360 yıldır yazılan kitap
Abone olTürk kitap aleminin en enteresan kitabı muhtemelen Cihannüma’dır
İslam alemine batı tarzı coğrafyacılığı tanıtan ilk kitap olan
Cihannüma’yı Katip Çelebi ilk olarak 1648’da tek nüsha olarak
yazar. Eline geçen yeni harita ve bilgilerle 1654’de yeniden yazar.
78 yıl sonra ilk matbaacımız İbrahim Müteferrika, orijinalinin iki
katı ekleme yaparak kitabı 500 adet basar. Aradan 276 yıl sonra bu
sefer Boyut Yayınları, çağdaş Türkçe açıklamalar ekleyerek
geçtiğimiz günlerde kitabı yeniden bastı. Son Frankfurt Kitap
Fuarı’nda en çok ilgi çeken Türk kitabı olan , Tarihçi Orhan
Koloğlu’ndan yine tarihçi Prof. Dr. Mustafa Kaçar’a 5 yazarlı, 4
çizerli, her iki yüzyılda bir iki katına çıkan, yani yaşayan bir
kitap!
Cihannüma, Osmanlı’da Piri Reis’ten sonra yazılan en önemli
coğrafya ve tarih kitabı. Katip Çelebi, 1648’de kitaba ilk
başladığında İslam coğrafya anlayışıyla yazıyor. Kitabını
tamamlamadan ünlü matematikçi ve haritacı Gerardus Mercator’un
kitabı “Atlas Minor” eline geçiyor. Fransız devşirmesi Mehmet
İhlasi’ye çevirtiyor.
Altı yıl sonra kitabını yeniden yazıyor. Mercator’un Atlas
Minor’undan birçok bilgiyi kitabına ekliyor. Kitapta Osmanlı
Avrupa’sı, İspanya, Kuzey Afrika, Japonya, Asya ülkeleri ve çeşitli
Anadolu şehirleri haritalarıyla beraber detaylı bir şekilde
anlatılıyor. Kitabı saraya teslim ediyor. Birkaç yıl sonra
ölüyor.
Aradan 78 yıl geçtikten sonra İbrahim Müteferrika matbaasını
kuruyor. 10 kitap basıp hayli başarı kazandıktan sonra basacak
kitap ararken saraya başvuruyor. O dönemin Şeyhülislam’ı Ahmet
Efendi “Al bunu bas” diyerek Katip Çelebi’nin tek nüsha olan
Cihannüma’sını veriyor.
İbrahim Müteferrika, eserin kendisi kadar haritalar ve çizimler
ekleyerek, Katip Çelebi’nin yaşadığı dönemde yazması mümkün olmayan
bilgilerle güncelleyerek yayınlıyor kitabı. 698 sayfa olan kitabın
325 sayfası İbrahim Müteferrika’nın ilavesidir. Bu arada orijinal
nüshayı kaybediyor. Kitap 500 adet basılıyor. Bunun 251 tanesi
satılıyor. O dönem için bu hayli iyi bir tirajdır.
Felsefe-i şer’iye muhalif değildir
Kitabın ilk bölümlerde uzun uzun astronominin ne kadar faydalı ve
de İslam dinine aykırı olmadığı anlatılıyor.
“Coğrafyanın yararı dünyanın yuvarlak olmasının kabulüdür. Bunun
felsefe-i şer’iye (şeriata) muhalif olduğunu zan edenler
heyecanlarından kurtulmak için İmam Gazali’nin Tehafüt-ül Felasife
adlı eserine başvurmalıdırlar.”
Bu konunda itirazla karşılaşacağına dair yazarın (veya yazarların)
yoğun bir endişesi var olmalı ki daha sonraki bölümlerde bu
satırlar sık sık yineleniyor.
Peki itiraz gelmiş mi? Çok ilginç ama hayır!
Kitabın aşağı yukarı üçte biri astronomiyle ilgili. Dünyanın merkez
kabul edildiği eski anlayış ile ve güneşin merkez kabul edildiği
yeni anlayış çizimlerle desteklenerek ayrı ayrı tanıtılmış.
