6 Ekim İngiltere Basın Özeti
Abone olİngiliz Pazar gazetelerinden seçtiklerimiz...
Sunday Times, başkent Nairobi'de geçen ay bir alışveriş merkezine yapılan saldırı ardından Kenya yönetiminin intikam peşinde olduğunu yazıyor.
Gazete, Kenya özel timlerinin bazı İslamcı liderlere yönelik suikastler yürüttüğünü belirtiyor.
Geçen Perşembe günü Eş Şebab bağlantılı bir vaiz olan 25 yaşındaki Şeyh İbrahim Ömer'e yapılan saldırı bunun bir örneği.
Ömer "güvenlik güçlerinden korkmadığını" kaydettiği vaazından iki saat sonra öldürülmüş.
Kenya ordusu dün alışveriş merkesine yönelik saldırıda baş rol oynadıkları düşünülen dört militanın adını da açıkladı.
Ebu Baara El Sudani, Ömer Nabhan, Hattab el Kene ve Umeyr adlı zanlıların güvenlik güçlerince çatışmada öldürüldüğü bildirildi.
Kenya hükümeti daha önce saldırıyı 10-15 militanın gerçekleştirdiğini duyurmuştu.
Ancak şimdi polis yetkilileri saldırıyı 4-6 militanın gerçekleştirdiğini söylüyor.
En az 67 kişinin öldüğü 21 Eylül'deki saldırıyı Somalili radikal İslamcı Eş-Şebab örgütü üstlenmişti.
El Kaide ile bağlantısı olan grup, saldırıyı Kenya'nın Somali'de asker bulundurmasına misilleme olarak gerçekleştirdiğini açıklamıştı.
Şili'de geçmiş darbenin gölgesinde seçim
Observer Şili'de Kasım ayında yapılacak başkanlık seçiminin iki önde gelen adayını değerlendiriyor.
Bu yıl Şili'de General Pinochet'yi iktidara getiren askeri darbenin 40'ıncı yıldönümü.
Bu yılki seçime de darbe tartışmaları damgasını vuruyor.
1973-1990 arasında işbaşında bulunan askeri rejim ve darbeden önceki sosyalist Salvador Allende hükümetine bakış açıları farklı.
Ve bu Şili'de hala yoğun bir şekilde tartışılan bir konu.
Konuya iki sayfa ayıran gazete, başkanlık yarışının "roman olsa gerçekçi olmamakla suçlanacak" bir simetri arzettiğini belirtiyor.
Nedeni ise iki aday Evelyn Mattei ve Michelle Bachelet'nin Pinochet darbesiyle hayatları büyük ölçüde değişmiş.
Babaları asker olan iki kadın aday çocukluk arkadaşı.
Aynı askeri tesislerde büyümüşler.
Ama darbe iki ailenin hayatını kökünden değiştirmiş.
Solcu aday Bachelet'nin babası darbe ardından işkence görüp, hapiste ölmüş.
Sağcı aday Mattei'nin babası ise terfi edip Hava Kuvvetleri'nin başına geçirilmiş.
Kamuoyu yoklamalarında dördüncü sıradaki adayın babası da darbe döneminde Marksist bir gerilla lideri imiş.
Çoğu Şilili Pinochet iktidarındaki insan hakları ihlallerini nefretle anarken, Pinochet'yi bir kahraman olarak gören küçük ama ateşli bir grup da var.
Bu çevreler, 11 Eylül 1973'de Allende'yi deviren darbeyle, ordunun Şili'yi bir iç savaşa sürüklenmekten ve 'Küba'ya dönüşmekten' kurtardığını söylüyorlar.
General Pinochet 2006'da öldüğünde cenazesine 60 bin kişi katılmıştı. Bunları Bazıları göz yaşları içindeydi. Generalin bronz büstlerini ve fotoğraflarını taşıyanlar da vardı.
Dahası başkent Santiago'da hala Pinochet'nin anısını yaşatan bir müze de var. Müzede üniformaları, çalışma masası, madalyaları ve Şili Ordusu'nun farklı birliklerine ait oyuncak asker koleksiyonu sergileniyor.
