72 saat sonra gelinen nokta!

Abone ol

Yüksek Seçim Kurulu'nun 'veto' kararı ve sonrasında yaşananlar, gelinen son nokta... 72 saatlik kabusu yazarlar nasıl yorumladı!...

Türkiye üç gündür YSK'nın veto kararını ve karar sonrası yaşanan gerilimlere kilitlendi. Veto yiyenlerin çoğunluğunun BDP'nin desteklediği bağımsız adaylar oluğu için birçok ilde olaylar çıktı. Doğu, Güneydoğu bölgeleri ve İstanul'da protestolar yapıldı ve ortalık adeta savaş alanına döndü. Bismil'de çıkan olaylar sırasında bir kişi öldü.

Gelinen son noktada, eksik evraklar tamamlandı ve 7 adayın adaylığı tekrar kabul edildi. Bugünkü gazetelerin neredeyse tamamı, "Peki bu stresi niye yaşadık", "Boş yere kriz", "72 saat sonrasına geri döndük" benzeni başlıklarla gelinen son noktayı değerlendiriyor.

Gazeteci yazarların neredeyse tamamı köşelerinde YGS vetosunu ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değişik açılardanele alıyor. 

İşte yazarların yorumu:

MEMMET ALİ BİRAND(Milliyet): Türkiye, BDP'ye sahip çıktı

YSK'nın kararı tam da beklendiği gibi ülkenin en önemli sorununu ateşledi. Sokaklar elev topuna döndü. Ancak Türkiye tüm kurumlarıyla süreci yönetmeyi bildi ve BDP'ye sahip çıktı. Kürt sorununda uçurumun eşiğinden dönüldü. Türkiye'nin bu en kritik dönemecinde şimdi sıra BDP'de...
Kim ne derse desin, YSK iliklerimize işlemiş o "derin devlet" refleksiyle hareket etti ve aldığı "siyasi" kararla, bilerek ya da bilmeyerek, Gündeydoğu sokaklarına benzin döktü.
Allahtan kararın sonrasındaki süreçte sağduyu galebe çaldı...
Türkiye adeta bir konsensüsle Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, medyası ve siyasetin büyük bir bölümüyle BDP'ye sahip çıktı.
YSK kararı bazı çevrelerde AK Parti'nin seçim manevrası olarak değerlendirilse dahi AK Parti bu sağduyulu yaklaşımın mimarlarından biri oldu, biraz utangaç bir tavırla da olsa BDP'ye destek vermekten çekinmedi.

GÜNERİ CİVAOĞLU(Milliyet): Susmak-bazen-konuşmaktır

Başbakan R.T. Erdoğan "BDP destekli bağımsız adayların" durumları için "sessiz kalarak" şaşırttı.
"Sessizlik" de bir "ifade"dir.
Erdoğan konuşsaydı sorunu daha da karıştırmış olacaktı.
Her şey bir yana... Yani kararlarına itiraz için yasal olarak üst merci olmayan YSK'nın fiili amiri gibi görünecekti.
Vetolar ve sonrasında yaşananlarla zaten yıpranan YSK'nın yeniden değerlendirmesi bu "amir" gölgesi altına girecekti.
Çözümü, meselenin kaynağında çözüme bırakmak doğru olanıydı.
Belki BDP Başkanı Demirtaş'ın, bu konuda -gerekçe üzüntü verici bir can kaybı olsa bile- aynı nedenle isabetlidir.
Bağımsız olması gereken yargının ev ödevinde düzeltmeleri gene kendisinin yapması doğru seçenekti.
Öte yandan...

