5 Mart 2012 Basın Özeti
Abone olRusya'da dün yapılan seçimlerin ardından Vladimir Putin'in yeniden cumhurbaşkanı olması ve bugün Beyaz Saray'da biraraya gelecek olan Barack Obama ve Benjamin Netanyahu arasındaki görüşme İngiliz gazetelerinde geniş yer buluyor.
Rusya'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi tüm İngiliz
gazetelerinde geniş yer buluyor.
Rusya siyasetinin uyanışı
Financial Times gazetesi Vladimir Putin'in
seçim galibiyetini manşetten yayınlarken muhalefetin seçimlerde
hile yapıldığı iddialarına yer veriyor.
Gazete seçimlerle ilgili yorum yazısında ise Putin'i zor bir
dönemin beklediğini yazıyor. "Rusya siyasetinin uyanışı" başlıklı
yazısında Financial Times, Putin'e desteğin azaldığını belirtiyor
ve şu görüşlere yer veriyor:
"Vladimir Putin seçimleri ilk turda kazanmış olabilir. Ancak bu,
işlerin bugüne kadar olduğu gibi devam edeceği anlamına gelmiyor.
Son haftalarda orta sınıfın düzenlediği protestolara bakınca, Rusya
siyaseti 12 yıllık bir uykunun ardından uyandı. Birkaç ay öncesine
kadar Putin'in iki dönem daha görev yapacağı düşünülüyordu. Ancak
dünkü seçim, Putin'in son altı yılının işareti, Putin dönemi için
sonun başlangıcı olabilir."
'Putin asıl savaşı kaybetti'
Daily Telegraph gazetesi yazarı Edward Lucas da
Putin'in Rus orta sınıfını kaybettiği görüşünde. Lucas "Putin 4
Mart muharebesini kazanmış olabilir. Ama asıl savaşı kaybetti. Rus
siyaseti komadan çıktı. İnsanlar bir zamanlar istikrar arzulardı.
Şimdi ise ekonomik durgunluktan şikayetçi." diyor.
Daily Telegraph yazarı, yazısını şöyle sürdürüyor:
"Ancak büyük bir değişiklik beklemek de hata olur. Muhalefet hâlâ
öne çıkamayacak kadar zayıf. Ancak Putin için asıl büyük tehlike,
eski KGB dostlarının onu artık önemli bir değerden çok sorun olarak
görmeye başlamaları. Putin'in görev süresi kâğıt üstünde altı yıl,
ama bence ancak iki yıl dayanır."
Guardian gazetesinin yorum yazısında da
Rusya'da Aralık ayında yapılan genel seçimlerin ardından patlak
veren huzursuzluk öne çıkıyor.
Gazete şu görüşe yer veriyor:
"Putin, genel seçimlerde seçimde oylarının çalındığını düşünen
ülkenin orta sınıfının isteklerine yanıt olarak pek bir şey
yapmadı. Gelecek seçimlerde partilerin ve adayların katılımıyla
ilgili birkaç yasa değişti o kadar. Kendi yandaşları bile, aynı
politikaları izlerse, Putin'in ülkeyi ekonomik durgunluktan nasıl
kurtaracağını bilmiyor. Ancak muhalefetin bildiği bir şey var.
Putin elindeki gücü muhalefeti bastırmak için ne kadar çok
kullanırsa, Rusya'da kimsenin istemediği bir patlamayı da o kadar
çok tahrik etmiş olacak."
Gazetelerde geniş yer bulan bir diğer konu ise, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Barack Obama'nın bugün Beyaz Saray'da
ağırlayacağı İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yla yapacağı
görüşme.
Obama-Netanyahu görüşmesi
Times, "İsrail, anlaşılır şekilde, Obama'dan
İran'ın askerî planlarına yanıt vereceğinin garantisini istiyor"
diyor.
Obama ve Netanyahu arasındaki ilişkilerin soğuk olduğunu yazan
Times, "Orta Doğu barış süreci, Batı Şeria'daki yerleşimlerden daha
öne çıkan sorun, İran'ın nükleer programının yarattığı tehdit.
Obama, bu konuda İsrail'le dayanışma içinde olduğunu açıkça ortaya
koymalı" görüşünü savunuyor.
Gazetenin yazısı şu ifadelerle bitiyor: "Liderlerinin tanımıyla,
İsrail'in varlığı, İran'ın nükleer maceraları nedeniyle tehdit
altında. Netanyahu, İran'ın nükleer silahına karşı koymak için
Amerika'nın tüm seçenekleri masada tuttuğundan ve
sorumluluklarından kaçmayacağından emin olmak istiyor. Bu tamamen
haklı bir istek."
'İsrail için asıl tehdit İran değil'
Financial Times'taki bir yorum yazısının başlığı
ise zıt bir görüşü ortaya koyuyor.
"Obama, İran konusunda İsrail'e karşı sert bir duruş sergilemeli"
başlıklı yazıyı kaleme alan iki akademisyen, Chicago
Üniversitesinden Profesör John Maersheimer ve Harvard
Üniversitesinden Stephen Walt'ın görüşleri özetle şöyle:
"Benjamin Netanyahu İran'ın nükleer silaha sahip olmak istediğinden
ve bunun İsrail'in varlığını tehdit ettiğinden emin. Diplomasinin
İran'ı durdurmaya yetmeyeceğini düşünüyor ve Amerika'nın İran'ın
nükleer tesislerini vurmasını istiyor. Bunu yapmayacaksa en azından
kendisine 'yeşil ışık yakmasını' bekliyor. Obama'nın tutumu ise
farklı. O da İran'ın nükleer silaha sahip olmasını istemiyor, ama
nükleer silaha sahip bir İran'ın İsrail'in varlığını tehdit
ettiğine de inanmıyor. Ne de olsa İsrail'in de nükleer cephanesi
var ve saldırıya uğrarsa buna yanıt verebilecek durumda. Obama,
Netanyahu'ya ülkesinin varlığını tehdit eden asıl sorunun İran
değil, İsrail'in bir Filistin devleti kurulmasını reddedişi
olduğunu hatırlatmalı."
Independent gazetesinde bir yazısı yayınlanan
Oxford Üniversitesi'nden Profesör Avi Shlaim de aynı görüşte.
"Orta Doğu'da bölgesel istikrara en büyük tehdit İran değil
İsrail'in Filistin topraklarını işgali" diyen Shlaim, "Arap ve
Müslüman dünyasında Amerika'ya karşı büyüyen düşmanlığın başlıca
sebebi İsrail'in Filistin halkına yaptığı baskı ve eziyet ve
Amerika'nın da bu eziyete suç ortaklığı yapması. Obama Netanyahu'ya
karşı duramazsa, kime karşı durabilir. Sonuçta, özgür dünyanın
lideri olarak güvenilirliği buna bağlı." görüşüne yer veriyor.