4C Anayasa Mahkemesi'ne gitti!
Abone olDanıştay 4C maddesiyle ilgili yürütmeyi durdurmayı kabul etmedi ama maddeyi Anayasa Mahkemesine gönderdi.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nun, geçici personel çalıştırılmasına
olanak sağlayan “4/C” maddesinin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda, “Haksız, keyfi işten çıkarmaya
karşı hukuki korumayı ifade eden iş güvencesi ve sosyal güvenlik
hakkını düzenlemeyen bir yasanın, çalışma hakkını koruduğundan söz
etmeye olanak bulunmamaktadır” denildi.
TÜİK'te “4/C” statüsünde çalışan bir vatandaşın emeklilik süresi
dolunca iş akdi sona erdirildi.
Emekli olan vatandaş, kıdem tazminatının kendisine ödenmesi
istemiyle TÜİK'e başvurdu ancak başvurusu reddedildi. Bunun üzerine
“4/C” statüsünde çalışan vatandaş “başvurunun reddi, hizmet
sözleşmesinde yer alan 'Emekli olan 4/C statüsündeki personele
kıdem tazminat ödenmez' hükmü ile bunun dayanağı 14 Aralık 2007
tarihli Bakanlar Kurulu kararının ilgili maddesinin yürütmesinin
durdurulması” istemiyle Danıştayda dava açmış, Danıştay 2.
Dairesi ise yürütmenin durdurulması istemini
reddetmişti.
Vatandaşın karara itiraz etmesi üzerine dosya, Danıştay İdari Dava
Daireleri Kuruluna geldi. Kurul, itirazı reddetti ancak 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nun geçici personel
çalıştırılmasına ilişkin “4/C” maddesinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna hükmederek, maddenin iptali için itiraz yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurma kararı almıştı.
Kurul'un, oy çokluğuyla aldığı başvuru kararında, kişinin yaşama
hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, birbirleriyle
sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan
olduğu, bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan
kaldırılmasının da devlete ödev olarak verildiği vurgulandı.
Sosyal güvenliğin, sosyal hukuk devletinin dayanaklarından
biri olduğu kaydedilen kararda, sosyal güvenlik hukuku alanında
oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal devlet kavramı
anlayışına uygun olmasının zorunluluğuna işaret edildi.
Kararda, Sosyal Hukuk Devletinin, niteliğinin gereği olarak, sosyal
güvenlik kavramını yaşama geçirerek somutlaştıracağı
belirtildi.
Tehlikeyle karşılaşan ve yoksulluğa düşen bireye asgari bir güvence
sağlamanın, sosyal güvenliğin varoluş nedeni olduğu vurgulanan
kararda, sosyal güvenliğin, bir mesleki, fizyolojik ya da
sosyoekonomik riskten ötürü geliri sürekli ya da geçici olarak
kesilen kimselerin geçinme ve yaşamı devam ettirme gereksinimlerini
karşılamayı amaçlayan bir sistem olduğu kaydedildi.
Kararda, “Sosyal güvenlik, her şeyden önce, herhangi bir nedenle
kısmen ya da tamamen çalışamayanlara ve bu nedenle gelir kaybına
uğrayarak muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna yaraşır asgari bir
hayat sürmeleri için gerekli olan gelirin sağlanmasını öngörür.
Sosyal güvenlik, ekonomik yönden güçsüzleri, insanca yaşamak için
yeterli geliri olmayanları koruyup kollar” denildi.
YÜRÜTMEYE DÜZENLEME YETKİSİ
Anayasa'da, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce
kullanılacağı ve devredilemeyeceğinin kurala bağlandığı, bu kural
karşısında, Anayasa'da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda
yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisinin verilmesinin olanaklı olmadığı vurgulanan kararda, temel
kuralları koymadan, ölçüsünü belirlemeden ve sınırları çizmeden,
yürütmeye düzenleme yetkisi veren bir kuralın, Anayasa'nın 7.
maddesine aykırı olacağı kaydedildi.
Kararda, devlete çalışanları korumak, çalışma barışını sağlamak
için tedbir almak yükümlülüğünü getiren Anayasanın 49. maddesinin,
Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan “Sosyal Hukuk Devleti” ve
“Hukuk Güvenliği” ilkelerinin, istihdam şekilleri belirlenerek
çalışma hayatının yasayla düzenlenmesini zorunlu kıldığı ifade
edildi.
Çalışma hakkının varlığının, yeterli ölçüde iş güvencesi ve sosyal
güvenlik hakkı tanınmasına bağlı olduğu vurgulanan kararda,
“Haksız, keyfi işten çıkarmaya karşı hukuki korumayı ifade eden iş
güvencesi ve sosyal güvenlik hakkını düzenlemeyen bir yasanın,
çalışma hakkını koruduğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır”
denildi.