MEHMET TEZKAN(Milliyet): Üç günün faturası ağır oldu

Bu konuyu özetleyen ağır bir fıkra var ama.. Hadi anlatmayayım..
Bu işi niye yaptık diyerek geçiştirelim..
YSK'nın ne yaptığına akıl sır erdiren var mı?
Madem bu adayların dosyası eksikti, madem düzeltilme imkânı vardı, madem iş hallolabilirdi..
Neden sessizce yapılmadı..
Adaylar çağırılır, anlatılır, söylenir, gideren giderirdi..
Neden ortalık ayağa kaldırıldı.. Neden bunca tahribata yol açıldı..
Neden insanların uykuları kaçırıldı..
Neden?
Sonunda bir kişi hariç, BDP'nin desteklediği adayların hepsine onay çıktı..
Eee..
Var mı bu üç günün izahı!..
Hukukçular yasaya bakar, o kitapta ne yazarsa onu uygular.. Kişiye göre, duruma göre, şartlara göre yorumlamaz..
Bu iş yanlışsa.. Demokrasiye aykırıysa düzeltmesi gereken siyasetçilerdir.. Yüzlerce yasa maddesi değiştirdiler, onlarca Anayasa maddesini yeniden yazdılar, torba yasalar çıkardılar bunu da akıl etselerdi..
Türkiye'yi bu duruma düşürmeselerdi..
Denilebilir..
Bunu diyen haklıdır..
Ama..
YSK, bana ne, yasa ortada, Anayasa ortada, düzeltmek benim işim değil demedi ki..
Üç gün önce verdiği kararı geri aldı..
İşin özeti bu...

[PAGE]FEHMİ KORU (Zaman): Devlet tuzak kurar mı? Kuruyor işte...

Birileri başka birilerine tuzak kurar. Kötü duruma düşürmek için kurar, hesap kapatmak için kurar, intikam almak için kurar...

Kötü insanlar veya onları içinde barındıran kuruluş ve örgütlerle ilişkilerimizde tuzaklarına düşmemek için olağanüstü dikkatli olmamız gerekir.

İnsanların kurduğu tuzaklar hadi neyse, peki devlet tuzak kurar mı?

Günlerdir üzerinde tartıştığımız, toplumu gerip canlar alıcı sonuçlar doğuran gelişme gösteriyor ki, devlet de vatandaşlarına tuzak kurabiliyor. İstediği zaman önünü açıyor, istediğinde önünü kapatıyor. Bazen tavrında ısrarcı olması, bazen ısrarından vazgeçmesi, durumu değiştirmiyor: Sistem, devleti temsil edenler istedikleri gibi davranabilsinler diye tuzaklarla dolu...

Tuzaklar genellikle 'yasa' olarak karşımıza çıkıyor...

HÜSEYİN GÜLERCE (Zaman): 'Seçimler yapılır değil mi?'

Sağduyu kazandı ve Yüksek Seçim Kurulu, yanlıştan döndü. İki günlük kâbusun sona ermesinde, demokrasiye sahip çıkan geniş kamuoyu desteği yanında, kanaatimce en önemli rolü Sayın Cumhurbaşkanı oynadı.

YSK'nın kararından önce, "Belgeler tamamlandı, artık problem olmaması lazım." açıklamasında bulunarak tehlikeli bir tırmanışın önünü kesti.

Seçime giderken daha başta bir badireyi atlattık, ama bitti mi? Seçim yolunda acaba başka hangi provokasyon ve tuzaklar var?

Bu topraklarda birkaç asırdır, acımasız, hukuksuz ve kuvvete dayalı bir iktidar mücadelesi cereyan ediyor. Ergenekon davasının anlattığı da aslında budur. Halkın tepesine binen, kendi kendini halkı yönetmek için vâsi tayin eden laikçi-Kemalist elit bir güç var. Atatürk'ün adını kullanan, bolca özgürlük ve demokrasi lafı eden çifte standartlı organize bir güç bu. Siyaset, ekonomi, medya, bürokrasi, iş dünyası, yarı resmî sivil toplum kuruluşları ile her alanda tahkim edilmiş bir vesayet rejiminin sahiplerinden söz ediyoruz.

GÜNGÖR MENGİ(Vatan): Ders olsun!

Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesini gerçekten isteyenler daha cesur olmak zorundalar.
BDP'nin desteklediği bağımsız milletvekili adaylarının YSK tarafından veto edilmesi bahane edilerek Güneydoğu ve Doğu'nun birçok kentinde terör estirildi.

Onlarca kentte kepenkler inmişti ve çocuklar sokaktaydı...

Van'da iki bin kişinin katıldığı gösterilerde maskeli kişilerin bir banka şubesine attıkları molotof kokteylleri yüzünden bir facianın eşiğinden dönüldü. Çalışanlar ve müşteriler yanarak veya boğularak ölebilirdi; camlar kırılarak kurtarıldılar.

Cumhurbaşkanı Gül YSK kararına yönelen protestolarla ilgili olarak dün gazetecilere şunu diyordu:

"Türkiye'de şiddetle hiçbir şey hallolmaz. Kim şiddete başvurursa kaybeder."

