AB Raporundaki mayınlar
Abone olAB Komisyonu’nun müzakerelere başlanmasını tavsiye etmesi Ankara’yı mutlu etti. Ancak raporda yer alan, bazı öneriler, yaşanacak tartışmaların habercisi...
Halka ve olaylara Tercüman Gazetesi, İlerleme raporunda Türkiye
için büyük tehlikelere gebe maddeleri manşetine taşımış...
Tercüman'a göre, Avrupa Birliği’nin (AB) 2004 İlerleme Raporu’nda,
Türkiye ile müzakerelere başlanmasının önerilmesi Ankara’da
memnuniyetle karşılanırken, raporda yer alan olumsuz ifadeler de
yeni süreçte yaşanacak tartışmalara ilişkin ipuçları veriyor.
‘Raporun mayınları’ olarak dikkat çeken maddeler içinde,
Türkiye’nin yıllardır itiraz ettiği noktalar bulunuyor. Bunlar
arasında, askerin sivil otorite üzerinde etkisinin hâlâ çok olması,
Fener-Rum Patriği Barthalemeos’a kamusal alanda da ‘ekümenik’
denmesinin istenmesi, Lozan Anlaşması’nın yeniden tartışmaya
açılarak ‘azınlık’ statüsü içinde başka toplulukların da olduğunun
belirtilmesi, 1977’den bu yana kapalı olan Heybeliada Ruhban
Okulu’nun hâlâ açılmaması, dini okulların açılmasında ve okullarda
verilen din eğitiminde Sünni olmayanlar için sorun olduğunun
savunulması da bulunuyor. Raporda, Türk olmayan Hıristiyanların
sorunlarına da geniş yer ayrılarak eleştirilerde bulunuldu. Konuyla
ilgili bölümde, “Türk olmayan Hıristiyanlar hala Türkiye’de polis
takibatına muhatap oluyorlar” ifadesi kullanıldı. Azınlık ve
kültürel haklara vurgu “Türk yetkililere göre, 1923 Lozan
Antlaşması uyarınca, Türkiye’de azınlıklar yalnızca gayrımüslim
topluluklardan oluşmaktadır. Türk yetkililer tarafından Lozan
çerçevesinde azınlık diye Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar kabul
edimektedir. Bununla beraber, Türkiye’de, Kürtler’in de aralarında
bulunduğu, başka topluluklar da vardır.” Bu ifadede Kürtler
‘azınlık’ olarak tabir edilmiyor. Ancak, Lozan’da azınlık olarak
belirtilen toplulukların dışında, Kürtler gibi başka toplulukların
olduğu hatırlatılıyor. Bir çok çevreye göre böylece, Lozan
Antlaşması tartışmaya açıyor. Azınlık iddiası ”Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Organizasyonu Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiseri’nin 2003
yılında ulusal azınlıkların durumu konusunda dialog başlatma
amacıyla Ankara’ya yaptığı ziyaret, henüz tamamlanmadı. Ulusal
Azınlıklar Yüksek Komiseri, Türkiye’nin, Kürtler de dahil olmak
üzere, azınlıklara yaptığı muamelede uluslararası standartlara
doğru yol almasında önemli rol oynayabilir. 1999 yılından bu yana,
kültürel hakların korunması konusunda önemli gelişmeler oldu.
Anayasada, Türkçe dışındaki dillerin kullanımı yasağı kaldırıldı.
Van, Batman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, İstanbul’da Kürtçe
öğreten toplam altı özel okul açıldı. Yüzde 10 ülke barajı
sebebiyle, azınlıkların Meclis’te temsil edilmesini zorlaştıran
seçim sisteminde hiç bir değişiklik yapılmadı.” Dini özgürlükler
Dini özgürlüklerin Anayasa’da teminat altına alınmış olmasına
rağmen, Müslüman olmayan dini gruplar hâlâ tüzel kişilik, mülk
hakları, din adamlarının eğitimi, okullar ve iç idare konusunda
sıkıntılarla karşılaşmaktalar. Kiliselerin restore edilmesi
talepleri, çok uzun ve yavaş işleyen bürokrasiye takıldı. 1977’den
beri kapalı olan Heybeliada’daki Ruhban Okulu hala açılmadı.
Ekümenik sıfatının kamusal alanda kullanımına hâlâ izin verilmiyor.
