AB müzakereleri isyan ettirecek
Abone olBaşbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında AB müzakerelerine değindi. Herkesi isyan ettirecek tartışmaların sinyalini veren Erdoğan, izlenecek yolu açıkladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) ile 3 Ekim'de
başlayacak müzakere sürecinde herkesi isyan ettirecek tartışmalar
yaşanabileceğine işaret ederek, bu süreçte Türkiye'nin çıkarları
için sabırla, teenniyle ve sağduyu ile yollarına devam edeceklerini
ifade etti. Başbakan Erdoğan, Nisan ayı ulusa sesleniş konuşmasında
ağırlıklı olarak ekonomik gelişmelere değindi. Milletçe son derece
önemli bir eşikten geçildiğine işaret eden Erdoğan, son 2.5 yıl
içinde alınan mesafeyi, elde edilen kazanımları kalıcı hale
getirebilmek için, bu eşiği sendelemeden, tökezlemeden, toplumsal
barışı, istikrarı zedelemeden geçmeleri gerektiğini vurguladı.
Değişimin olağanüstü hızlandığı ve çok boyutlu hale geldiği 2000'li
yıllarda, Türkiye olarak, fevkalade dikkatli ve uyanık olmak
zorunda olduklarını ifade eden Erdoğan, dünya pazarları üzerindeki
rekabetin yoğunlaştığı, herkesin kendine göre yeni oyun planları
geliştirdiği böyle bir ortamda, eski alışkanlıklarını koruyarak,
eski ezberlerini tekrar ederek mevcut konumlarını
sürdürebileceklerini zannedenlerin fena halde yanıldıklarını
söyledi. Rehavete kapılan, kısır tartışmalara saplanan ve
çevrelerinde yaşanan gelişmeleri doğru okuyamayan ülkelerin, kısa
süre içinde ağır maliyetler ile karşılaşmasının mukadder olduğunu
kaydeden Erdoğan, yakın geçmişte yaşanan acı tecrübelerin kuru
hamasetle, asılsız vehimlerle, kısır çekişmelerle ve içi boş
sloganlarla bir yere varılamayacağını Türk insanına öğrettiğini
ifade etti. Erdoğan, "Tepkisel davranışlarla değil, dinamik bir
toplum olarak kendimize güvenerek, bilgiyle, alın teri ve emekle
geleceğimizi inşa ederek ilerlemek mecburiyetindeyiz. Bizim önümüze
koyduğumuz hedefler, bu hedeflere ulaşmak için vazgeçilmez olduğuna
inandığımız temel öncelikler son derece açıktır. Rekabetçi,
üretken, özel sektöre dayalı ve dışa açık bir ekonomik yapı içinde
istikrarımızı koruyacağız. Kamu yönetimini, bütün kamu kurumlarını,
önceliklerini iyi belirleyen, halkın taleplerine duyarlı, halkla
bütünleşmiş, kaynakları etkin kullanan, saydam, denetime açık,
çağdaş bir çizgiye getireceğiz. Evrensel değerlere ve insan
haklarına dayalı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak
çağdaş standartları yakalayacağız. Katılımcı, çoğulcu bir
demokrasiden ve sosyal devlet anlayışından asla vazgeçmeyeceğiz. Bu
çerçevede; farklı toplum kesimleri ve bölgelerimiz arasında adaleti
gözetecek, bireyler arasında fırsat eşitliği sağlayacağız. Yeni
kuşaklarımızı şiddete yönelmediği sürece her türlü eleştiriye ve
fikre açık bir zihniyetle yetiştireceğiz. Geçmişin olumlu mirasını
sahiplenen, sosyal dokuyu koruyan, kültürel kimliğini gururla
taşıyan, yeniliklerden korkmayan, dünyaya açık bir toplum olarak
modern dünyada yerimizi alacağız. 20. yüzyılın sonunda kaba
ideolojilere, kapalı yönetim sistemlerine sahip, halka güven
duymayan yönetimlerin akıbetine hep birlikte şahit olduk. Bugün
çevremizde yaşanan birçok gelişme, bu sürecin bir devamı olarak
değerlendirilebilir. İşte bu bilinçle, bugün, sadece çevremizdeki
coğrafyada değil, bütün dünyada yaşananlardan ders alarak
demokrasimize sıkı sıkıya sahip çıkıyoruz" diye konuştu.
