79 yıl sonra Bağımsız Türkiye!..

NATO'da Atatürk ile Erdoğan’ın hedef gösterilmesi sürpriz değildir.Çünkü 1938'den sonra ilk kez Bağımsız Türkiye gerçeği ile karşılaştılar.

Osman DİYADİN o.diyadin@hotmail.com

NATO'da yaşanan küstahnlığı,alçaklığı gördük...

Bence sürpriz değil!..

ABD’ymiş...

Batı’ymış...

AB’ymiş...

NATO’ymuş...

Geçiniz!..

Hepsi birer düşman!..

Bunu söylemek  aslında  bugün için değil dün de zor değildi?..

Ama ne yazık ki  Mustafa Kemal sonrası Türkiye’yi büyük bir hızla ABD ve NATO’nun emir kulu haline getirenlerin ettikleri tohumların sancılarını  bugün çekiyoruz.

Hani bir söz vardır ‘Alışmış kudurmuştan beterdir’ .

İşte Türkiye’ye uzun yıllar istediklerini yaptıran  ABD’si, AB’si, NATO’su  artık istedikleri olmayınca Türkiye'ye karşı  'kudurmuş köpekten' farksız hale gelmişlerdir…

Özürleri sahtedir..

Daha 10 gün önce Türkiye’nin Rusya’dan  füze alımına karşı tehdit gibi açıklama yapan NATO değil miydi?

Yıllar önce  bir NATO toplantısında masanın üzerindeki bölünmüş Türkiye haritasını gören Türk subaylar o toplantıyı terketmemişmiydi?

Balık hafızalı olmayalım.. 

Bakın bugün hedef Türkiye değil Erdoğan’dır!..

Çünkü O’nu devirmeden Türkiye’yi dizlerine üzerine çökertmelerinin mümkün olmadığını  çok iyi biliyorlar!..

1930'lı  yıllarda Mustafa Kemal'in ölümünü bekleyip ona göre Türkiye üzerindeki planlarını  bekletip ölümünden sonra devreye  sokanlar kimlerse bugünde onların torunları  Erdoğan için devrededir..

O nedenle Atatürk'ün ölümünde hep kuşku ararım!..

O nedenlede  Allah uzun ömürler versin  Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı çok ama çok önemlidir..

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Biz kimsenin emir kulu değiliz. Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyiz’ diye ortaya koyduğu net tavır, bağımsızlık vurgusu ve Mustafa Kemal Atatürk'ü sahiplenmesi NATO'su,ABD'si, AB'si yani bütün şer güçleri  'Nereden çıktı  bu sahiplenme' diye çılgına  çevirmiştir!.

Çünkü bu ülkede uzun yıllardır   sözde Atatürkçülük ismi üzerinden Türkiye’de insanları, orduyu  devirmek istedikleri iktidarlar için kullananların baş öktörü NATO’nun kendisidir...

İşte  bu nedenle NATO toplantısında  Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yan yana konarak  hedef gösterilmesi  maskelerin düştüğü  andır..

Kasıtlıdır ve gözdağıdır… 

Sevgili Metehan Demir’in  dün sosyal medyadaki şu sözü kıssadan hisse gibi  nokta atıştır.

Diyor ki;

“Bir füzenin sapma açısını bile bin bir titizlikle inceleyen NATO’nun önce Girit’te Türkiye’ye saldırı tatbikatı yapması, ardından Atatürk ve Erdoğan’ı düşman olarak tanımlaması kötü niyetten başka bir şekilde tanımlanamaz.”

Aynen öyle…

Sevgili okurlar  NATO zirvesinde  gözlerinin içine baka baka ’Dünya 5’den büyüktür’ diyerek tapuları yıkmaya çalışan  Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye  hem ABD hem de Batı’ya karşı  ‘Silahsız bir bağımsızlık savaşı’ süreci yaşamaktadır…

15 Temmuz darbe girişiminin de FETÖ’ nün arkasındaki gücün ABD olması  bunu belgelemiştir..

Fazla tartışmaya gerek yok...

Hem AB hem de NATO Türkiye için bitmiştir

                                         ***

UĞUR MUMCU'NUN 42 YIL ÖNCEKİ   NATO VURGUSU!..

NATO Türkiye ilişkisi analizi için önemli bir yazı var..