Dünyanın niçin yuvarlak kabul edilmesi gerektiği de yine ay
tutulması çizimleriyle detaylı olarak anlatılmış. “Dünyamız üçgen
olsaydı aya vuran gölgesi de üçgen olurdu” denilmiş. Öyle
olmadığına göre demek ki yuvarlak.
Kitapta daha sonra tatlı tatlı batı usul coğrafyacılığın ne kadar
önemli olduğu anlatılıyor. Haritaların kenarındaki rakamların,
ölçeklerin ve bunların mesafe ölçmedeki faydaları bir bir
sayılıyor. “Bu ilimle bin yıl seyahatten fazla bilgi edinilir.” Yön
ve ölçek belirtilmemiş haritalar “kuyruğu ve kanadı kopmuş kuş”a
benzetiliyor.
İslam coğrafyacılarına eleştiri
İslam coğrafyacılarının yaptığı hatalar da sık sık göze sokulur:
“İslam yazarları sadece nitelikler ve kulaktan işitmelerle
yetindiler. İmam Mesudi azak Denizini Kuzey Kutbu’na eriştiğini ve
Konstaniyye Haliçi’nin (İstanbul Halici) bir denizden çıktığını ve
yakınında Tuliye nam bir şehrin varlığını ileri sürer. Ceyhun
Nehri’ni yanlış yere akıtan, Nil kaynağını yanlış gösteren de
var.”
Korkak Amerikan aslanı
Yeni Dünya’nın keşfini de pek sevimli anlatır: “Üç gemi batıya
gitti ve üç yılda doğudan geri geldi. Onların saptamaları doğrudur.
Yeni Dünya’ya Hindi Garbi ve Hindi Cedid adları verildi ama kabul
edilen ismi Amerika’dır. Okyanus Pasifikus yani ‘sakin deniz’in
aşılmasıyla Amerika keşf olunmuştur. Batısı henüz keşfedilmemiştir.
İki tür kendine has nebatı vardır ki birine patates derler.
Aslanları gayet korkaktır, insanı görse kaçar. Elmas, gümüş ve
altın konusunda sonsuz zengindir.” Sonra uzun uzun Kristof
Kolomb’un Amerika kıtasını keşfetmesini ve İspanyolların bol kan
dökerek kıtaya hakim oluşlarını anlatır.
Boğaz’daki ilk köprü
Cihannüma’da İstanbul Boğazı, batı usul coğrafya terimlerine göre
şöyle anlatılır: “Yeni anlayışta denizlere kıyılarındaki ülkelere
göre isim verilmektedir. Boğaz, Asya’dan Avrupa’ya geçmek için Fars
Kralı Ardeşir’in üzerine köprü yaptığı geçittir. Ondan sonraki
denize Bahri Konstantiniyye denir. Bosforus denilen İstanbul
Boğazı’ndan sonra tekrar deniz vardır.”
Kokularından kurtulan denizler
Med cezir ile ilgili bölüm şöyle: “Med cezirin felsefe ile
açıklanması mümkün değildir. Araştırmacıların çoğu bunu Ay’ın
etkisine bağlıyordu. Ay’ın diğer yıldızlara ışık yansıtmasının bu
hareketleri güçlendirdiği Ay’da ışık arttıkça med’in de
fazlalaştığı ileri sürülüyor. Yapısında rutubetin ağırlık taşıdığı
yerlerin özellikle bu etkinin altında olduğu ay üzerinde yapılan
incelemelerle ispatlanmıştır. Deniz med cezir sayesinde kokulardan
kurtulur, kendi yapısını temizler, ortaya adalar çıkar.”
Tatar obur, Rumlar uğursuz
Kitapta çeşitli uluslara dair günümüz anlayışına biraz ters düşen
genellemeler de mevcuttur: “Leh, Rus ve Tatar obur, müsrif, kendini
beğenmiştir. Çekler insaniyetsizdir. Macar batıl mezhebe tapıcıdır.
Rumlar uğursuz ve miskindir. Her kavmin bir ilgisi de vardır.
İtalyan’da Allah korkusu, Rus’ta din, Alman’da oruç, Fransız’ın söz
vermesi yararsızdır.”