Dini azınlık kiliselerinin liderlerinin seçimi, hâlâ katı şartlara
bağlı. Türk olmayan Hıristiyanlar hâlâ Türkiye’de polis takibatına
muhatap oluyorlar. Aleviler tanınmıyor Aleviler dini bir grup
olarak resmen tanınmıyorlar. İbadet yeri açılması ve okullarda
mecburi dini eğitim, Sünni olmayan kimlikler için hâlâ sorun
yaratıyor Bir çok Alevi, laik olan Türkiye Devleti’nin bütün
dinlere eşit muamelede bulunması gerektiği ve Diyanet aracılığıyla
(Sünnileri) doğrudan desteklememesi gerektiğini söylüyor İşkence
karnesi Türkiye'de sistematik işkence kalkmakla beraber, çok sayıda
işkence ve özellikle kötü muamele vakaları devam ediyor.
Tutuklular, hâlâ hukuki merciler tarafından hakları konusunda tam
bilgilendirilmiyorlar. Özgürlüklerin alanı genişletildi. Ancak
farklı kanunlardaki çeşitli maddeler hâlâ ifade özgürlüğünü
kısıtlayacak şekilde yorumlanıyor. Savcılar, şiddet içermeyen
fikirlerini ifade edenlere karşı hala davalar açıyorlar. Toplantı
ve gösteri özgürlüğüne ilişkin düzenlemeler yapıldı. Ancak, insan
hakları savunucuları ve İnsan Hakları Derneği hâlâ yargının
tacizine uğramaktalar. Askere dikkat! Askerin rolü ve görevleri çok
sayıda düzenleme ile belirleniyor. Bu düzenlemelerin uygulamalarına
bağlı olarak, bunlar askere oldukça geniş bir manevra alanı
sağlıyor. Türkiye’de Silahlı Kuvvetler bir dizi gayriresmi kanal
vasıtasıyla etkisini sürdürmektedir. Pekçok siyasi, sosyal ve dış
politika konularında askerler görüşlerini toplum önünde yaptıkları
konuşmalar, basın açıklamaları ve yazılı açıklamalarla duyurmaya
devam ettiler. Vetoya yakın takip Geçen yıl boyunca Hükümet,
müzakerelere başlanması için yürütülen çalışmalara öncelik verdi.
Kabine üyeleri, reformların uygulanması konusunda düzenli olarak
bilgilendirildiler. Raporun hazırlanması aşamasında Cumhurbaşkanı,
kamu yönetimi ve eğitim konularında 8 kez veto hakkını kullandı.
Büyükşehir belediyeleri dışında, veto edilen bu reformlar bu
yasalar çerçevesinde Anayasa’ya aykırı oldukları, özellikle de kamu
yönetimini üniter karakterine aykırı olduğu gerekçesi ile
uygulamaya konulamadı. Sonuç olarak, Parlamento yasamayı yeniden
gözden geçirmek zorunda kalacaktır. Köye dönüş kritik Köye dönüş
konusunda ilerlemeler olmasına rağmen, bölgesel farklılıkların
azaltılması, mahalli nüfusun ekonomik, sosyal ve kültürel
ihtiyaçların karşılanmasına yönelik kapsamlı bir strateji
bulunmuyor. 1999’dan bu yana önemli iyileşmelere rağmen yerlerinden
edilen insanların durumu hala kritik. Köy koruculuğu sistemi, kara
mayınları sorunu ve temel altyapı eksikliği gibi problemler
yerlerinden edinilen insanların köylerine dönmesini engelliyor.”
Çetebaşına yeniden yargılama AB Komisyonu’nun 6 Ekim’de açıkladığı
Türkiye hakkındaki İlerleme Raporu’nda, teröristbaşı Abdullah
Öcalan’ın da yeniden yargılanmasının sağlanması talep ediliyor.
Raporda, “Yeniden yargılamayı sağlayan sözleşmenin hükümleri,
aralarında Öcalan davasını içeren 4 Şubat 2003’ten önce AİHM’e
yapılmış başvurulara hâlâ uygulanmamaktadır. Yeniden yargılama için
en iyi yöntem AİHM’in de dediği gibi, başvuru sahiplerinin bağımsız
bir mahkeme tarafından yeniden yargılanmasının sağlanmasıdır”
deniliyor.