31 Mart eylemi, yeni kanlı olayların işaret fişeğidir!

Türkiye dün bütün günü korku içinde geçirdi. Önce yurt genelinde elektriklerin kesilmesi, hemen ardından da Çağlayan Adliyesi'ndeki terör eylemi...

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Türkiye dün bütün günü korku içinde geçirdi. Önce yurt genelinde elektriklerin kesilmesi, hemen ardından da Çağlayan Adliyesi'ndeki terör eylemi...

31 Mart tarihini bir kenara not edin...

Aylardır gittiğim her şehirde ve verdiğim her konferansta, "Yeni bir tehlike sessizce ve sinsice yaklaşıyor. Nerede ne yapacaklar bilmiyorum ama Türkiye'yi ayağa kaldıracak bir eylem yapacaklarından eminim" diyorum. Meseleye sadece DHKP-C'nin terör eylemi olarak bakmayın. 31 Mart tarihi, yaklaşan seçimler öncesi oyun kurucuların düğmeye bastığı tarih olacak...

Savcıyı rehin alan iki teröristin bazı taleplerinin asla karşılanamayacak talepler olması bile başlı başına bir mesajdır.

Neydi o teröristlerin talepleri?

- Berkin Elvan’ı katleden polislerin canlı yayına çıkarak itirafta bulunmaları…

- Polislerin Halk Mahkemelerinde yargılanmaları…

- Bugün kadar, Berkin Elvan için yapılan eylemlere katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan, işten atılan, tutuklanan herkesin suçlamalarının kaldırılması…

- Bu üç saatin ardından güvenli bir şekilde ayrılmalarının sağlanması…

- Oluşturulacak bir heyetle iletişim Kurmak… Oluşturulacak heyette bulunmasını istedikleri kişiler: Ümit Kocasakal, Sezgin Tanrıkulu, ÇHD’den bir avukat, Halk Meclislerinden bir kişi…

- Tüm bu talepler karşılanmazsa saat 16.36 da savcı öldürülecek.

"Öldürülecek" dedikleri savcı, Berkin Elvan cinayeti soruşturmasına 2 ay önce atanmış. Uzun zamandır yerinde sayan soruşturmayı ciddiyetle ele almış ve Berkin Elvan'ın ölümünde rolü olabilecek 21 polisin ismine ulaşmış.

Olayın pek tartışılmayan bir yönü daha var. İki terörist, şehit edilen savcıyı istese istediği yerde rehin alabilirdi. Neden özellikle Çağlayan Adliyesi'nde yapıldı bu eylem?

Herhangi birinizin eline silahla giriş izni verilse bile, o devasa binada savcının odasını bulamaz kaybolursunuz. Ayrıca o gün, o saatte savcının orada olduğunu nereden biliyorlardı? Daha önceden çalışılmış, planlanmış olduğu belli. Silah yada silahlar, büyük ihtimalle içeride hazır bekliyordu.

Sadece iki kişiyle yapılacak bir olay değil. İşte bundan dolayı "31 Mart tarihini bir kenara not edin" diyorum.

Öğrenebildiğim kadarıyla teröristlerle 6 saat süren bir pazarlık yapılıyor. Orta nokta bulunamayınca "Konuşma bitmiştir" diyen teröristler savcının başına 3 kurşun, göğsüne iki kurşun sıkarak katlediyor. İçeriden gelen silah sesleriyle birlikte özel harekat timleri kapıyı patlatarak içeri giriyor ve iki teröristi öldürüyor.

Yani son ana kadar ikna çabaları sürüyor. Ama teröristlerin taleplerinden de anlaşılacağı üzere savcının öldürüleceği daha başından belli.

İnternetin başından kalkmadıkları için annelerinden terlik yiyen veletlerin birer terör uzmanı gibi yaptığı, "Savcıyı da eylemcileri de devlet öldürdü ki Berkin'in katilleri ortaya çıkarılmasın" tarzındaki yorumlar birer kuru palavradan ibaret anlayacağız.

Benim asıl üzerinde durduğum konu, bu vahşetin siyasi ve insani boyutu...

Altını çizerek açık açık söylüyorum.

Bu ülkedeki kadar kansız, kendi ülkesine, kendi vatanına vatanına düşman olan, terör yardakçısı sefil yaratıkların olduğu başka bir ülke yoktur. Dün sosyal medya, bu sefil yaratıkların attığı kan dondurucu yorumlarla dolup taştı.

Savcının rehin alındığını gösteren fotoğrafın altına, "Kafasına boşalt mermiyi ve videoya çek. Belki bundan ders alırlar" diyen soysuzların... "Adalet için vursunlar savcıyı ki Erdoğan adaletin ne olduğunu görüp anlasın" diyen kancıkların... "Kalkın halay çekiyoruz. Oturmak yok bugün" diyen yaratıkların yorumları birbirini izledi.

Ve yine açık açık söylüyorum...

Berkin Elvan'ı bugüne kadar siyasiler kullandı, medya kullandı, sanatçılar kullandı. Öyle bir öfke girdabına yakalandılar ki Berkin'i terör eylemlerinde ön saflara sürüp, ölmesine vesile olan terör örgütü DHKP-C'ye bile destek verecek kadar çukurlaştılar.

DHKP-C isimli terör örgütü yakıp yıktıkça ayinler, şölenler düzenleyecek hale geldiler. Polis bu teröristlere müdahale edince, "Ne suçu var bu masum çocukların. Bırakın eylemlerini yapsınlar" dediler.

Biz "Şehir iblisleri" dedikçe CHP'nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu onları "masum" ilan ediyor, alınlarına "lanetli buseler" konduruyordu.  Aynı Kemal Kılıçdaroğlu dün sağduyu çağrısı yapıyordu.
Açıklamasına dikkat edin. Ağzından "DHKP-C" veya "terörist" lafı çıkmıyor.

Adama sorarlar...

Sen ve senin partinin milletvekilleri bunlarla kolkola yürüyüş yaparken bizler sağduyu çağrısı yapıyorduk. O zaman neredeydin? Önce teröristleri öv, zoru görünce sağduyu çağrısı yap!

Oh ne ala siyaset!

Dün bazı ünlü isimlerin ve sözümona gazetecilerin savcının ölümünü meşru gösteren, teröristlerin vahşetini legalleştiren yorumları sosyal medyada dönüp durdu.

Savcının İmam Hatip Lisesi mezunu olduğunu söyleyip, ölümü haketmiş gibi gösteren kana susamışlara bile rastladık. Vefat eden birinin ardından bu kadar haysiyetsizce yorum görmemiştim.

Cemaate mensup bazı isimlerin bile DHKP-C'li iki teröriste destek veren twitlerine rastladım dün. Hal böyle olunca devlete düşen görev, Berkin Elvan'ın ölümüne neden olan polislerin isimlerinin açıklanmasıdır. Açıkcası ben bu polislerden bazılarının cemaatle ilişkisinin olmasından şüpheleniyorum!

Umarım haklı çıkmam!

Yazının başında da söylediğim gibi, 31 Mart tarihi, yeni olayların işaret fişeğinin atıldığı tarihtir.

Her şeye hazırlıklı olun!