Türkiye'nin, marjinal bazı grupların hemen her dönemdeki art
niyetli çabalarına karşılık hiçbir zaman katı ideolojilerin ve
otoriter yönetimlerin esiri olmadığına dikkat çeken Erdoğan,
Türkiye'nin yarım asrı aşan demokratik tecrübesi ile bugünün
dünyasında çok avantajlı bir konuma aday olduğunu belirtti. Kendi
halkından korkan, otoriter ve tepkisel politikalarla halkının
gözünden düşen yönetimlerin, milli gücü zafiyete uğratarak dış
dünyadan gelen her türlü müdahaleye zemin hazırladıklarını kaydeden
Erdoğan, korkular yayarak otoriter rejimler kuranların, asıl
korkulacak olan şeyin tam da bu otoriter yönetimler yüzünden
gerçekleştiğini göremediklerini ya da görmezlikten geldiklerini
dile getirdi. Bu vahim hataların bedelini toplum olarak en ağır
biçimde ödediklerine işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin 1990'lı
yıllarda ve 2001 yılında yaşadığı ağır ekonomik krizlerin, siyasi
istikrarsızlığın ve demokrasi arızalarının ortaya çıkardığı derin
yaralar olduğunu anlattı. Siyasi ve ekonomik istikrarı yeniden
tesis ettiklerini vurgulayan Erdoğan, bugün bütün makro ekonomik
dengelerin yeniden kurulduğunu, kartopu gibi büyümekte olan
borçların kontrol altına alındığını söyledi. Sağlanan güven ortamı
içinde nominal ve reel faizlerin hızla gerilediğini anlatan
Başbakan Erdoğan, uygun bir yatırım ortamı oluşturulduğunu ve rekor
düzeyde büyüme ve ihracat performansı sağlandığı ifade etti.
Erdoğan, demokratik iradesiyle bu büyük değişime karar veren Türk
milletinin bütün fertlerinin, bu ekonomik kurtuluş savaşının
isimsiz kahramanları olduğunu belirtti. Cesaretle
gerçekleştirdikleri siyasi reformlarla, yılan hikayesine dönen kırk
yıllık AB macerasında yepyeni bir dönemin kapısını açtıklarını
belirten Erdoğan, 3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakerelerinin
başlayacağına dikkati çekti. Müzakere sürecinin son derece çetin
olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu süreçte zaman zaman herkesi
zorlayacak, hatta isyan ettirecek sıkıntılı tartışmalar
yaşanabileceği uyarısında bulundu. Erdoğan, şunları söyledi:
"Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, halkımızın ve ülkemizin
çıkarları için sabırla, teenniyle, sağduyulu bir şekilde yolumuza
devam edeceğiz. Açık veya örtülü tahriklere, provokasyonlara asla
prim vermeyeceğiz. Sizlerin güveni ve inancı devam ettiği sürece bu
zorlu, ancak sonuç itibarıyla halkımızın yarareayışından asla
vazgeçmeına olacak yolda kararlılıkla yürüyeceğiz. Ülkemizin uzun
vadeli menfaatlerini ve gelecek nesillerin yararını, kısa vadeli
dar çıkarlara, kuru hamasete, içi boş sloganlara, kayıkçı
kavgalarına feda etmeyeceğiz. Kendi dar çıkarlarını ülkenin ve
milletin çıkarı gibi sunmaya çalışanlara aldanmayacağız. Demokratik
hukuk devleti ve fikir özgürlüğü zemininde, kendimizden emin bir
şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Gerçek bağımsızlığın sözle ve
sloganla değil, alın teri ve çalışmayla, güçlü bir ekonomi ve
yönetimle sağlanacağını her fırsatta hatırlayacak, hatırlatacağız.
Köklü geçmişimizden ve sağlam kültürel altyapımızdan aldığımız
güvenle, gereksiz korkulara ve bize yakışmayan tepkisel
davranışlara kapılmayacağız. Başta komşularımız olmak üzere tüm
dünya ile ilişkilerimizi geliştireceğiz. Ülkemiz özgür, müreffeh ve
güçlü ülkeler arasında yerini mutlaka alacaktır. Türkiye, hiçbir
zaman otoriter, yoksul, içe kapalı, aciz bir ülke olmayacaktır.
Yaşadıklarımızdan biliyoruz ki, yönetim yapımız özgürleştiği,
demokratikleştiği ölçüde, iç bünyemiz daha sağlam hale gelmektedir.
