Toplum olarak tüketim kültürüne o kadar çok adapte olmuşuz ki
her şeyi çok çabuk tüketiyoruz. Bu alışkanlığımızdan maddi
varlıklar kadar manevi heyecanlarımız da nasibini alıyor
maalesef.
Çok değil on gün önce yaşanan Ayasofya’nın açılışı
heyecanımız maalesef bugün adeta yok olma noktasına geldi.
Bu millet 86 yıldır Ayasofya ile yatan,
Ayasofya ile kalkan bir milletti.
Ayasofya’nın açılması adına yazılan makalelerin,
şiirlerin, söylenen sözlerin, verilen mülakatların, gösterilen
haklı mücadelenin haddi hesabı yok.
Bütün münevverlerimizin rüyasını Ayasofya’nın yeniden
ibadete açılması süslüyordu.
Bu konuyla ilgili yazı yazmayan aydın, fikir beyan etmeyen
münevver yok.
Dergilerimiz, gazetelerimiz, televizyonlarımız yıllarca bu
konuda söylenmedik söz, yazılmadık yazı bırakmadılar.
Ömrü boyunca Ayasofya’nın yeniden cami olması için çaba
ve gayret gösterdiği için idamla bile yargılanan mütefekkirlerimiz
oldu.
86 yıldır büyük bir hasretle beklenen gün yaklaşık on gün önce
gerçekleşti.
Yüzyıllık bir rüyanın gerçekleşmesi üzerine o gün ve o gün takip
eden 3 gün boyunca adeta coşku patlaması yaşandı.
Sosyal medyada, televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde
Ayasofya ile yattık Ayasofya ile kalktık
adeta.
Nedense 86 yıllık hasreti ve özlemi üç gün içerisinde
tüketiverdik!
Takip eden günlerde ve bugün sanki Ayasofya 86 yıllık
esaretten kurtulmamış gibi davranıyoruz.
Çok çabuk unuttuk Ayasofya’yı maalesef.
Hem de çok çabuk.
Oysa ki daha basit olaylarda bile daha büyük coşkuyu
yaşamıştı sosyal medya kalemşörlerimiz ve trollerimiz!
Daha basit ve güncel olaylarda, bir şahsı ilgilendiren ve
tamamen çıkar amaçlı konularda bile daha fazla söz sarf etmiş, daha
fazla heyecanlanmıştılar.
Hele bazıları dozu o kadar artırdı ki adeta ölüme gözü kapalı
dalıyor havası veriyorlardı.
Maalesef üç kuruşluk dünya menfaati için gösterdiğimiz
heyecanı Ayasofya için gösteremedik.
Şu anda sanki Ayasofya 86 yıllık esaretten kurtulmamış
gibi bir hava esiyor. Herkes yine gündelik çıkarlarına döndü,
gündelik heyecanlar peşinde koşuyoruz.
Oysa şu anda ülkemin her beldesinde Ayasofya panelleri
düzenlenmesi gerekmez miydi?
Hocalarımız, alimlerimiz, profesörlerimizin seminer üstüne
seminer vermesi gerekmez miydi?
Anadolunun her belediyesi Ayasofya temalı programlar
organize etmesi gerekmez miydi? En azından Ak Partili belediyeler,
teşkilatlar...
Her gece televizyonlarda Ayasofya’nın farklı bir yönünü
anlatan belgesellerin yayınlanması gerekmez miydi?
Hatta ve hatta yapımcıların Ayasofya kurgulu Fatih
Sultan Mehmet’i merkeze alarak senaryo çalışmaları yapması
gerekmez miydi?
Tam aksine ne oldu? Halk TV’de kendini gazeteci addedenler İslam
düşmanlıkları yüzünden saçma sapan yalanlarla çevrili sözde tarihi
bilgilerle toplumun bir kesimini bileyliyorlar.
Sosyal medyada ya da TV ekranlarında mangalda kül bırakmayan
hamasi gazeteciler ise sus pus!
STK’lar sessizliğe bürünmüş, her fırsatta organize
olmaları ile övünmelerine rağmen ses seda yok!
İlk namazın kılınacağı zamana kadar Ayasofya’nın
tarihi, mabet bilgileri, önemi, davası, vs. her platformda
anlatılarak her evin, her gencin duyguları hazır tutulmalı değil
miydi?
Ama maalesef 86 yıllık heyecanı çok çabuk tükettik.
Daha doğrusu bu heyecanı yaşamadık!
Yaşatmak için gerekli gayreti göstermedik!
Her zaman en iyi yaptığımız işi yaptık: Fildişi
kulelerimize çekilip gündelik hazlarımızın esaretine
döndük!
Tek gözlü canavarın karşısında yine dizi dizi
dizildik.
Survivor gibi bir saçmalığın peşine
takıldık.
Oysa Ayasofya bu milleti ve ümmeti ayakta tutan bir harç
idi.
Ne zaman zorda kalsak hemen Ayasofya hasretine
sığınıyorduk.
Acaba sahip olunamayan şeyler daha mı değerli oluyor diye
düşünmeden edemiyorum.
Ayasofya büyük bir heyecan. Bir iman galebesi…
86 yıllık heyecan hamasete yem olmamalı…
86 yıllık heyecan ve arzumuz on günde bitmemeli…
İman odaklı heyecan aksiyonu yalnız kalmamalı. Toplumun bütünü
bu heyecanı ve gülümsemeyi büyütmeli…