Yumurta kadar inciler
Anlatılanların büyük bölümü gerçek gözlemlere dayanır, ancak bazı
bazı fantastik eklemeler de mevcuttur:“Filipinler: Halkı çıplak
gezer. Büyük gemileri, toplar, barutları, ağızdan doldurmalı
tüfekleri vardır. Bu adalarda altın çoktur. Pirinçten şarap
yaparlar. Halkı yüzlerini boyar. Ahalisini cümle korsandır.
Koptuktan sonra ruhu varmış gibi yaprağı hareket eden ağaç var.
Erleri çirkin, kadınları güzeldir. Tavuk yumurtası büyüklüğünde
inciler vardır.”
Adem’in ayak izi
“Bali adası büyük ticaret merkezidir. Bir dağda Hazreti Adem’in
ayak izi vardır. İki karıştan büyüktür. Putperestler kendi
peygamberlerinin ayak izi sanırlar. Adem ve Havva’nın türbesinin
burada olduğuna inanılır. Gaflet edildi denmesin diye hepsini
yazıyoruz. On bin ada var diyenler vardır, lafü güzaftır.”
İzmit Körfezi’ni Karadeniz’e bağlama planı
Osmanlı zamanında yapılmaya niyetlenip yapılamamış nice kanaldan
biri de İzmit Körfezi - Sapanca Gölü arasındaki kanaldır. Niyet
Sakarya nehrini göle, gölü denize bağlayıp hem donanma için hem de
yakmak için gerekli odunu en kısa sürede İstanbul’a getirebilmek.
Cihannüma yazarları bu planı belli ki çok beğenmişlerdir ki 1582’de
yapılan plan kitapta tüm ayrıntıları mevcut. Ve lakin kanal açma
planını 3. Murad gereksiz diye 1591’de iptal ediyor.
Kutuplarda namaz ve oruç
İşte hâlâ sorduğumuz bu soru o zamanlarda da İslam alemini meşgul
etmiş belli ki kitapta şöyle bir cümleye rastlıyoruz: “İngiliz
gemileri dünyanın zirvesinde altı ay gündüz altı ay gece olduğunu
kanıtlayınca, orada namazın nasıl kılınacağı hususunda Şeyhülislam
Bahai Efendi’den de fetva istenmişti.” Ama yazık ki fetvayı
yazmamış.
Yazar yazdığına inanmaz
Bali’den devam ediyoruz. “Ağaçtan üreyen insan efsanesi var.
Bunlardan cinsel organı ve sütü bulunan cariye belirir.
(Hermoafrodit olabilir mi? MT) Kimileri bunlarla yatarak güzel koku
ve tat alırlar. Ben fakire göre bu ada daha bulunamadı, aslı
yoktur.”
Çin: Zeki ve Zarif
Çin saygıdeğer bir ülke olarak tarif edilir. Ta ki son cümleye
kadar:“Çin halkı gayet zekidir, savaşçı değillerdir, sanat ve
ticareti kahramanlığa, barışı da savaşa tercih ederler. Başka
halkları edepsiz ve vahşi sayarlar. Fahişeyi şehirde komayıp
dışarıda oturturlar. Bunlarda livata ayıp değildir.”
Otomatik kandil sistemi
“Hakan’la ilgili törenlerde 2000 sazende çalar. Elçiler üç kere yer
öper. Getirdikleri nameleri sarı atlas keselerde sunarlar. Kuleye
dizilmiş 100 bin kandilin hepsi birden fitil bağlantısına aşağıdan
ateş verilince yanar.” Vay canına!
Bengal’in deniz kızları
Yazar, Bali’nin cinsel organlı aynı zamanda sütlü cariyelerine
inanmaz ama deniz kızına itirazı yoktur: “Bengal padişahının sarayı
altın ve gümüş işlemeleri resimlerle süslüdür. Denizinden inci ve
bazen yüzü kadın aşağısı balık mahluk çıkar.”
Hintli sevişken kadınlar
Bağ ve bostanları çok mamurdur. Halkı tutarlıdır ve putperestle
Müslüman karışımıdır. Kadınları güzel, beyaz ve aşkperesttir.
(Mutlu Tönbekici)