Bu şekilde, dışarıdan gelebilecek her türlü tehdide karşılık
verebilme gücümüz artmaktadır. Tarihin bize öğrettiği bu gerçeği
aklımızdan çıkarmayacağız. Dik duracağız, güçlü olacağız,
milletimizin menfaatlerini en iyi ve dikkatli şekilde koruyacağız.
Ne geçmişimiz, ne de bugünümüzle ilgili bir kompleks sahibi
olmayacağız." Türkiye'nin bugün özgüvenini yeniden kazandığını ve
büyüyen, konjonktürel problemlerini rahatlıkla aşabilen bir
ekonomik güç olduğunu ifade eden Erdoğan, bu haliyle Türkiye'nin
bütün dünyanın dikkatini çeken bir gelişme içinde olduğunu söyledi.
Makro düzeyde sağlanan bütün gelişmelerin Türkiye'nin geleceği için
son derece hayati kazanımlar olduğunu ve bu kazanımları kaybetmeden
güven ve istikrar ortamını kalıcı hale getirmeleri gerektiğini
bildiren Erdoğan, gelinen bu noktanın tarihi bir başarı olduğunun
altını çizeceklerini, ancak işlerinin daha yeni başladığını da
açıklıkla ifade edeceklerini söyledi. Gelir dağılımı, yoksulluk,
bölgesel dengesizlik ve her şeyden önemlisi işsizliğin, temel
meseleleri olduğunu bildiklerini belirten Erdoğan, bunları da adım
adım çözüme ulaştırmaları gerektiğini söyledi. Yaşanan krizlerin
bir daha tekrarlanmaması için köklü tedbirler aldıklarını kaydeden
Erdoğan, Türkiye'nin bahtını ağartacak yapısal değişimi her alanda
adım adım uygulamaya koyduklarını bildirdi. Erdoğan, şu ifadeleri
kullandı: "Daha etkin ve katılımcı bir kamu yönetimi oluşturmak,
yerel yönetimleri güçlendirmek, özelleştirmeyi hızlandırmak,
eğitim, adalet, sosyal güvenlik ve sağlık alanında dönüşüm sağlamak
suretiyle Türkiye'nin önünü açıyoruz. Asla rehavete kapılmadan,
asla gevşemeden ve asla yılgınlığa kapılmadan bu ülke için, bu
millet için, gençlerimiz için, çocuklarımız için çalışmaya devam
edeceğiz. Bugün hayatın her alanında attığımız bu adımların önemi,
orta ve uzun vadede daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye'de uzun yıllar
süren yüksek enflasyon döneminin ardından, hükümetimizin
kararlılıkla uyguladığı ekonomik program sayesinde, enflasyonla
mücadelede büyük bir başarı elde edilmiştir. Enflasyonda bu düşüş
yaşanırken, 2004 yılında yüzde 9.9 oranında büyüme
gerçekleştirilmiştir. Bu, son 39 yılın rekorudur. Bu, milletimin
rekorudur. Kişi başına düşen milli gelir 2003 yılındaki 3.390 dolar
seviyesinden 2004 yılında 4.172 dolara yükselmiştir. Ekonomik
göstergelerdeki bu iyileşme, gelecekle ilgili beklentilerimizi
olumlu yönde etkilemektedir. Faiz oranlarının düşmesi ve kredi
imkanlarının genişlemesi, önceki dönemlerde ertelenmiş olan tüketim
ve yatırım harcamalarının yeniden hız kazanmasını sağlamıştır. Özel
firmalar yurtiçi ve yurtdışı kaynaklardan yoğun bir şekilde
yararlanarak yatırım harcamalarını hızlandırmışlardır. Hükümetimiz
döneminde ihracat artmış, iç talep canlanmıştır. Yaklaşık yüzde 10
oranında gerçekleşen ekonomik büyümenin temelinde yatan sebepler
bunlardır. Hükümetimiz, 2002 yılından Mart 2005 tarihine kadar,
toplam 17 organize sanayi bölgesi ve 37 küçük sanayi sitesini
tamamlayarak hizmete açmıştır. Bu dönemde, Organize Sanayi
Bölgeleri'nde tahsis edilen 1.900 sanayi parseli ve Küçük Sanayi
Siteleri'nde açılan 5.213 yeni iş yeri sayesinde toplam 248.000
ilave istihdam, yani 248.000 kişiye yeni iş imkanı sağlanmıştır.
