‘Sol gazete’ tutar mı?
Abone olArdıç'a göre böyle bir gazete çıkarsa satış rakamına belki ulaşır ama, böyle bir gazete yine de tutmaz!
‘Sol gazete’ tutar mı? Tutmaktan ne anladığınıza bağlı... ‘Kendini
kurtaracak’ iyi kötü bir satış rakamına ulaşır mı diyorsanız, tutar
tabii. Para kazanır ve kazandırır mı diye soruyorsanız, hayır.
Tıpkı ‘haber kanalları’ gibi işte canım, onların da pek
izlendikleri yok ama ‘reklam pastasını’ bir ucundan tırtıklayıp
pekala ayakta kalabiliyorlar. Sol basın için geçerli olan, sağ
basın için de geçerli. İdeolojiye yaslanan ‘misyon gazetesinin’
gücü de etkisi de sınırlı. Şeyhleriyle söyleşi yapıldığı zaman
müritler para verip okuyorlar ama, furya geçince satış rakamı gene
küt aşağı. Eee, bu kadar malumu yeniden niçin ilam ettik? Konu
kıtlığından mı? Bir bakıma öyle, çünkü necip Türk matbuatında
birkaç gündür, iyice kabak tadı vermiş Kıbrıs meselesiyle Sabancı
Holding’den reklam alma yağcılığı ve merhum Sakıp Ağa’nın çarşaf
çarşaf ölüm ilanlarından başka bir şey yok. Vallahi şöyle üç beş
kalantor işadamı daha Hakk’ın rahmetine kavuşsa ne biçim para
gelecek ha! Bir bakıma da hayır, çünkü bugün yeni bir gazete
çıkıyor: Birgün Gazetesi. ‘Patronsuz tek gazete’ olarak
tanıtılıyor. Aralarında para toplayıp sermaye yapmışlar. Açık seçik
belirtilmese de bu bir ‘sol gazete’. Henüz yüzünü görmüş değilim,
kadrosundan anladım. (Öte yandan eski gözağrımız Nokta Dergisi de
canlandırılmaya çalışılıyor, ama onların da işi zor çünkü
Türkiye’de ‘bizim bildiğimiz tarz’ dergicilik öldü gitti.) Ancak,
patronsuz yerde de ‘bokyedibaşı’ çok olur ha, üç gün sonra kavga
gürültü başlar. Refikimize ‘aramıza hoşgeldin’ diyor, bedavadan
reklamını yapmış olarak kıyağımızı da işte böylece geçiyor ve hemen
arkasından soruyoruz: Tutar mı? Tutmaz desem hem arkadaşlar
kızacaklar ve darılacaklar, hem de bu yazının ilk cümlesini
yalanlamış olacağım. Onun için, düzelteyim: ‘Makul’ bir miktarda
satar. Bu tür gazetelerin çıkacağı duyulduğunda Babıali’de hemen
‘müstehzi’ fısıltılar başlar: Üç ila beş bine oturur abi! Kimileri
de bunlarla ‘kırkbeşlik’ diye dalgalarını geçerler, ortalama
ömürlerinin kırk beş gün olduğu kanısı yaygındır. Çünkü böyle böyle
çok gazete çıkıp batmıştır... İsimlerini saymaya kalksam köşe
bitecek. Ölümünün ardından bazı zırtapozlarca ‘çağdaş gazeteciliğin
babası’ olarak tanıtılan rahmetli Ercan Arıklı da böyle iki gazete
çıkarmış, ikisini de çok kısa sürede batırmıştı (hadi, küfürleri
bekliyorum)... İkisi de berbat şeylerdi. Bu tür gazeteler
genellikle ‘asık suratlı’ olurlar. Çünkü ağır oturunca molla
denildiğini sanırlar. Onun için de, yürümezler. Ercan ‘köşe yazarı’
da istemiyordu, çünkü hem köşe yazarına para vermek işine
gelmiyordu, hem de kendisinden başka kimsenin fazla sivrilmesinden
yana değildi... (Hadi Arda, küfür etmeyecek misin?) Bu tür
gazeteler pek öyle haber maber de vermezler, çünkü hem kadroları
yetersizdir, hem de asıl dertleri ‘fikir yazısı’ yayınlamaktır. Bu
tür gazete girişimlerinde eskiden pek moda olan bir diğer husus da
şuydu: Bizde spor sayfası olmayacak! Neden? Türk aydını lapacı
olduğu için mi? Yok canım, diktatör Salazar demiş ya, ‘üç f, yani
futbol, fado ve fiesta olmasaydı Portekiz’i idare edemezdim’ diye,
bazı kerizler de o nedenle futboldan nefret ediyorlar... Diğer
sporlara zaten akılları basmaz, üstelik müşterisi de yoktur. Hah,
belki biraz basket, ‘üniversite sporu’ olduğu için. Bu tür
gazetelerde magazin de olmaz. Olursa da içine ille solculuk
karıştırmaya çalışırlar ve gülünç duruma düşerler. O zaman da o
gazete yürümez. Yürümeyince de para kazanmaz. Para kazanmayınca da
çalışanını üç otuz liraya süründürür. Ama zaten solculukta para
istemek ayıptır, insan devrim için çalışır! İnanmıyorsanız
Cumhuriyet Gazetesi’nden herhangi bir kişiyi çevirip sorunuz.
Umarım Birgün Gazetesi bütün bu hataları tekrarlamayacaktır.
Gerçekten başarılar diliyorum. Ve fakat, gene de üzülerek
düşünüyorum: Türk basını, suratsızlıkla pespayelik arasına mı
sıkışıp kalmalıydı? Yok mudur bunun ortası yahu?