7 Şubat 2023; bu fotoğrafta üç yanlış iki doğru var, bulun

Ertuğrul Özkök Sozozkok@gmail.com

Lütfen bu fotoğrafa iyice bakın.
Hatta imkânınız varsa, iPad'inize veya masaüstü bilgisayarınıza aktarıp oradan daha büyüterek bakın.
Çünkü bu fotoğraf, bize Kahramanmaraş depremi ile ilgili tarihi 3 yanlışı bütün açıklığı ile anlatıyor.
Önce fotoğrafın çekildiği tarihi vereyim.
7 Şubat 2023 günü…
Yani Kahramanmaraş depreminin üzerinden 24 saat bile geçmemişken çekilmiş.
Fotoğraf bir “C-17 Globemaster III” uçağının içinde çekilmiş.
Amerikan ordusuna ait askeri bir ağır nakliye uçağı bu.
Bu uçağın adını son defa İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth'in cenazesi sırasında işitmiştik.
Kraliçe'nin naaşını Edinburgh'tan Londra'ya bu uçağın bir eşi taşımıştı.
Uçağın içinde düzenli biçimde oturmuş insanlar, felaketlerde ve özellikle de depremlerde arama kurtarma konusunda uzmanlaşmış insanlar.
Kahramanmaraş depreminde enkaz altında kalan insanları arama ve kurtarma faaliyetleri için Türkiye'ye gelmek üzere uçağa binmişler.
Şimdi bu fotoğraftan hareketle Kahramanmaraş depremi ile ilgili 3 yanlışı bulmaya çalışalım…

Yanlış 1: Dikkat, ekip Türkiye'den 24 saat önce yola çıkıyor

Fotoğrafın çekildiği tarihe bir kere daha bakalım.
Fotoğraf 8 Şubat günü servis edildi, ama 7 Şubat günü çekildi.
Kahramanmaraş depremi 6 Şubat sabahı saat 04.17'de meydana geldi.
Bu fotoğraftaki ekip Amerika Birleşik Devletleri'nin Dover'daki askeri havaalanından hareket etti.
Dover ABD'nin Doğu sahilinde. Türkiye arasında 8 saat fark var…
Yani Türkiye'de deprem olduğu saatte orada gün 5 Şubat ve saat 20.17 idi…
Demek ki 6 Şubat gününe sadece 4 saat kalmıştı.
Haberin duyulması, ve harekete geçilmesi için en az 3-4 saat gerektiğini düşünürsek şu sonuca varırız.
ABD yönetimi haberi öğrenir öğrenmez 6 Şubat günü harekete geçmiş demektir.
Bunun anlamı da şu:
Aradan daha 24 saat geçmeden, 7 Şubat günü ABD'nin yardım için göndereceği uzman ekipler uçağa binmiş durumdaydı.
Bu uçakların menzilleri 4480 kilometre.
Türkiye'de inecekleri havaalanına mesafeleri ise 8800 km.
Demek ki yolda bir de yakıt ikmali yapması gerekiyor.
Buna rağmen ilk 24 saatte havalanmış durumdalar…
Bizdeki birinci yanlışa gelince…
Aynı saatlerde Ankara'da ana karar mercilerinde ise herhangi bir hareket yoktu.
Devletin harekete geçmesi ise 48 saat alacaktı.

Yanlış 2: Amerikan askeri, Türk askerinden 48 saat önce sahaya iniyor

Bu uçak Dover askeri havaalanından hareket ediyor.
Servis edilen öteki fotoğraflara baktığınızda, yardım ve arama malzemesini yükleyenler askerler.
Ayrıca uçağın içinde bereli askerler de var.
Bu demektir ki, Amerikan askeri Türk askerinden neredeyse 72 saat önce sahaya inme kararı almış.
İlk 12 saat içinde harekete geçmiş.
Bizdeki ikinci yanlış;
O sırada Türkiye'de deprem bölgesinde bulunan ikinci orduda bir hareket yok.

Yanlış 3: Uçaktaki arama ekibi içinde muhalif bölgeden siviller de var

Bu fotoğraflarla verilen haberlerde önemli bir ayrıntı daha var.
Uçaktaki uzman personel Fairfax Arama ve Kurtarma Ekibi.
Fairfax Virginya eyaletinde. Yani uçakta gördüklerimiz Virginya eyaletine ait bir uzmanlar ekibi.
Eminim içinde gönüllüler de var.
Şimdi dikkat…
Virginya eyaleti valisi Glenyounkin bir Cumhuriyetçi.
Yani muhalefetten.
Washington DC'de ise demokrat bir başkan var.
Ama muhalif vali kendine bağlı arama ve kurtarma ekiplerini rakip partiye bağlı ordunun uçaklarına veriyor.
Başkana bağlı ordunun askerleri de onları uçağa alıyor ve taşıyor.
Bizdeki üçüncü yanlış;
Aynı saatlerde Türkiye'de iktidara bağlı valiler ise, muhalif belediyelerin gönderdiğini kamyonların üzerindeki amblemleri sildirmeye uğraşıyorlardı.
Evet bu fotoğrafta Türkiye açısından gördüğümüz 3 yanlışlık bunlar.