Keşke yaşadığımız gerçekler bu sözleri doğruluyor olsa. Ama öyle değil.

Terör, benzeri bulunmayan propaganda fırsatları yaratabiliyor kendine.

Çözümün adresi Meclis

OKAY GÖNENSİN (Vatan): Seçim kurtuldu

Yüksek Seçim Kurulu'nun ağır yanlıştan dönmesiyle, öncelikle seçimin meşruiyeti tartışma konusu olmaktan çıktı. Ama ülke iki gergin gün yaşadı; bir kişi öldü, onlarca kişi yaralandı.

Bu kısa ama ağır krizin bazı siyasi sonuçları olacaktır. Bunlardan biri, yargının demokratik gelişmelerin gerisinde kaldığının ve çok acil bir reforma, zihniyet devrimine ihtiyacı olduğunun tekrar ortaya çıkmasıdır.

Türkiye'nin Kürt vatandaşları, sağlanan önemli demokratik gelişmelere rağmen "diken üstünde" yaşamaya, yine dışlanacaklarını ve Ankara'daki belli güçlerin kendilerini demokratik siyaset içinde görmek istemediğini düşünmeye devam etmektedirler. Böyle hissetmelerinin haklı ve geçerli nedenleri ortadadır.

Bu duygunun tekrar ortaya çıkmış olmasının sonuçta sandığa da bir yansıması olacaktır. O da BDP adaylarına oy vermekte mütereddit olan Kürt seçmenlerin bir bölümünün oylarının "konsolide" edilmesidir. Dolayısıyla BDP'nin desteklediği adaylarının hemen tümünün seçilmesi mümkün olabilir....

DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN(Akşam) 'YSK vetosu ve hazalar zinciri'

YSK kararının ardından ortaya çıkan iç savaş benzeri görüntüler, içinde yaşadığımız ortamın koşullarını daha iyi anlayabilmemiz için bir fırsat. Kürt meselesi dağda yaşayan eli silahlı PKK'lılardan ibaret olarak değerlendirilecek bir mevzu değil. Aksine çok geniş bir coğrafyaya dağılmış, içerisinde tepkisini şiddet içeren bir biçimde göstermekten kaçınmayan kitlelerin de bulunduğu büyük çaplı bir siyasal hareket söz konusu.
Sadece militanlarını değil, kendi siyasal elitlerini, burjuvazisini, entelektüellerini de yaratmış bulunan bu hareket polisle, askerle, medya gücü ile durdurulabilir olmaktan çıkmış durumda. Bu gücün sistem için bir tehlike olmaktan çıkarılıp, bütün ülkemiz için enerji üreten bir kaynağa dönüşebilmesi için doğru anlaşılması ve doğru müdahalelerle ele alınması gerekiyor. Son YSK vetosu ise bunun tam tersi yönde bir eylem niteliğinde. Ortalık toz duman ve sokak eylemleri büyüyerek devam ediyor. Bu durum birçok hatanın bir arada yapılmasıyla başladı ve hatalar devam edecek gibi. Nedir bu hatalar analiz edelim.

[PAGE]MAHMUT ÖVÜR(Sabah) O çocuğun hayatını geri verebilecek misiniz?

Değişen Türkiye'nin önündeki engellerden biri siyasallaşmış hukuk anlayışı. Bu anlayış adalet sistemini zaafa uğrattığı gibi, zaman zaman ülkeyi de kaosa sürüklüyor.
Hrant Dink yargılamasından 367 garabetine, yurt dışındaki işçilerin oy hakkının gasp edilmesinden 12 bağımsız adayın veto edilmesine kadar bir dizi olayda hep aynı adresi görüyoruz; Yüksek Yargı...
Seçim sürecini bombalayan, sabote eden Yüksek Seçim Kurulu kararına bakın. 11 hâkim sadece askeri darbe dönemlerinde hazırlanan seçim kanunlarından hareketle siyaseti neredeyse kaosa sürükledi. 

MEHMET ALTAN(Star): YSK üyeleri hangi kitapları okuyor?