İş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkını tanıyan, istihdam
şekillerini yeterli biçimde tanımlayıp düzenleyen yasal
düzenlemelerle çalışma hakkının korunabileceğine işaret edilen
kararda, memur, sözleşmeli personel, işçi statüleri ve istihdam
şekillerinin ayrıntılı biçimde yasalarla düzenlendiği, belirtilen
statülerde çalışanlara iş güvencesi ve sosyal güvenlik haklarının
tanındığı kaydedildi.
"ÇALIŞANLARIN HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
BELİRLENMELİ”
Kararda, 657 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin C bendinde ise “geçici
personel” adı altında, memur, sözleşmeli personel, işçi dışında bir
başka statü, istihdam şeklinin kabul edildiği belirtildi.
Dava konusu düzenlemede, sadece “geçici personel” adı verilen
statüden söz edilmekle yetinilip, bu istihdam şeklinin kapsamı,
çalışanların hak ve yükümlülükleri belirlenmeksizin, bu konuda
düzenleme yapma yetkisinin bütünüyle yürütme organına bırakıldığı
ifade edildi.
Yasama organı tarafından, bir istihdam şeklinin yalnızca adı
konulup, düzenleme yetkisinin yürütme organına bırakılması, iş
güvencesi ve sosyal güvenlik hakkının düzenlenmemesinin, Anayasanın
49. maddesine aykırı olduğu belirtilen kararda, bu durumun yasama
yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin Anayasanın 7. maddesine ve
sonuçta çalışma hakkının özünün zedelenmesi nedeniyle de 13.
maddesine de aykırı olduğuna işaret edildi.
Kararda, şöyle devam edildi:
“Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa Mahkemesi'nin
yerleşik kararlarına göre, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak
gerçek eşitliği, yani sosyal Devlet niteliğiyle, Devletin temel
amaç ve görevlerini belirleyen 5. maddesindeki 'kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırma' kuralıyla, 'Çalışma hakkı ve ödevi' başlığı
altındaki 49. maddesinin ikinci fıkrasında vurgulanan 'Devlet,
çalışanları korumak için gerekli tedbirleri alır' biçimindeki
uyulması zorunlu hükümlerle, 4/C maddesindeki çalışanların güvence
eksikliğini bağdaştırmak olanağı yoktur.”
Devletin, 4/C maddesi kapsamındaki personelin hukuksal statüsünü
belirlemek ve istihdam güvencesini sağlamak için, yapılacak idari
sözleşmelere esas olmak üzere, Anayasa'daki memur ya da diğer kamu
görevlilerine, işçilere ilişkin güvencelerin benzerlerini çerçeve
bir yasa ile kurallara bağlamak zorunda olduğu vurgulanan kararda,
şunlar kaydedildi:
“Yasal bir çerçevenin bulunmaması sonucunda davacı ile aynı durumda
olanlara iş sonu tazminatı adı altında bir ödemede bulunulmazken
özelleştirme uygulamaları sonucunda işsiz kalanlardan 657 sayılı
Yasa'nın 4/C maddesi kapsamında çalışmayı kabul edenlerle sınırlı
olarak 21 Aralık 2009 günlü Bakanlar Kurulu kararıyla, iş sonu
tazminatı ödenmesi konusunda düzenleme yapılarak, aynı statüde
çalışanlar arasında da farklı uygulama yapılmasına neden
olunmuştur.
Sonuç olarak, 657 sayılı Yasanın 4. maddesinin C bendinin, istihdam
şekli tanımlanıp, iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakkı
belirlenmeden sadece 'geçici personel' olarak adlandırılan statüyü
düzenleme yetkisinin bütünüyle Bakanlar Kuruluna bırakılmış olması
nedeniyle Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.”
5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu'nun 49. maddesinde de 4/C
kapsamında istihdam edilen personele, çalıştığı dönemde yapılacak
bazı ödemelere yer verildiği, ancak, statüleri hakkında düzenleme
yapılmayarak, bu konudaki düzenlemenin sınırları çizilmeksizin
Bakanlar Kuruluna bırakıldığı kaydedilen kararda, 4/C bağlamında
belirtilen Anayasaya aykırılık nedenlerinin burada da geçerli
olacağı vurgulandı.
Bu nedenlerle, 657 sayılı Kanun'un 4/C maddesi ile 5429 sayılı
Kanun'un 49. maddesi'nin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 2, 7, 13,
17, 48, 49. ve 60. maddelerine aykırı olduğu kanısına
ulaşılması nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, bu
kuralların Anayasa'ya aykırılığı ve uygulanması durumunda
giderilmesi güç ve olanaksız zararlar doğabileceği gözetilerek esas
hakkında bir karar verilinceye kadar yürürlüklerinin
durdurulmasının istenilmesine de karar verildi.