7 Şubat'ın esrarı o gün gerçekte ne oldu?
Abone olCemaat-AK Parti savaşının fitilinin ateşlendiği gün... 7 Şubat'ta gerçekte ne oldu. Hakan Fidan tutuklanacak mıydı?
İNTERNET HABER - Herkesin dilinde bir 7 Şubat
var. Peki ama o tarihte ne oldu? Hükümeti bu kadar çileden çıkartan
neydi? 7 Şubat'ta Cemaat ne yapmak istedi? Cemaate yönelik iddialar
doğru mu?
7 ŞUBAT NEDİR?
7 Şubat MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Oslo'daki barış görüşmeleri
sebebiyle gözaltına alınacağı iddialarına dayanıyor. İddiaya göre
Cemaat, Yargıdaki savcıları vasıtasıyla Fidan'ı almaya niyet etti.
Hükümet medyasının iddialarına göre bu olay için Başbakan
Erdoğan'ın ameliyat olması beklendi. Yine iddiaya göre Hakan Fidan
değil asıl hedef Başbakan Erdoğan'ı...
7 Şubat senaryolarının tamamı Cemaate bağlanıyor. Hizmet
Hareketi'nin Erdoğan'ı yıkmak için bu tarihte düğmeye bastığı öne
sürülüyor.
Peki öyle mi?
GERÇEKTE 7 ŞUBAT'TA NE
OLDU?
Bugün Zaman Gazetesi yazarı Bülent Korucu, 7 Şubat ile ilgili
Cemaate yönelik iddialara ayrıntılı bir yazıyla cevap verdi. Onun
anlatımına göre 7 Şubat Cemaat işi değil, her iki tarafı da
dinleyen bir başka odağın planlaması. Yine iddiası göre de hedef
Hakan Fidan ya da Erdoğan değil yargıydı.
HABER HÜRRİYET'E NASIL
SIZDIRILDI?
İşte yazısından o bölüm;
7 Şubat 2012 günü, İstanbul’da özel yetkili savcı
Sadrettin Sarıkaya’nın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan,
eski müsteşar Emre Taner, eski müsteşar yardımcısı Afet Güneş ve
iki MİT görevlisini ifade vermeye çağırdığı haberi yayıldı.
Bir tuhaflık vardı, zira başsavcı ve başsavcı vekili olayı
doğrulamadı. Sonradan anlaşıldı ki Savcı Sarıkaya, ilgili
kişileri telefonla arayarak KCK soruşturması kapsamında ifadelerini
almak istediğini bildirmişti. İki kişinin arasındaki
telefon konuşması Hürriyet’in internet sitesine
sızdırıldı. Ama nasıl ve kim tarafından, hâlâ
bilinmiyor.
CEMAAT DEĞİL DİNLEYEN
SIZDIRDI
İfade davetinin sızmasından soruşturmanın ve savcının zarar
göreceğini kestirmek için müneccim olmaya gerek yok. Konunun ve
muhatapların hassasiyetine uygun bir yol izlediği anlaşılan
savcının sızdırması için sebep bulunmuyor. Öyleyse geriye iki
alternatif kalıyor. Ya konuşmaları dinleyen üçüncü bir kişi
var ya da muhataplar bilgiyi basına servis etti. Yargıya yönelik
operasyonun fitilini ateşlediği düşünülürse, 7 Şubat’ın hedefinin
MİT değil, bilakis yargının kendisi olduğu bile
söylenebilir.
OSLO GÖRÜŞMELERİ Mİ SORUŞTURULUYORDU?
Kesinlikle hayır. Böylesine net konuşuyorum çünkü:
a)Ankara’da zaten Oslo görüşmeleriyle ilgili açılmış bir soruşturma yürüyordu. CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın yaptığı ve basınla paylaştığı şikâyet dilekçesi işlemdeydi. Yine bir müşteki ve 22 ihbarcının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurusu vardı. Hepsi birleştirilerek tek dosya haline getirilmiş ve UYAP sistemine ‘2011/1109’ numarasıyla kaydedilmişti. Aynı konuda ikinci soruşturma açılamaz. MİT Hukuk Müşavirliği de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bunu hatırlatarak dosyanın görevsizlik kararı ile Ankara’ya gönderilmesini talep etmişti. Alınan cevap çok açıktı: Biz Oslo’yu soruşturmuyoruz.
b)Savcı Sarıkaya,
Müsteşar Emre Taner ve iki MİT görevlisini daha ifadeye çağırmıştı.
