700 yıllık bir yakarış
Abone olYaklaşık 700 yıllık bir geleneği içinde barındıran semaya olan ilgi daha da artacak.
Yaklaşık 700 yıllık bir geleneği içinde barındıran semaya olan ilginin, UNESCO'nun bu semayı korunması gereken dünya kültür mirasları arasına almasının ardından artması bekleniyor.
BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), geçen yıl 25 Kasımda düzenlenen bir törenle, somut olmayan kültürel mirasların korunması amacıyla hazırlanan yeni listeye, ''Mevlevi Sema Ayini'ni dahil etmişti.
UNESCO'nun semayı dünyada yeniden gündeme getiren bu kararının ardından, Mevlana ve semayı tanımak isteyenlerin ve buna bağlı olarak ünlü düşünürün türbesinin bulunduğu Konya'ya olan yabancı ilgisinin artması bekleniyor.
Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi (SÜMAM) Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, UNESCO'nun aldığı karardan memnuniyet duyduklarını, geçen yılın sonlarında alınan bu kararın Mevlana'ya olan ilginin artmasını katkı sağlayacağını umut ettiklerini söyledi.
Şimşekler, semanın, tasavvufta ''dinlemek, güzel şarkı söylemek'' anlamına geldiğini, aynı zamanda insanın bedensel gereksinimlerinden sıyrılarak, bütün hücrelerle Yaradanı hissetmek için yapılan bir hareket olduğunu belirtti.
Mevlana'dan önce ya da Mevlana'nın yaşadığı dönemde, sufi olmamasına karşın dönerek zikir yapan kişiler bulunduğunu ifade eden Şimşekler, ancak Mevlana'nın semaya farklı bir felsefe kazandırdığını, vefatından sonra da Mevlevilik tarikatı kurularak sistemli bir hale getirilmesiyle semanın biraz daha gizemli bir değer haline geldiğini vurguladı.
Şimşekler, bütün geleneklerde olduğu gibi bir usulü bulunan semanın bugünkü haline yakın şeklini 16. yüzyılda aldığını anlatan Şimşekler, ''Mevlevilik gibi yaygınlaşan Bektaşilikten ayırt etmek için, semaya zaman içinde unsurlar eklenmiş, kurallara bağlanmış, öğretileri yeniden şekillenmiştir. 700 yılı aşkın bir gelenek olan sema, bugüne kadar geliyor'' dedi.
Mevlevilikte geleneklerin fazla değişmemesi nedeniyle, Mevlana'nın yaptığı sema ile günümüzdeki sema arasında çok büyük bir değişiklik olmadığını vurgulayan Şimşekler, şunları kaydetti:
''Bu nedenle semanın bundan sonra da bozulmadan korunması önemlidir. Mevlana dönemindeki kıyafetlerin, bugünkü ile aynı olup olmadığını söylemek zor. Ancak Mevlevilik geleneğinde, benimsenen bir anlayışın kolay kolay değişmediği prensibinden yola çıkarak, Mevlana dönemindeki semazenlerin de bugünküne benzer kıyafetler giydiği, hatta bu kıyafetlerin de onların günlük kıyafetleri olduğunu söyleyebiliriz.''
SEMAZEN, GÖZÜYLE KALBİNE BAKAR
Mevlevilik inancında semazenin sağ el havadayken, diğer elin aşağı bakmasının, Allah'tan aldığı ilahi sırları diğer insanlara dağıtmak istemesi anlamına geldiğini ifade eden şimşekler, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yani, bu hareket, mevlevinin 'hak' ile 'halk' arasında elçilik yaptığı manasına gelir. Semaya başlamadan önce dervişlerin iki ellerini çapraz olarak kapatıp göğsüne basmış olması, insanın 2 çıkıntısı olan ellerini yok ederek, düz bir çizgi halini almasını, yani Arap alfabesindeki elif harfini temsil eder. Elif ise Allah kelimesinin yazılışındaki ilk harftir. Semazenin, başını hafif sağa doğru eğerek, gözüyle kalbine bakması, gönlüyle Allah'ı hissettiğini anlatır.''
Şimşekler, semanın geleneğe göre, cemaatle kılınan namazın ardından Kuranıkerim okunması, Mesnevi dersi verilmesi, ardından musikiyle birlikte sema edilmesi, son olarak da okunan Kuranıkerim ve dua ile sona ermesi şeklinde gerçekleştirildiğini sözlerine ekledi.