33 er PKKnın önüne silahsız atıldı
Abone olCan Dündar özel izinle Diyarbakır Cezaevi'ne girdi. Şemdin Sakık ile tam 7 saat görüştü. Ortaya çarpıcı bir söyleşi çıktı...
Can Dündar, NTV’deki “Canlı Gaste” için, şiddet ve cezaevleri
üzerine araştırmalar yapan akademisyen Adem Solak’la birlikte ve
özel izinle 12 Eylül’ün korkunç anılarını unutmaya çalışan
Diyarbakır Cezaevi’ne girdi.
Şemdin Sakık’la sadece 33 er olayını değil, dağa çıkış nedenlerini,
dağda yaşamı, PKK’yı, Öcalan’ı, DTP’yi, yakalanışını, “Kürt
Ergenekonu”nu ve nihayet Kürt açılımını görüştü. Şemdin
Sakık'tan ilginç açıklamalar geldi.
Sakık, 1993’te Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle başlayıp Eşref Bitlis,
Cem Ersever, Bahtiyar Aydın’ın öldürülmeleriyle süren ve Özal’ın
ölümüyle bir iktidar değişikliğine yol açan sürecin aslında
“barışçı çözüm isteyenlerin tasfiye edildiği, şiddetle çözümü
savunanların başa geldiği kanlı bir darbe” olduğunu savunuyor. 33
erin katledilmesini de “Bu zincirin bir halkası” olarak yorumluyor.
“33 er silahsız olarak örgütün önüne atıldı” diyor.
Sırrı Sakık'la yapılan söyleşinin devamını Can Dündar'ın
kaleminden okuyalım...
Dile kolay; üst üste iki gece aynı yerde yatmadan, bazen ağaç
kovuklarında bazen mağaralarda saklanıp sadece otlarla beslenerek,
en yakınlarının ölümünü izleyerek, her an tetikte bekleyip yeri
geldiğinde acımasızca öldürerek geçen 18 yıl...
Sonra bir kadına gönül vermiş...
“Silahın artık çare olmadığı”na inanmış...
Önce Barzani’ye sığınmış... sonra yakalanmış...
Her gece aynı yerde yatacağı hücre dönemi başlamış.
12 yıldır Diyarbakır Cezaevi’nin bir hücresinde yaşıyor Şemdin
Sakık...
Kendi deyimiyle “dershane”sinde...
Görüşe geleni yok. Avukatı, arkadaşı, arayıp soranı yok. 5 yıldır
tek görüşe çıkmamış.
Her sabah 6.30’da kalkıyor. Günde 10 saat çalışıyor. TV izliyor,
gazeteleri okuyor, kitap yazıyor. Kilo almamak için kitabını volta
atarak okuyor. Penceresi önüne gelen kuşları, kedileri
besliyor.
30 yılı dağlarda ve hücrede geçen ömrünün muhasebesini
yapıyor.
KÜRT ERGENEKON'UNU ANLATTI
En son 33 er olayıyla adı yeniden gündeme geldi.
1993 ateşkesi sırasında 33 er, silahsız olarak nakledilirken pusuya
düşürülmüş ve katledilmişti. Saldırıyı Sakık’ın biriminin
gerçekleştirdiği söylenmişti. Ateşkesi bozan bu saldırı,
çatışmaların çok daha şiddetlenmesiyle sonuçlandı.
Erleri oraya korumasız gönderdiği gerekçesiyle dönemin yerel askeri
yetkilileri hakkında davalar açıldı, ama kimse mahkûm olmadı. Dosya
kapandı sanılırken, yıllar sonra Ergenekon savcılarının konuyu
gündeme aldığı, Şemdin Sakık’ın ifadesine başvurduğu öğrenildi.
ATATÜRK'E GÖZYAŞI
Bizi gayet samimi karşıladı Sakık...
Anlatma isteğiyle doluydu.
“Sarı Zeybek”i okumuştu. Daha öncesinde Atatürk’e dair pek fikri
olmamasına rağmen son sayfalarda bir damla gözyaşı dökmüştü.
“Gelmenize çok sevindim” dedi. Ama hemen ardından kulağıma eğilip
“Tabii Helin Avşar gelse daha da çok sevinirdim”
diye espri yaptı.
Röportaj öncesi de “Aman yüksek koltuğa oturmayayım. Kriz
çıkmasın” diyerek gündemi yakından izlediğini
gösterdi.
Cezaevinde, jet ve helikopter sesleri eşliğinde, 2 gün üst üste
toplam 7 saat konuştuk.
Devlete göre “terörist”, örgüte göre “hain”...
Ama şüphesiz önemli bir tanık. Kulak vermekte yarar var.
ÖNÜNÜZDE DİZ ÇÖKÜP DİYORUM Kİ: “BEN
YAPMADIM!”
