Sultanahmet'in güney tarafında bulunan Bizans kalıntısının yer aldığı saray, şimdi bir otel olarak kullanılan Tarihi Sultanahmet Cezaevi'nin aşağısında ve kafetaryanın altında yer alıyor. Alanın Büyük Saray’ın bir bölümü olarak tahmin edildiğini söyleyen Doç. Dr. Hasan Ferudun Özgümüş, “Burayı temizleseler sarayın diğer kısımları da ortaya çıkacak” dedi.Dört büyük imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul’un yer altında Roma, Bizans, Latin ve Osmanlı döneminden kalan yapılara rastlamak hala mümkün. Sultanahmet'in güney tarafında bulunan Bizans kalıntısının yer aldığı saray da onlar arasında yer alıyor. Sarayın sadece bir kısmı : Şimdi bir otel olarak kullanılan Tarihi Sultanahmet Cezaevi'nin aşağısında ve kafetaryanın altında bulunan saray kalıntılarının I. Konstantius tarafından 324-337 arasında inşasına başlanılan Büyük Saray (Palatium Magnum) Magnaura Sarayı’nın bir bölümü olduğu tahmin ediliyor. Bu sarayda yabancı elçilerin kabulünün yapıldığı belirtilirken, alanın içinde hamamı ve kilisesi olan ünlü sarayın sadece bir kısmı olduğu ifade ediliyor.Toprak doluydu: Saray kalıntısı ile ilgili bilgi veren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Ferudun Özgümüş, "Burası 1998'de ortaya çıkan Roma İmparatorluğu'na ait Büyük Saray'ın bir alt yapısı ve tahminimize göre 6. veya 7. yüzyıllarda olması lazım. Şu an içinde bulunduğumuz mekan ise benim kanaatime göre biraz daha geç. Burası kemer ayaklarına kadar toprak doluydu." dedi. 600 kamyon toprak çıkardı: Özgümüş konuyla ilgili olarak "Buranın sahibi Mehmet Bey toprağın üzerine muşamba koymuş ve içeriye de ışık döşemişti. Biz buraya sürünerek girdik ve fotoğraflarını çektik. Sonra Mehmet Bey kendi cebinden para harcayarak buradan 600 kamyon toprak çıkardı ama daha fazla yapamadı. O yüzden bu gördüğünüz kısımlar kaldı. Burayı temizleseler sarayın diğer kısımları da ortaya çıkacak. Büyük Saray'a ait bir kalıntı burası ama tam olarak neresi olduğunu bilmiyoruz. Büyük Saray hakkında çok veri var elimizde, hem Antik Çağ'dan kalma hem de arkeolojik veriler var. Ancak arkeolojik verilerle kitapta yazan veriler birbirleri ile uyuşmuyor" şeklinde konuştu. İmparatorun taht odası: Bu alanların korunması gerektiğini söyleyen Özgümüş, “Mozaik Müzesi'nin bulunduğu yerde 20. yüzyılda gerçekleşen yangın neticesinde ortaya çıkan mozaiklerin olduğu kısım büyük bir ihtimalle imparatorun taht odasıydı. Bu içinde bulunduğumuz binada ya onunla alakalı ya da Magnaura Sarayı ile alakalı bir yer olması lazım. Eskiden bu tarihi eserlerin 1-2-3 diye derecelendirmesi varmış. 1. veya 2. dereceden tarihi eser olursa elinizi süremiyorsunuz." diye ifade etti. Buraları yok ediyorlar: Konuşmasının devamında Özgümüş "Burası da 1. dereceden tarihi eser ve böyle yerlere sahip olan mülk sahipleri devlet ellerinden almasın diye buraları yok ediyorlar. Daha sonra 1990’lı yıllarda ‘Kentsel Arkeolojik Sit’ diye bir kavram çıkarmışlar ve bu da kabul görmüş. Bu ‘Kentsel Arkeolojik Sit’e göre burası yine sizin, devlet veya bir başkası mülkünüze dokunmuyor yalnız korumak şartıyla" dedi.