Onların Oslo görüşmesine katılmadığı düşünüldüğünde soruşturmanın
Oslo ile alakalı olmadığı ortaya çıkıyordu.
c)Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Herhangi bir suçluyla görüşme, kanunlarımızda suç olarak tanımlanmamıştır. Örgüte üye olmak, üye olmadan da örgüt adına faaliyet yapmak, propaganda ve benzeri birçok suç vardır ama ‘görüşme’ yoktur. Bahse konu olan Ankara’daki soruşturma da usulüne uygun biçimde takipsizlikle neticelenmiştir. Bugünkü bazı yayınları anlayabilmek için bir anekdot anlatayım. CHP milletvekili Özcan ve diğer 23 kişinin şikayeti sebebiyle kamuya mal olan, gazetelerde yayımlanan ve MİT’in bile gündeme getirdiği soruşturma da ilerleyen zamanda istismar konusu yapıldı. Operasyonel medya, aylar sonra ‘gizli MİT dosyası’ diye 7 Şubat çağrışımı yapan haberler uydurdu.
ASIL HEDEF BAŞBAKAN ERDOĞAN MIYDI?
O günleri bir daha hatırlayalım. Fidan, bizzat savcı Sarıkaya
tarafından telefonla çağrılıyor, gelmeyince Ankara’ya ifade vermesi
için talimatla yetiniliyor. Halbuki diğer MİT görevlileri için
yakalama kararı çıkarılmıştı. Fidan’ın henüz iki yılını bile
tamamlamamış bir müsteşar olduğu düşünüldüğünde ayrıcalıklı
uygulamanın haklılığı anlaşılır. Bu zaviyeden bakılınca bırakın
Başbakan Erdoğan’ı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bile birinci hedef
olmadığını söylemek mümkün.
ERDOĞAN'A DOKUNAMAZLAR
ÇÜNKÜ...
Kaldı ki Başbakan, hatta bakanın nasıl yargılanacağı Anayasa ile
kayıt altına alınmış. Yasama dokunulmazlığı bir zırhtır ama
yürütmeninki neredeyse yargılanamazlıktır. Değil herhangi bir
savcının, Yargıtay başsavcısının bile yetkisi yoktur. Yüce Divan
yargılamalarında dahi başsavcı, duruşma savcısından öte bir şey
değildir. Hazırlık soruşturmasını bizzat Meclis yapar.
Parlamento’nun yargısal bir faaliyetidir. İddianameyi soruşturma
komisyonu hazırlar, Genel Kurul kabul eder. Komisyonun hangi suç
için hangi ceza maddesini talep ettiğini belirtir raporu salt
çoğunluk (276) ile kabul edilirse yargılama mümkün hale gelir. Onu
da herhangi bir mahkeme değil, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa
Mahkemesi yapar. Her aşaması Meclis Genel Kurulu’nun onayına
tabidir ve anayasa değişikliği ile aynı kurallar uygulanır. Gizli
oy ve grup kararı yasağı vardır. Böylesine açık ve sıkı kurallara
rağmen ‘Başbakan tutuklanacaktı’ demek ya art niyet veya cehalet
nişanesidir.”
ERDOĞAN 7 ŞUBAT'TA AMELİYAT MI
OLMUŞTU?
Komplocular, senaryolarına Başbakan Erdoğan’ın sağlığı ile ilgili dramatik soslar eklemeyi de unutmuyor. Erdoğan, ameliyat masasında iken ‘7 Şubat kalkışması’nın yaşandığını ileri sürüyorlar. Başbakan Erdoğan, 26 Kasım 2011’de ameliyat oldu. Yani 7 Şubat’ta (ameliyattan 74 gün sonra) Erdoğan nekahet dönemini çoktan atlatmış ve yurtdışı seyahatler hariç tam mesaiye başlamıştı. 7 Şubat’ta parti grubunda, 8 Şubat’ta ise valiler toplantısında uzun konuşmalar yapmıştı. 11 Şubat’ta ise neredeyse ayakta tedavi denilebilecek tamamlayıcı operasyonu geçirmiş, hastaneden makam arabasıyla ayrılmıştı.