“Öncelikle orada şehit düşen 33 er, 5 sivilin anne babalarına ve
genelde bütün bu kavga ortamında hayatını kaybeden insanların
ailelerine başsağlığı diliyorum, acılarını paylaşıyorum ve ben de
aynı acıları yaşıyorum.
Bu savaşta ben de kardeşlerimi, hayatımı, her şeyimi kaybettim.
Sizi onların temsilcisi olarak değerlendirip önünüzde diz çöküyor
ve şunu söylüyorum:
Şerefim, namusum üzerine yemin içerim ki bu olayın ne talimatını
verdim, ne planlamasını yaptım, ne de bu olaya katıldım.”
ÖRGÜT “YAPIN” DEMEDİ
“Örgüt açısından ele alalım:
Örgüt ‘Gidin orada 33 askeri vurun’ diye talimat vermedi.
Kesinlikle tek kurşun sıkılmadı ateşkeste... Çatışmalar irade
dışıdır. Karşınızdaki gelir, çatışırsınız. Onun dışında talimatlara
bağlı kalındı.
Zaten ateşkes ilan edildiği zaman, iklim koşulları operasyona
müsait değildi. Fakat iklim koşulları uygun hale gelir gelmez
askeri operasyonlar başladı. Örgüt lideri de ateşkese rağmen
operasyonlar yoğunlaşınca, her gün 5-10 militan ölünce,
Genelkurmay’ın da, askeri birimlerin de dinlediği sahra telsiziyle
tüm birimlere açık bir konuşma yaptı:
‘Siz de misilleme yapın’ dedi.
O talimat doğrultusunda bazı birimler yol kesti, kimi mayın
yerleştirdi, kimi gidip karakola kurşun sıktı.”
BU SAVAŞ BİTSİN İSTİYORDUM...
DİĞER SAYFADA...
“Ben ise ateşkese belki herkesten fazla bağlı kaldım. Bir gerekçem
de vardı: Bir yıl öncesinde bir kızı sevmiştim ve benim için
Kürdistan da, dava da, silahlı mücadele de, hepsi ondan sonra
bitmişti. Ben ona Türkiye’yi satardım. ‘Bu iş bitsin ne olursa
olsun’ havasındaydım. Diyorlar ki ‘Ateşkesi Şemdin bozdu.”
Kesinlikle öyle bir şey yok.
Ayrıca ben o zaman Diyarbakır’daydım. Bölge komutanıydım. Sonradan
bütün silahlı birliklerin komutanlığını üstlendim. Örgütün karşı
çıkmasına rağmen bu eylemi ben yapmış olsaydım, bu görevleri bana
vermemesi gerekirdi. Ya eylemi tasvip etmiştir ya da ben
yapamamışım.
ÖRGÜTÜN ÖNÜNE ATTILAR
“Eylem olacağını telsizden dinledikleri halde korumasız asker
gönderdiler. Ordunun tarihinde böyle bir şey yoktur. Bir yerde
bozuk bir tank olsa başına 50 yıl nöbetçi dikilir. O bölgede
bırakın askeri, korumasız sivil bile gezmiyordu. Bütün bunları yan
yana getirdiğimde diyorum ki; 33 er savunmasız olarak örgütün önüne
atıldı.
Eylemi yapan Celal Barak, Diyarbakır cezaevinde 10 yıl aralıksız
işkence görmüş biridir. Daha sonra bir çatışmada yaralı ele
geçirildi. Alıp konuşturulması mümkün iken öldürüldü.
Ayrıca Yeşil’in oğlu da babasının o gün Bingöl’de olduğunu
yazdı.
Öcalan, önce BBC’ye çıkıp eylemi üstlendi. “Bu bir misillemedir”
dedi. Tepkiler oluşunca bana yükledi.
Sayısını bilmediğim kadar çatışmaya girip polis, asker, korucu
vurmuşumdur. Ama şerefim üzerine yemin ediyorum ki, ben silahsız
bir tek adama ateş etmedim.
Daha sonra mahkemede de bunu kanıtladım ve o olaydan beraat
ettim.”
REŞADİYE AYNI DEĞİL
Ahmet Türk, Reşadiye saldırısından sonra 33 er olayını hatırlattı.
Bir benzerlik görüyor musunuz Reşadiye ile?
Reşadiye buna benzemiyor. Reşadiye, Abdullah Öcalan’ın talimatıyla,
Kandil’in yönlendirmesiyle, oradaki birliğin planlı, programlı
harekete geçmesiyle gerçekleşen bir olaydır. Bundan Şemdin adı
kadar eminim.
Talimatı nasıl verdi?
Şimdi bizde talimat, öyle “Gidin filan yerde şu eylemi yapın”
biçiminde verilmez. Bunun imkânı da yok.
Öcalan’ın İmralı’dan talimatı şöyledir:
Mesela “Benim karnım kaşınıyor” bir talimattır.
“Benim boğazım kurudu, cildim yaralandı, işte odamı badana ettiler,
aslında beni zehirlediler, yerimi değiştirdiler. Çok dar bir yer
vermişler, burası çok dardır, ben boğuluyorum, ben ölüyorum.”
