onuruna ve çevreye saygılı bir büyüme modeli
benimsenmelidir.
10. Kamusal yatırımların temel belirleyicisi uzmanlık, katılım ve
şeffaflık olmalıdır. Objektif çevresel etki değerlendirmesi, yerel
katılım ve üniversiteler de dahil tüm paydaşlarla müzakere ilkeleri
ışığında kamusal yatırımların karara bağlanması, kaynakların
verimli ve etkin kullanımı açısından son derece önemlidir.
11. Türkiye’nin çalışma hayatı koşullarının insan odaklı olarak
düzenlenmesi ve bunun için acilen ilgili uluslararası sözleşmelere
taraf olunarak, dünyada kabul edilmiş standartların hayata
geçirilmesi gerekmektedir.
12. Türkiye’nin kalkınma zihniyetinin, katma değer, inovasyon ve
AR-GE merkezli olarak yeniden ele alınmasında sürdürülebilirlik
açısından yarar vardır.
Sistem Tartışmaları ve Kuvvetler
Ayrılığı
13. Çağdaş demokratik sistemler açısından ilk gözetilen hususlardan
biri sistemlerin etkili olmasıdır. Özellikle yasama organları yasa
yapımında temel işlev gören kurumlar özelliğini artık
taşımamaktadır. Bunun yerine yürütmeden hesap sorulması,
dengelenmesi ve denetlenmesi açısından yasamanın taşıdığı önem
artmıştır. Bu amaçla, TBMM’nin içindeki organlarda sürdürülen
faaliyetlerin hesap sormayı kolaylaştıracak şekilde
etkinleştirilmesi gereklidir.
14. Bu bağlamda demokrasinin güçlendirilmesi için kuvvetler
ayrılığı prensibi bir an önce hayata geçirilmelidir ve bu bakımdan
yargı bağımsızlığının hayati önemi bulunmaktadır. Yargı
bağımsızlığının kâğıt üzerinde değil de fiilen gerçekleşmesi için
de hakimlik teminatının sağlanması şarttır. Bu da özellikle
yürütmenin yargı mensuplarına müdahalelerinin engellenmesini
gerektirir ki ancak böyle bir teminat altında yargı bağımsız ve
salt hukuk ilkeleri çerçevesinde denetim işlevini yerine
getirebilir.
15. Benzer bir doğrultuda, yürütme içerisinde de partizan
etkilerden korunmuş, ayrımcılık ve kayırmacılık yapmayan,
profesyonel liyakati esas alan bir kamu bürokrasisinin
düzenlenmesi, yasaların tarafsız ve gereği gibi uygulanması ve
temel hak ve özgürlüklerin korunması için zorunludur.
16. Kezâ, yerel yönetimler de güçlendirilerek ve etkinleştirilerek,
denge ve denetleme mekanizmasını güçlendirecek şekilde siyasal
sisteme entegre edilmesi suretiyle, kuvvetler ayrılığı
düzenlemeleri de hayata geçirilmelidir.
Demokratik Temsil Sorunları: Çoğulculuk ve
Çoğunlukçuluk
17. Çoğunlukçuluğun her zaman tiranlığa evrilme potansiyeli
barındırdığı tarihsel olarak sabittir. Torba yasalarla yeterince
tartışılmadan kanunlar geçirmek, şeffaf olmamak, hesap vermeyi
secim zamanlarına indirgemek ve kutuplaşmayı tahrik etmek
coğunlukçuluğun somut örnekleridir.
18. 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ile vesayet kurumları
zayıflatılmış ancak iktidarı sınırlayıcı demokratik kurumların
olmayışı çoğunlukçu pratiklerin ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır.
Bugün ihtiyaç olan, yeni sınırlayıcı hukuki mekanizmaların
oluşturulmasıdır.
19. Sağlıklı bir demokrasinin vazgeçilmez vasıfları olan kuvvetler
ayrılığı, denge ve denetleme gibi temel ilkelerin siyasi irade
lehine yıpratıldığı ve istismar edildiği bu donemde, özgürlüklerden
yana tavır alan ve siyasi çekişmelere taraf olmayan anayasal
kurumların tutumu takdirle karşılanmalıdır.
20. Mağduriyet, mazlumiyet ve düşmanlıkların yarattığı travmalar
üzerinden siyaset yapmak yeni travmalar, yeni ötekileştirmekteler
ortaya çıkartmaktadır. Siyasetin ötekileştirmeden, topluma güven
vermesi ve samimiyetini ortaya koyması toplumun sağlıklı gelimine
katkı sağlayacaktır.
21. Demokrasinin tüm farklı grupların haklarını koruyan bir rejim
olduğu unutulmadan çoğunlukçu söylem ve pratikler yerine herkesin
eşit vatandaş haklarından uygulamada yararlanabildiği çoğulcu
anlayışın benimsenmesi toplumsal barışın garantisi olacaktır.