Henüz çok yeni ama çok enerjik bir okul olan Gümüşhane Üniversitesi'nde, "Bilgi Toplumunda Üniversitelerin Rolü" başlıklı konferanstan çıktığımda, YSK bağımsız adaylar hakkında hala bir karar vermemişti...Konuyla ilgili tek rastladığım şey, toplumsal cinnetin ateşini tutuşturabilecek bir yanlışı önlemek ve duruma ayar vermek için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "belgeler tamamlandıysa problem olmaması gerek" demesiydi...

Kararı sabırla beklemeye devam ederken haberler arasında sörf yapmaya başladım.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da katıldığı basın toplantısıyla açıklanan, benim de televizyonda izlediğim "Türkiye'nin Okuma Kültürü Haritası" sonuçlarına gözüm takıldı.

Türkiye'nin Okuma Kültürü Haritası'nın sonuçlarına göre, Türkiye'de yılda ortalama 7,2 kitap okunuyordu.

AZİZ ÜSTEL(Star): Molotof kokteyli atarsan haklı mı olacaksın?

Ortalık süt liman, siyasi partiler var güçleriyle seçim çalışması yaparken, sahneye YSK çıktı; BDP'nin kimi bağımsız adaylarının milletvekili olamayacaklarını açıkladı. Bunların içinde halen milletvekili olan Sebahat Tuncel'in de yer alması kafaları iyice karıştırdı. Herkes YSK kararına yasal tepkisini dile getirmeye çalışadursun, terörü ekmeklerine katık yapanlara gün doğdu! Apo'nun posterini kapan, şişeye benzin doldurup ağzına fitil takan, PKK bayrağını eline alan sokağa fırladı. Ve "Hoşgeldin Şiddet" adlı oyun gene sahnelendi!

Bismil'de ölü; Diyarbakır'da yaralılar. Hadi gitsin şimdi Emine Ayna'yla Osman Baydemir, Bismil'de ölen İbrahim Oruç'un ailesine "haklı davalarını" anlatsınlar; bakalım dinleyen bir kişi çıkacak mı?...

AHMET TAŞGETİREN(Bugün): Komplo mu akıl tutulması mı?

Mesela YSK, "Veto etmek" yerine, bağımsız adaylara, "Dosyalarda problem var, bunları giderin" deseydi.

BDP Milletvekili Sırrı Sakık şunları söylüyor:

"Biz YSK'da üç gün karargâh kurduk. 3 tane avukat arkadaşımız ile her dosya üzerinde tek tek duruldu, konuşuldu ve YSK yetkilileri bize defalarca dosyalarda bir sorun olmadığını söyledi. YSK Başkanı ile de birebir görüştüm. Bize bir tek, Ağrı'da Murat Öztürk'le ilgili bir yasaklama kararı olduğunu, onun dışında sorun olmadığını belirtti."

Yalan mı söylüyor Sırrı Sakık? Doğru söylüyorsa neden onlara, dosyadaki eksiklikler bildirilmedi?

Mesela BDP'liler, YSK "Veto" deyince isyan bayrağını açacaklarına, şu an yaptıkları gibi dosyalardaki eksiklikleri tamamlayacaklarını bildirip, bu eksiklikleri tamamlayıp YSK'ya yeniden başvursalardı...

Mesela yargı kurumları, Basra harap olduktan sonra verdikleri memnu hakların iadesi belgelerini, önceden vermiş olsalardı...

MURAT YETKİN (Radikal): Gül, krizin çözülmesi için devredeydi

Yüksek Seçim Kurulu'nun bir grup BDP destekli bağımsız adayın başvurusunu geri çevirmesi ile ortaya çıkan siyasi krizin başlamasından bu yana Başbakan Tayyip Erdoğan hiç konuşmadı.
Bunun başlıca nedeni YSK kararı ile ortaya çıkan durumdan hükümetin sorumlu olmadığını, tartışmaya girmeyerek gösterme arzusuydu. Konuşsa, bu işin arkasında hükümetin olabileceği yolundaki kamuoyu algısı güçlenmiş olacaktı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise baştan bu yana devredeydi. Önceki gün Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin ve BDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile görüşmek istedi.
Demirtaş ile görüşmesi Bismil'de bir kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan gösterici-polis çatışması nedeniyle gerçekleşemedi.
Ancak Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ile görüşmesi üzerinden vermek istediği mesajı verdi.
Bu mesajın iki boyutu vardı:

Günün Önemli Haberleri