Yine aynı dönemde, Organize Sanayi Bölgeleri SB ve Küçük Sanayi
Siteleri'nin hızla tamamlanmasını sağlamak amacıyla, kredi faiz
oranları, şehirlerimizin kalkınmışlık seviyesine göre önemli ölçüde
düşürülmüştür. 2005 yılı yatırım programımızda bulunan 18.000
hektar büyüklüğünde 85 adet Organize Sanayi Bölgesi projesi ile
9.873 iş yerinden müteşekkil 74 adet Küçük Sanayi Sitesi projesini
de inşallah herhangi bir gecikme olmadan hayata geçireceğiz. Diğer
taraftan Acil Eylem Planımız'da yer alan, yatırımcılara bedelsiz
arsa tahsisi konusunu Teşvik Kanunu kapsamına dahil ettik. Böylece
kalkınmada öncelikli yörelerde, bedelsiz arsa temini uygulamasını
başlattık. Yine aynı kanun kapsamında gelir vergisi stopajı, enerji
desteği ve sigorta primlerinde de önemli teşvikler getirdik. Bu
teşviklerden yararlanmak için ilgili bakanlığımıza bugüne kadar
3.382 adet müracaat yapılmıştır. Bu müracaatlardan 958 adedine
parsel tahsis edilmiştir. Tahsisi yapılan parsellerin 227'sinde
inşaat başlamıştır. Hatta bunların 47'sinde fiilen üretime
geçilmiştir. Kanun kapsamında olmayan diğer illerdeki Organize
Sanayi Bölgeleri için de 16.717 adet tahsis yapılmış olup, teşvik
kapsamındaki illerle birlikte toplam 282 tesisin temeli atılmış, 70
tesisin de açılışı yapılmıştır. Teşvik Kanunu kapsamında bulunmayan
illerdeki sanayicilerimizin isteği ve organize sanayi bölgelerinden
gelen talepler üzerine 5084 sayılı kanunun kapsamının
genişletilmesi yönündeki kanun tasarısı çalışması da
tamamlanmıştır. Hükümet olarak bu ülkeyi kalkındırma yolunda katkı
sağlayacak her türlü girişime sonuna kadar destek olmak konusunda
kararlıyız. Biliyoruz ki bu ülkeye yapılan her yatırım, Türkiye'nin
müreffeh geleceğine yapılmaktadır." 1990-2002 yılları arasında,
kendi iktidarlarından önceki 12 yıl boyunca, yaklaşık 200 bin
KOBİ'den sadece 4 bin KOBİ'ye, 20 milyon dolar destek sağlandığına
işaret eden Erdoğan, AK Parti Hükümeti döneminde, yani 2003-2004
yıllarında ise 42 bin 500 KOBİ'ye toplam 177.5 milyon dolar destek
sağlandığını ifade etti. Hedeflerinin 2006 yılına kadar 100 bin
KOBİ'ye ulaşarak geçmişle kıyaslanmayacak oranlarda destek sağlamak
olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun Türk sanayii için ne anlama
geldiğini hem kendilerinin bildiğini hem de sanayicilerin iyi
bildiğini ifade etti. KOSGEB'in, Vakıfbank, Halk Bankası ve Ziraat
Bankası ile 2004 yılında yaptığı protokolle, KOBİ'lere faiz bedeli
KOSGEB tarafından karşılanmak üzere sıfır faizli ihracat destek
kredisi verilmesinin yolunu açtığını hatırlatan Erdoğan, bu destek
modeliyle yaklaşık 15 bin KOBİ'nin, her bir KOBİ için 100 bin dolar
olmak üzere sıfır faizli kredi kullanma imkanına kavuştuğunu
söyledi. Uygulamanın başlangıcından bugüne kadar kullandırılan 191
milyon 737 bin dolar kredinin 4 milyon 413 bin dolar tutan faiz
bedelinin KOSGEB tarafından karşılandığını ifade eden Erdoğan,
bunun, hükümetin hem üretime hem ihracata hem de istihdama aynı
anda katkı sağlayan, çok yönlü yararları olan bir uygulaması
olduğunu vurguladı. 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan krizler
nedeniyle, ekonomide çok anlamlı iyileşme göstergelerinden biri
olan şirket ve kooperatiflerin kuruluş ve tescillerinde de bir
hayli azalma yaşandığına dikkat çeken Erdoğan, buna karşın sağlanan
siyasi ve ekonomik istikrarın, kısa bir süre sonra iş dünyasına da
olumlu biçimde yansıdığını kaydetti. Şirket kuruluşlarındaki
bürokratik engellerin kaldırılmasıyla birlikte şirket
kuruluşlarında bir patlama yaşandığına işaret eden Erdoğan, Devlet
