Mısır'ın zindanları yeni Yusuf'larla dolu. Tek suçları,
seçilmiş meşru hükümetine dualarla, sloganlarla destek
vermekti.
Kimi direnişin sembolü olan Rabiatül Adeviyye Meydanı'nda,
kimi bir sabah namazında kıyamdayken rastgele sıkılan kurşunlarla
olduğu yere yığılıp kaldı.
Onlardan geriye kalanlar şimdi kutlu şehadeti bekliyor.
Dakikada 26 idam cezası veren dikta mahkemesi, 529 direnişçinin
asılmasına karar vermiş.
Suçları, "Bir polis memurunu öldürme, iki polis memurunu
öldürmeye teşebbüs, kamu malına saldırı, bir polis karakolunun
ateşe verilmesi, kamu düzeninin bozulması."
Bizim sözde özgürlükçülerimizden çıt yok! Sanki teneşir
uykusundalar!
Bir ayının nesli tükenecek diye ortalığı ayağa kaldıran sözde
hayvan severler suskun.
ABD'de şizofrenik bir manyak okul bastı diye günlerce yayın
yapan, aşırı hız sonucu kaza yapan bir artist için ekrana siyah
kurdele konduran, bedenine morfin zerkederken geberip giden manken
için adeta yas ilan eden medya lal olmuş.
Her fırsatta insan hakları diyen, twitter'a yasak geldi diye
karalar bağlayan yazarlarımız dilini yutmuş.
Ölecek olan 529 Müslüman olunca hepsi birer dilsiz şeytan
olmuş!
Bir de Mısır'daki alçak zihniyete arka çıkacak kadar
gaddarlaşan, pespayeleşen dilli şeytanlar var!
529 Müslüman yeryüzünden eksilecek olmasını, törenler,
şölenler eşliğinde neredeyse zil takıp oynayarak kutluyorlar.
İnsanın izledikçe "Analar ne alçaklar, ne kahpeler doğuruyormuş
arkadaş" diyesi geliyor.
İdama mahkum edilen 529 kişinin mahkeme salonundan gelen
fotoğraflarını izledim dakikalarca. Yüzlerinde üzüntüden, korkudan,
gamdan eser yok. Kimi tel örgüler arkasında kendisine bakan
çocuğuna gülümsüyor, kimi o meşhur Rabia işaretini
yapıyor.
Ahiret gününe iman etmiş Müslümanlar Sisi'nin darağacından
korkmadığını haykırıyor o fotoğraflarda... Şehadete korkusuzca,
gülerek gidiyorlar.
"Müslüman ruhunu bir çırpıda teslim eder, Firavunlar can
vermemek için çırpınır durur. Biri öldürüldükçe dirilir, biri ise
sadece geberir" sözünü haklı çıkarırcasına bir
duruşa sahip hepsi...
Kendilerini darağacına gönderen korkakların ödünü koparıyor
duruşları.
"Kimi asmakla korkutuyorsunuz. Biz Rabbimize ve onun
davasına inanmışlarız. Kimi kime gönderdiğinizin farkında değil
misiniz? Yapacağınız şey, aşıkı maşuka göndermekten öteye gitmez.
Siz buna zafer mi diyorsunuz?" diye bir meydan
okuma var gülümsemelerinde...
Keskin bir nişancının kurşunuyla can veren Esma'sına yazdığı
veda mektubunda ne diyordu babası?
"Sevgili
kızım ve değerli öğretmenim. Sana elveda demiyorum bilakis
görüşmek üzere... Buluşmamız, yakında peygamber ve ashabıyla
birlikte Havz-ı Kevser'de olacak. Sonsuz kudret ve hükümranlık
sahibi Allah'a yakın, O'nun nezdinde değerli ve şerefli bir
konumda. Ayrılmamak üzere, birbirimize doyma temennilerimizin
gerçekleşeceği bir buluşma..."
Duası kabul oluyor! Bizim derdimiz
elbette ki bu buluşmaya engel olmak değil.
Biz Müslümanların canının, kanının bu kadar ucuz görülmesinin
isyanındayız. Biz şeytanın, katilin, caninin safında olmamanın
telaşındayız.
Kardeşlerim!
Birer et yığınından ibaret olan, vicdanını, izanını,
insanlığını kaybetmişlere kulak asmayın. "Madem
duası kabul olacak, madem şehadete gülümseyerek gidiyor. O zaman
bırakın asılsınlar" diyerek dalga geçen
nasipsizlere aldırmayın.
Şair Nurullah Genç'in o can yakıcı şiirindeki sözleri
hatırlayın.
Istırâbdır yiğidim azığımız,
hicrandır
Mirasımız mahkûmdur, mahzundur, perişandır
Gene de ye’se düşme yiğidim; imtihandır
Filizlenen her ölüm, mazlumlara nişandır.
Ve nasıl devam ediyordu:
Bu kan kokan coğrafya, bu çığlıklar senindir
Bu gözü yaşlı târih, hıçkırıklar senindir
Yeryüzünde çiğnenen bütün haklar senindir
Prangalı hükümler, aydınlıklar senindir.
Yıllardır, uygarlıktan sana hep enkaz kaldı
Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az
kaldı.
İnsanlığınızın bu vahşi uygarlığın enkazı altında kalmaması
için... Yeryüzünde bir daha mazlumların haklarının çiğnenmemesi
için... Bu coğrafyanın bir kez daha Müslümanların kanına
bulanmaması için...
Allah'ın huzuruna hakkı, hakikati savunanlar olarak çıkmak
istiyorsanız, sessiz kalmayın! Zulme ve zalime karşı durmak için
ses verme zamanıdır.
Yenikapı'da, Tandoğan'da, Gündoğdu'da ve her şehrin her
meydanında toplanacak mahşeri kalabalıkların dualarla, feryatlarla,
çığlıklarla her akşam dünyayı nasıl titrettiğini gösterme
zamanıdır.
Vallahi bu Müslüman soykırımını durdurmak bizim elimizde,
buna inanın!