Bu  ülkenin yetiştirdiği en önemli araştırmacı yazarlardan biri olan ve bir bombalı saldırıda öldürülen Uğur Mumcu bundan 42 yıl önce  7 Şubat 1975 yılında Yeni Ortam Gazetesinde “NATO’DAN ÇIKMALIYIZ” başlıklı yazısında neler yazmış…

'Amerikan hükümetinin Türkiye'ye askeri yardımı, 1947 tarihli askeri yardım anlaşmasına dayanarak yapılmıştır. Bu anlaşma devrin Türk hükümetinin yetkilisi Hasan Saka tarafından,

- Besmele çekilerek İmzalanan yardım anlaşmasında şu hüküm yer almaktadır:

- Verilen silahlar, verildikleri amaç dışında kullanılamazlar. İşte 1964 Kıbrıs bunalımında Amerikan Devlet Başkanı Johnson bu anlaşma hükmüne dayanarak,

- Size verdiğim silahları benim iznim olmadan kullanamazsınız deyip devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye ünlü mektubunu yazmıştı. İnönü, ulusal onurumuzu kıran bu küstahça mektubu,

- Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de yerini bulur diyerek yanıtlamak istemişse de kısa sürede hükümetten düşürülmüştü. O günlerde Amerikalı General Porter Türkiye'de bir hükümet değişikliği için çalışıp durmaktadır.

Sonunda, hükümet düşürülmüş, yerine Suat Hayri Ürgüplü'nün başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümetin başbakan yardımcılığına da Amerikan Morrison firması Türkiye temsilcisi Demirel getirilmişti. Bundan sonraki gelişmeleri hep birlikte yaşadık.

1947 Yardım Antlaşmasından sonra Türk hükümetlerinin bütün çabası NATO'ya girebilmekti. 1950 yılında CHP hükümeti NATO'ya girmek için başvurmuşsa da bu istek, başta Amerika olmak üzere, İngiltere ve Fransa hükümetlerince reddedilmiştir. Demokrat Parti iktidara gelir gelmez aynı istek yenilenir. Ancak bu istek de kabul edilmez. Bu arada Amerikan Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin NATO'ya girmesi için bir koşul öngörür. 1950 yılının Temmuz ayında Türkiye'ye gelen Amerikalı Senatör Cain,

- NATO'ya girebilmeniz için Kore'ye asker yollamanız gerekmektedir diyerek bu koşulu açık seçik ortaya koyar. Menderes hükümeti, Meclisten karar almadan bir tugayımızı Kore'ye gönderir. Aynı günlerde Türkiye'de hükümetin bu kararına karşı direnenler, polis yöntemleriyle ezilmek  istenir.

Türk tugayı, Amerikan generallerinin yönetiminde en tehlikeli savaş bölgelerine sürülür. Amerikan birliklerinin çekildikleri yerlere Türk birlikleri gönderilir.

Bunu Kore VIII. Ordu Komutanı Walker,

- Düşman çok üstün bir güçle karşımızda belirdiği ve onun önünde çekilmek zorunda kaldığımız zaman Türkleri savaşa soktum. Eğer elimin altında Türk birliği var olmasaydı, bugün bütün Amerikan birlikleri yok olacaktı cümleleriyle açıklar.

Bu arada Amerikan Genelkurmayı, Sovyet sınırlarına yakın bölgelerde askeri üs gereğini siyasal yetkililere önerir. Türkiye "jeopolitiği" bu sorun için biçilmiş kaftandır. Amerika, Türkiye'nin kendisine "üs" verilmesi koşuluyla NATO'ya girmesini isterken bu kez direnmez; direniş, bazı İskandinav ülkeleriyle İngiltere'den gelir, İngiltere Ortadoğu’daki çıkarlarının da Türkiye'de korunmasını ister.

Türkiye, İngiltere'ye bu konuda güvence verir. Artık bütün koşullar tamamlanmıştır. Bundan sonra Türkiye NATO'ya alınır.

1952 yılında NATO'ya girer girmez bütün birliklerimiz NATO emrine verilir.

Anayasaya aykırı olarak yürürlüğe konulan "ikili anlaşmalar"  aracılığıyla, Rusya'yı nükleer silahlarla bombalayacak askeri üsler verilir. Bu üslerden kalkan bir Amerikan casus uçağının Ruslar tarafından düşürülmesiyle Türk-Sovyet ilişkileri iyice gerginleşir.

Amerika'nın Türkiye üzerindeki siyasal, ekonomik ve askeri egemenliği günden güne arttırılır. Bir ara, ordumuza kurmay subay yetiştiren Harp Akademilerinin bir yıla indirilmesi bile, Amerikan Genelkurmayınca önerilir. Amerikan ordusunda kullanılan "talimatnameler" bile kelimesi kelimesine Türkçeye çevrilerek kullanılır. Amerikan Genelkurmayı bu konunun "maliyet hesabını" bile yapmıştır:

Türk askeri 136 dolara, Amerikan askeri ise 5500 dolara mal olmaktadır.