Observer darbenin 40. yıldönümündeki seçimin darbe tartışmalarının gölgesinde kaldığını ancak adayların bu tartışmayı bir kenara itip dikkati siyasi programlarına çekmeye çalıştıklarını aktarıyor.
İranlı bilimadamlarını kim öldürüyor?
Independent on Sunday İranlı nükleer bilimcileri kimin öldürdüğünü sorgulayan bir yazıya yer veriyor.
Yazıyı gazetenin Ortadoğu uzmanı yazarlarından Patrick Cockburn kaleme almış.
Cockburn İran'ın nükleer tesislerinde görevli bilimadamlarını hedef alan bir dizi saldırıda şüphelerin Halkın Mücahitleri adlı örgüt üzerinde yoğunlaştığını belirtiyor.
1965 kurulmuş olan örgüt esas olarak İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, kapitalizm ve batı emperyalizmine karşı silahlı mücadeleyi amaçlamıştır.
1979 yılındaki İran İslam devrimi ardından da yeni rejime karşı savaşmıştır.
Örgüt 2001 yılından beri şiddet eylemlerini terkettiğini iddia ediyor.
Cockburn ise örgüt elemanlarına İsrail istibaratı tarafından eğitim verilip, İran içi operasyonlarda kullanıldıklarının iddia edildiğini yazıyor.
Örgüt bugün İran'da demokratik, seküler bir koalisyon hükümeti için çabalayan, sürgünde parlemento rolünü üstlenmiş bir "şemsiye örgüt" olan İran Ulusal Direniş Konseyi'deki temel yapı.
Örgütün binlerce üyesi yıllarca Irak'taki kamplarda yaşadı. ABD işgalinden sonra silahsızlanmış ve ateşkese bağlı oldukları söylenmişti.
Ancak Cockburn gerçeğin farklı olduğu kanısında.
Yazar, örgüt yetkililerinin İsrail ile ilişkileri inkar ettiğini ancak İsrailli yorumcuların bu ilişkiyi doğruladığını belirtiyor.
Cockburn bu örgütün yanısıra PEJAK ve bazı militan Sünni grupların da İran'da faaliyet gösterdiğini yazıyor.
Yazara göre bu gruplar da gerek finansal gerek taktik gerekçelerle dış güçlerle farklı düzeylerde işbirliği içinde olabiliyor.
Madonna tecavüze uğradığını söylüyor
Sunday Telegraph ABD'li şarkıcı Madonna'nın, 19 yaşında New York'a taşındığında bir binanın çatısında bıçak zoruyla tecavüze uğradığını açıkladığı yazıyor.
Haberin kaynağı Madonna'nın Harper's Bazaar dergisine verdiği röportaj.
55 yaşındaki şarkıcı "New York hiç de hayallerimdeki gibi değildi. Beni kollarını açıp karşılamadı. Şehre taşındığım ilk yıl biri sırtıma bıçak dayayıp beni bir binanın çatısına çıkarttı ve bana tecavüz etti" diyor.
Gazete, Michigan doğumlu şarkıcının tecavüz sırasında 20 yaşında olduğunu belirtiyor.
Ünlü yıldız New York'a taşındığında, kaldığı yerin kirasını ödemek için sanat okullarında çıplak modellik de yaptığını söylüyor.
Üne kavuştuktan sonra karşı karşıya kaldığı zorlukları da anlatan Madonna Kabala öğretisini keşfettiğinde bir tarikata katılmakla suçlanmasını anlayamadığını belirtiyor.
Madonna oğlu David ve kızı Mercy James'i evlat edindikten sonra "çocuk kaçırmakla ve ününü kullanarak kanunları çiğnemekle" suçlanmasını onu ne kadar etkilediğini de anlatıyor.
New York'ta dört çocuğuyla hayatına devam ettiğini söyleyen Madonna, Kuran okumaya başladığını da söylüyor.