İstatistik Enstitüsü'nün rakamlarına göre 2002 yılında toplam 30
bin 842 şirket ve kooperatif kurulmuşken, 2003 yılında bu rakamın
32 bin 259'a yükseldiğini ifade etti. 2005 yılı mali bütçesinde
esnaf ve sanatkarlar için ayrılan kaynağın kullandırılması
amacıyla, Bakanlar Kurulu kararıyla, esnaf ve sanatkara yönelik
kredi faiz oranının, Halk Bankası'nın uyguladığı kredi faiz
oranının yüzde 75'i kadar olmasının kararlaştırıldığını hatırlatan
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Böylece 2005 yılı içerisinde
kullandırılacak kredilerde kredi faizlerinde yüzde 25 sübvansiyon
sağlanmıştır. Bankanın halen yüzde 24 olan cari faiz oranı, esnaf
ve sanatkarlar için yüzde 18 olarak uygulanmaktadır. Ekonomideki
istikrar nedeniyle bu oranın daha da aşağı düşmesini kuvvetle
muhtemel görüyoruz. Bunun yanında, 2005 yılında esnaf ve
sanatkarlarca kullanılacak kredilerin sübvansiyonu amacıyla mali
yıl bütçesine 59 milyon YTL kaynak konulmuştur. 2004 yılından
devreden 5 milyon YTL ile birlikte bu tutar 64 milyon YTL'yi
bulmuştur. Ancak hükümetimiz kredi talebinin yoğun olmasını da
dikkate alarak bütçedeki diğer kalemlerden 20 milyon YTL ek kaynak
aktarmayı da karara bağlamıştır. Böylece, 2005 yılında esnaf ve
sanatkarların kullanacağı krediler için 84 milyon YTL kaynak
aktarılarak 1.4 milyar YTL, yani 1.4 katrilyon lira tutarında kredi
kullanma imkanı sağlanmıştır. 2005 yılının ilk üç ayındaki
gerçekleşmelere bakıldığında, esnaf ve sanatkarlarımıza
kullandırılan kredi miktarının 73 milyon YTL olduğu, geri
dönüşlerle birlikte bu miktarın toplam 223 milyon YTL'ye ulaştığı
gözlenmektedir. Bu değerler, ekonomideki canlanmanın Hönemli
göstergelerinden biri olan esnaf ve sanatkarlarımızın kredi
kullanımında önemli bir talep artışı olduğunu göstermektedir.
Burada sizlere aktarma imkanı bulduğum ve bulamadığım ekonomik
göstergelerin neredeyse tamamı Türkiye'nin gerçekten çok önemli bir
kalkınma dinamizmi yakaladığına işaret etmektedir. Bizi asıl
sevindiren, rakamların en gür şekilde söylediği bu gerçeğin,
Türkiye'nin her köşesindeki, her şehrindeki, her bölgesindeki
atılım heyecanıyla bire bir örtüşüyor olmasıdır. Çünkü biz
ekonomiyi rakamlardan ibaret görmüyoruz, bu rakamların insanımızın
hayatına ne getirip ne götürdüğünü bilmeyi de önemsiyoruz. Bugün
rakamların söylediği büyük gelişmenin aile bütçelerimizde,
piyasalarımızda, sosyal alanlarımızda yeterince etkisini
göstermediğini biliyoruz. Ancak şundan emin olunuz ki, Türkiye'nin
bu dinamik çıkışı devam ettiği takdirde, ki bundan bizim asla bir
şüphemiz yok; bolluk ve bereket çok kısa bir zaman içinde aile
ocaklarında, ekmek teknelerinde, üretim tezgahlarında da kendini
gösterecektir. Bakınız göreve geldiğimiz ilk günden beri bakan
arkadaşlarımla birlikte bu ülkeyi adım adım dolaşıyoruz. Hemen her
gün bu ülkenin bir başka yöresinde, bir başka şehrinde yeni bir
fabrika, yeni bir işletme, yeni bir okul, yeni bir hastane, yeni
bir yol açılıyor. Açılışını yaptığımız fuar ve organizasyonların,
temelini attığımız üretim tesislerinin, hizmete açtığımız hizmet
binalarının sayısını bugün artık hatırlayamıyoruz. Ülkemiz için
hepsi birer kalkınma abidesi olan bütün bu eserlerin ortak özelliği
Türkiye'nin gelecek vizyonuna uygun yüksek teknolojik donanıma,
çağdaş çalışma imkanlarına ve uluslararası rekabete açık bir kalite
seviyesine sahip olmalarıdır. Bu fabrikalar, bu üretim tesisleri,
bu hizmet binaları, bu okullar, bu hastaneler, bu yollar ve bu
konutlar Türkiye'nin muhteşem kalkınma hamlesinin halkalarıdır.