Bu, dağdaki militanlara “Ya aptallar, siz ne durmuşsunuz, ben sizin
lideriniz değil miyim, nasıl cevap vermiyorsunuz?” mesajıdır.
Bu mesaj Kandil’e gitti.
33 er olayı, sonuçları, önü arkası hesaplanmamış, biraz da o anda
ortaya çıkmış bir durumdur. Kimsenin de haberi yoktur. Ya oyuna
geldiler ya kendileri duygularına yenilip yaptılar.
Ama Reşadiye’deki bilinçli, planlıdır; sokak gösterilerinin bir
parçasıdır.”
Bir parmağını kaybettiği için “Parmaksız Zeki” kod adını alan
Şemdin Sakık, Türk Silahlı Kuvvetleri’yle birçok çatışmaya girdi.
Sakık, 33 er olayına karışmadığını iddia etti.
1993’e damgasını vuran kritik olaylar
İŞTE ŞEMDİN SAKIK'IN VERDİĞİ LİSTE...
Şemdin Sakık, 33 er olayını kendi başına ele almamak gerektiğini
düşünüyor ve o yıl yaşanan diğer olaylara dikkat çekiyor. Verdiği
liste şu:
1. UĞUR MUMCU (24 OCAK 1993)
“Uğur Mumcu, PKK’nın MİT’le, diğer oluşumlarla karanlık
ilişkilerini araştırıyordu. Bu savaşın öyle görüldüğü gibi
olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Bir savaş karşıtlığı vardı; onu
bu işin bitirilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyordu; o
öldürüldü.”
2. EŞREF BİTLİS (17 ŞUBAT 1993)
“Hemen ardından Kürt sorunu konusunda Özal’la birlikte hareket
ettiğini öğrendiğimiz, silahlı militanlara karşı en alasından
savaşan, ama başka yöntemler de geliştirmeye çalışan Jandarma Genel
Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşüyor, ölüyor.”
3. TURGUT ÖZAL (17 NİSAN 1993)
“Sonrasında ‘Federasyonu da tartışabiliriz’ diyen, Kürt liderlerle,
Barzani ile, Talabani ile ilişki kuran, onları Türkiye’ye davet
eden, HEP’i oluşturan Turgut Özal ölüyor. Bu da halen netleşmemiş;
ailesi de bu konuda kuşku duyuyor.”
4. DEMİREL-ÇİLLER İKİLİSİ
“Sonrasında yönetim değişiyor. Statükoyu temsil eden Demirel
Cumhurbaşkanı, Çiller de Başbakan oluyor.”
5. TUĞGENERAL BAHTİYAR AYDIN (22 EKİM 1993)
“Sonrasında savaş korkunç tırmanıyor. Her yerde yol tutuluyor, pusu
atılıyor, kan gövdeyi götürüyor. Sonbahara doğru bana yönelik
operasyonlar var. Tam bana yönelik 300 kişi göndermişler. Lice’de
sahte bir çatışma oluşturuluyor. Jandarma Tugay Komutanı, Bahtiyar
Aydın vuruluyor.”
6. CEM ERSEVER (EKİM 1993)
“Hemen ardından komutanın emrinde çalışan istihbaratın başı Cem
Ersever bir suikasta kurban gidiyor. Cem Ersever’in kitabını
okudum. Kitabında anlatıyor. Radikaldir, savaşçıdır, vurucudur,
kırıcıdır, ama işin içinde olduğu için sonunda ‘Bu iş böyle
yürümez’ noktasına gelmiştir; tıpkı benim gibi...”
1993 DARBESİ
“Şimdi yılbaşından yılsonuna kadarki olaylar zincirinden bir tablo
oluşturalım: önüne geçip bir bakalım:
Benzer bir yıl yoktur; ne öncesinde ne sonrasında...
Yani bu kadar kanlı bir yıl yoktur.
33 asker olayını da bu zincirin bir halkası olarak görüyorum. Yani
münferit bir olay değildir bu...
ÖBÜRLERİ DARBEYSE BU NE?
Bu bir darbedir. Çünkü içinde hem kan var, hem yönetim değişikliği
var; (yani Cumhurbaşkanı da değişmiştir, Jandarma Genel Komutanı da
değişmiştir, Başbakan da değişmiştir. İstihbaratın başı da
değişmiştir) ve onun da ötesinde, ondan sonra 94-95’e yayılan
korkunç bir şiddet ortamı geliştirilmiştir.
Yani eğer 12 Eylül bir darbeyse, 28 Şubat bir darbeyse bu da bir
darbedir.
Kime karşı geliştirilmiştir?
Kürtlere karşı...
PKK’ya karşı da değil...
Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesini isteyenleri tasfiye
etmiş, bu sorunun kanla bastırılmasını savunanları iktidara
getirmiştir.”