 Ve Türkiye: Bir bakan 14. günün akşamı neler diyor?

Dün depremin 14. günüydü.
Akşam saat tam 22.00'de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum televizyon ekranlarının karşısına geçiyor ve büyük bir dikkatle izliyorum.
Dikkatimi çeken ilk şey bakanın üslubu oluyor.
Depremin ilk günlerinde, iktidarın önde gelen kişilerinden üzülerek işittiğimiz o sert ve ötekileştirici üslup gitmiş.
Çok yumuşak bir üslupla konuşuyor.
Ama konuşmasında çok dikkat çekici ve özellikle vurgulandığı açıkça belli olan iki şey var ki,
yukarıda devletin harekete geçmesi ile ilgili yazdığım 3 yanlışlığı 2 doğru ile düzeltme umudu veriyor.

Doğru 1: Deprem bölgesinin inşasında yerel yönetimlerle iş birliği yapılacak mı?

Bakan Murat Kurum konuşmasının iki yerinde üstüne basa basa şunu vurguluyor.
“Deprem bölgesinin inşasında yeril yönetimlerle ve sivil toplumla sıkı işbirliği yapacağız…”
Tabii burada şu soru akla gelebilir.
Deprem bölgesindeki yerel yönetimlerin çoğu iktidar partisine mensup başkanlarca yönetiliyor.
Acaba bu çağrı bölgedeki ve bölge dışındaki muhalif belediyelerle işbirliğini de kapsıyor mu?
Çünkü muhalefetin elindeki özellikle büyükşehir yerel yönetimlerinin bu bölgenin inşaasına büyük katkısı olabilir. Umut edelim ki öyledir...

Doğru 2: Bölgede görevlendirilecek kişilerde 'liyakata' dikkat edilecek mi?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum konuşmasının 3 ayrı yerinde çok dikkat çekici bir kelime kullandı:
“Liyakat…”
Deprem bölgesinin yeniden inşasında görevlendirilecek kişilerde “Liyakat esas alınacak…”
Evet bu kelimeyi ve cümleyi 3 kere telaffuz etti.
Ben bunu şöyle yorumlamak istiyorum.
Burada görev alacak uzman ve yöneticiler, akraba, partiye yakınlık, onun bunun oğlu akrabası, oğlunun okuldan arkadaşı gibi kimseler oluşmayacak.
“İlle de imam hatipten birini müdür yapalım” denmeyecek.
Çünkü bu keyfi yönetimin bu topluma nelere mal olduğunu depremde çok acı biçimde gördük yaşadık.
Bakanın bu sözlerinde samimi olduğunu, ama tabii en önemlisi bunu uygulayabilecek bir güce sahip olduğunu umut etmek istiyorum...

Henüz konuşulmayan doğru 3: Güçlendirilmiş başkanlık rejimi mi yoksa güçlü bir sistem mi?

Bir de iktidar partisinde henüz kimsenin konuşmadığı ve konuşamadığı “yanlışlık” ve “doğru” konusu var.
7 Şubat 2023 günü Dover'dan kalkan "C-17 Globemaster III" uçağında çekilen fotoğraf bize, sistemin şu 3 doğrusunu anlatıyor.
(*) Bir: Hesap verebilir ve dengeleyici, kontrol edici mekanizmaları sağlam bir başkanlık sistemi hızlı karar alıp uygulayabiliyor. Sistem gücünü aynı zamanda güçlü bir parlamentonun denetiminden de alıyor.
(*) İki: Bu sistem yerelin muhalefetle rekabet edebiliyor, siyasi mücadele yapıyor, ama gerekli zamanda ve özellikle de büyük felaketlerde sağlam bir işbirliği yapabiliyor.
(*) Üç:  Sistemin güçlü olmasının bir nedeni de görevlendirmelerde “Meritokrasi kuralının” yani “liyakat esasının” dikkate alınması.
Böylece geliyoruz fotoğraftan bize yansıyan asıl soruya…
Bu deprem bize güçlendirilmiş başkanlık sisteminin bütün zaaflarını gösterdi.
Yukarıda saydığım 3 konuda da sistem sınıfta kaldı.
Daha acısı bu haliyle artık, “Partileşmiş devlete” dayalı bir “Güçlendirilmiş Başkanlık rejimine” dönüştü.

Artık önümüzde üç yol var ama biri kesinlikle yanlış

Türkiye bu depremin yaralarını ve toplumda giderek büyüyen huzursuzluğu ne ile aşacaktır?
Parti devleti temelli “Güçlendirilmiş Otoriter Başkanlık Rejimi” ile devam ederek mi…
Yoksa “Güçlü ama kontrollü, adil, şeffaf, hesap verebilir başkanlık sistemi” ile mi…
Yoksa “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'le” mi…
Cumhuriyetimizin 100. yılı maalesef acı bir felaket yılına rastladı.
Eminim cumhuriyet bunun üstesinden edebilir.
Ama iktidarın iddia ettiği “Türkiye Yüzyılı” çok kötü başladı…
Ve böyle kötü devam edemez…
Ama en azından yukarıdaki üç modelden birincisinin bu sorunu çözemeyeceği belli oldu…