Türkiye bu dinamizmiyle büyüyor, gelişiyor, dünyadaki imajını da
yeniliyor. İhracatta rekor üstüne rekor kırmamızın, yabancı
sermayenin ilgi odağı haline gelmemizin ve turizmde patlama
yaşamamızın altında yatan sebepler de bunlardır. Şundan eminim ki,
sizler de çevrenize baktığınızda Türkiye'de bir şeylerin artık geri
dönülmez biçimde değiştiğini; Türkiye'nin uyanan bir dev gibi ayağa
kalkmakta olduğunu görüyorsunuz. İşte hayallerimiz gerçek oluyor,
işte Türkiye mutlu ve müreffeh geleceğine doğru yürüyor. Şu cümleyi
hepimiz her gün inanarak tekrarlayalım; gelecek Türkiye'nindir,
gelecek milletimizindir." UN RO-RO PENDİK LİMANI AÇILDI... Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, 2010 yılında kişi başına düşen
milli geliri 10 bin dolara ulaştırmayı hedeflediğini söyledi.
Karayolu ve deniz yolunun birleşmesi açısından büyük önem taşıyan
UN RO-RO Pendik Limanı'nın açılışı, Başbakan Erdoğan tarafından
gerçekleştirildi. 112 dönümlük alana kurulan liman, 60 milyon
dolara mal oldu. Limanın açılış töreninden önce Ulusoy Holding
Yönetim Kurulu Başkanı Saffet Ulusoy, liman ile ilgili bilgiler
verdi. Ulusoy'dan sonra söz alan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım
da, ulaştırma ile ilgili yapılanlar hakkında açıklamalarda bulundu.
Türkiye ekonomisi açısından büyük önem taşıyan limanın açılış
töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bütün kaynaklarını
ve imkanlarını seferber ederek medeniyet yolculuğunda hız alarak
emin adımlarla emin bir limana doğru yol aldığını söyledi.
Hükümetin söz konusu limana ulaşabilmek için özel sektörle
elbirliği içinde hareket ettiğini ve bu hizmete açılacak limanın
bir örnek eser olduğunu kaydetti. Hükümet olarak kara, hava ve
denizlerde tıkanan yollarda engelleri kaldırarak Türkiye'nin önünü
açtıklarını, Türkiye'nin çok kısa zamanda kendisiyle ticaret yapmak
isteyenler için emin bir liman olduğunu ispatladığının altını
çizdi. Medeniyetlerin ulaşımını daha çok deniz yoluyla
gerçekleştirdiklerini, deniz ve denizciliğin başlı başına bir
sektör olarak ortada durduğunu belirten Erdoğan, dünya ticaretinin
yüzde 80'inin, Türkiye'nin de yüzde 90'lık bölümünün deniz yoluyla
yapıldığına dikkat çekti. Türkiye'nin 3 tarafının denizlerle
çevrilmesinin ülke için büyük bir avantaj olduğunu vurgulayan
Erdoğan, "Otomotiv sektöründe ön sıralarda yer almamıza rağmen
denizcilikte niye geri kaldık sorusunun sorulması lazımdır. Türkiye
önemli su yollarının odak noktasındadır. Ölçek ekonomisine
uyulmaması, yüksek liman fiyat ve tarifeleri gibi olumsuzluklar,
bürokratik engeller deniz ulaşımını engellemiştir" dedi. "TİCARETLE
UĞRAŞAN DEVLET ANLAYIŞI" Hükümet olarak hem ÖTV bazında, hem
taşımacılıkta yaptıkları fiyat indirimleri, ve akaryakıt desteği
gibi kolaylıklarla sektöre katkıda bulunmaya çalıştıklarını
vurgulayan Başbakan Erdoğan, dünya ölçeğinde kara listeye alınan
Türk gemileriyle ilgili de çalışmalar yapılarak bu sayıların en aza
indirilmesi için çalışmalarda bulunulduğunu söyledi. Erdoğan, Türk
boğazlarının uluslararası standartları yakaladığını, bu yıl ve
gelecek yıllarda da aynı konuda çalışmaların hızla devam edeceğini,
Türk Ticaret Kanunu'nda yapılan değişikliklerle ticaretle deniz
ticaret filosunu daha da güçlendirmek için önünün açıldığını
kaydetti. Ticaretle uğraşan devlet anlayışını kabul etmediklerini
ve bu anlayıştan sıyrılmak için mücadele verdiklerini kaydeden
Erdoğan, "Tüccarlıkla uğraşmayacağız. Tüccarlığı vatandaşımız
yapacak. Bizim işimiz ufuk göstermek, denetleme ve düzenlemedir.