Türkiye bu antlaşmayla bir büyük açmazın içine sürükleniyordu.

Bir yandan Silahlı Kuvvetler, "ortak savunma" gerekçesiyle bir Amerikalı "korgeneralin" buyruğuna veriliyor, öte yandan, Arap ülkelerindeki "milliyetçi" uyanışlar Türkiye'deki askeri üslerle denetleniyor, böylece Ortadoğu’da yoksul ülkeler arasındaki devrimci ve ulusçu dayanışma da yok ediliyordu.

Ayrıca bir savaş olasılığında Türkiye ilk savaş alanı olarak seçilmiş bulunuyordu.Bütün bu konuların tartışılması I960 ihtilalinden sonra yapılabildi. Her toplumsal sorun gibi Türk-Amerikan ilişkileri de eleştirildi.

Amerikan üslerinden söz edilirken devrin Başbakanı Süleyman Demirel,Üs yoktur tesis vardır ‘diyerek  ne yazık ki bütün bu gerçekleri örtbas etmeye çalıştı.

12 Mart faşizmiyle de, ülkedeki "antiemperyalist" ve "antiamerikan" çevreler silah zoruyla susturulmak istendi.

İşte şimdi bütün gerçekler ortadadır. Amerikan Kongresi, Kıbrıs'ta soydaşlarımızın can güvenliği kadar, ulusal onurumuzu da koruduğumuz günlerde, askeri yardımı keserek, Türk ordusunu bir çaresizlik içine sürüklemek istemiştir.

Bir ülkenin savunması ancak kendi öz kaynaklarına ve halkına güvenilerek yapılabilir.

Türk Ulusu Kurtuluş Savaşı bilinciyle, yani "Kuvvayı fiiliye" ruhuyla bu yeni "emperyalizm oyununa" karşı çıkmalıdır.

Bundan sonra yapılacak iş Parlamentoya dayalı güçlü bir hükümetin kurulması, ikili anlaşmaların yürürlükten kaldırılması, Amerikan üslerinin Türk denetimine geçmesi ve en kısa zamanda NATO'dan çıkılmasıdır'..

                                                  ***

Evet sevgili okurlar…

Mumcu’nun 42 yıl önceki yazısında  NATO için böylesine önemli  vurgular yapıyordu..

İşte böyle NATO'nun esiri böyle olduk!..

Ama  Türkiye sırtındaki kambunları tek,tek atıyor..

Emperyalizm NATO arıcılığı ile sopa göstermeye çalışıyor.

İşte  Türkiye bugün Mumcu'nun çağrısında yaptığı gibi 'Emperyalizm oyunu' na karşı masaya yumruğunu vuruyor!..

Mustafa Kemal Atatürk ve Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı anda NATO toplantısında hedef gösterilmesinin nedeni işte budur..

Çünkü Atatürk'den Erdoğan'a bayrağın şimdi geçtiğini görmenin korkusunu yaşıyorlar!..

Bakın Mustafa Kemal Atatürk ne demişti; 

'Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır. Türk milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.”

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ağustos’ta  Anıtkabir özel defterine ne yazmıştı;

“Aziz Atatürk,

Türkiye çizdiğiniz hedefler doğrultusunda yoluna devam etmektedir.15 Temmuz gecesi sergilenen destansı direniş ülkemizin ekonomik ve siyasi bağımsızlığına yönelik tüm saldırıları bertaraf etme konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Sizin, aziz şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin bizlere emaneti olan bu vatana canımız pahasına sahip çıkmayı sürdüreceğiz.”

İşte bu kadar!

Mustafa Kemal'in ‘Bağımsızlık benim karakterim’  sözü ile Recep Tayyip Erdoğan’ın ’Dünya 5'den büyüktür ’ sözü ile öylesine örtüşüyor ki Türkiye  Cumhuriyeti ‘Kuvvayi Milli ruhu’ ile 2023’e  karşısına çıkan bütün engelleri aşarak koşmaktadır. 

O nedenle diyorum ki;

Cumhurbaşkanı  Erdoğan'ın  Cumhuriyetin kurucusu  Atatürk ile tam manası ile buluştuğu 10 Kasım 2017  günkü açıklamaları bir milattır...

Sadece ülke içerisinde Atatürk'ü  kendi siyasetlerine,emellerine alet edip kullananlara karşı değil küresel güçlere de vurulan büyük darbe olmuştur..

İç ve dış düşmanlar  Erdoğan'ın Atatürk ile  buluşması nedeniyle korktuklarının başlarına geldiğini görmüşlerdir..

Mustafa Kemal Atatürk  devlet,millet elele diyordur ki;

'İLK HEDEFİNİZ 1923. İLERİ!.'