Ülke kaynaklarının rantabl olarak kullanılmasını sağlamaktır" diye
konuştu. Türkiye'de bürokrasiden her fırsatta şikayet edildiğini
hatırlatan Başbakan Erdoğan, "Zaman zaman devlet bürokrasisinden
şikayet edilir. Problem çözmeyi bürokrasi sevmez, engeller getirir.
Temel felsefeleri de 'bugün git yarın gel' anlayışıdır. Bugün
Başbakan olduk da bu problemi çözdük mü, hayır çözemedik. Ama
hafifleştirmeye çalışıyoruz. Dünyada bu var. Ancak bunu hazırlayan
sebepler halkımızın, iş adamlarımızın kendisidir. Çünkü hakkı
olmayanı hak edinme gayreti içerisine girenler bürokratı güçlü
yapıyorlar" dedi. "TÜRKİYE'Yİ TUTANA AŞK OLSUN" Yunanistan'ın en
önemli zenginliğinin denizcilik olduğunu, Türkiye'nin de bunu
yapmaya potansiyeli bulunduğuna değinen Erdoğan, "Onun için elele
vermek durumundayız. Kaybedecek zamanımız yok. Bu sağlanan katma
değer ülkeyi sıçratacaktır. Artık sıçrama devri. Şurada Tuzla'da
tersanelerimiz 2010 yılına kadar ful çalışıyor. Artık rekabet
başladı. Ülkemizin denize açık bölümlerinde tersane adetlerini
arttırma peşindeyiz. Türkiye modern, çağdaş ve parmakla gösterilen
ülkeler arasında yerini en kısa zamanda alacaktır" diye konuştu.
Erdoğan, bugün İstanbul'da gerçekleştirilen 2. Yatırım Danışma
Konseyi toplantısında dünyadaki bütün büyük şirket temsilcilerinin
Türkiye'yi iyi yolda gördüklerini açıkladıklarını, bunu duymaktan
gurur duyduğunu, ancak bu durumu daha da ileri taşımanın gayreti
içinde olduklarını ifade etti. Türkiye'nin olmadık ve boş
gündemlerle meşgul edilmemesini isteyen Başbakan Erdoğan, "Bizim
derdimiz bugün itibariyle fert başına ulaştığımız 4117 dolarlık
GSMH'yi 10 bin dolarlık rakama yükseltmektir. 2010'da 10 bin doları
yakalayacağız. Bu bir kırılma noktasıdır. Bunu yakaladıktan sonra
Türkiye'yi tutana aşk olsun" dedi. Erdoğan, Türkiye'deki büyümenin
hala tabana yayılmadığını, ancak bu iyileşmeyi tabana yayma
mücadelesi içerisinde olduklarını, Türkiye'nin her yanını huzur ve
mutluluk ülkesi haline getirmek istediklerini de kaydetti ve
"Ülkede taş üstüne taş koyanın başımız üzerinde yeri var"
ifadelerini kullandı. Konuşmalardan sonra düzenlenen törenle UN
RO-RO Pendik Limanı'nın açılışı, Başbakan Erdoğan tarafından
gerçekleştirildi.