30 türbanlı kadın askeri böyle kaçırdı!
Abone olÇankaya resepsiyonuna katılan 30 başörtülü kadın Cumhuriyet'i bakın nasıl tehdit etti...
Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyona katılan
Habertürk'ün başörtülü yazarı Nihal Bengisu Karaca, Cumhuriyet'i
nasıl tehdit (!) ettiklerini yazdı...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya Köşkü'nde verdiği resepsiyona
toplumun çeşitli kesimden yaklaşık 25-30 başörtülü kadın da
katıldı. Onlar birisi olan Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca,
yazısının girişinde gecenin atmosferini anlattı:
- CUMHURİYET Bayramı nedeniyle Çankaya Köşkü'nde düzenlenen
resepsiyona "Asker" ve "CHP" gelmedi. Konuyla ilgili grup kararı
almayan CHP, iki milletvekili dışında grup olarak gelmeme yolunu
seçti.
Onun dışında iyilik güzellik. Emel Sayın da güzeldi, Hayrünnisa Gül
de. Ahmet Kekeç'in mütesettir eşi de şıktı, gazetemiz yazarlarından
Pakize Suda'nın kıyafeti de.
Erkekler de fena görünmüyordu. Haşim Kılıç'ı gülümserken görmek
hoştu. Türkiye hahambaşısı müşaviri Moris Levi ile sohbet etmek de.
Onu gördüm, bunu işittim vs.
Normal bir ülkede olay budur, bu kadarla kalmalıdır.
Ama öyle olmuyor. Bir yanda resepsiyonda olmalıyım diye çatlamalar,
davet alamadığı zaman karalar bağlamalar var... Diğer tarafta tavır
koyup protesto etmeler. İlki sıradan bir ihtiras, ikincisi ise
ayrımcılığı doruk noktalara taşımak, "ortak
kodlara" saygısızlık.
Resepsiyona katılan 25-30 başörtülü bayandan birisi olduğunu
belirten Karaca, Cumhuriyet'i nasıl tehdit ettiklerinin yanısıra
CHP ve askeri nasıl kaçırdıklarını ironik bir üslupla şöyle
yazdı:
CHP'nin gerekçesini biliyoruz. Kılıçdaroğlu'nun, "Hanımefendi'ye
haksızlık ediyorlar, resepsiyona katılmama nedenimiz asla Bayan
Gül'ün türbanı değildir" ifadesi, mevcut gerilimin bütün yükünü
"başörtüsüne" yüklemekten kaçınma gibi bir hassasiyetten
kaynaklanıyor olabilir. Fakat "asıl" meseleyi Muharrem İnce açık ve
seçik bir biçimde ortaya koymuştu. Bu gerekçe, YOK'ün bildirisiyle
üniversitelerdeki yasağın esneme yoluna girmesiydi. Yani ki sebep
elbette Hayrünnisa Gül'ün başörtüsü, vekil eşlerinin başörtüsü,
dışarıdan katılan kadın basın mensuplarının; benim ve Sibel
Eraslan'ın başörtüsüydü. Yüzlerce davetli arasında taş çatlasa
25-30 kişiydik, çoğumuz birbirini tanımıyordu, ama cumhuriyeti
tehdit ettik, CHP'lileri ve askerleri kaçırdık. Ne cumhuriyetmiş.
Ben kendisini daha iri yarı güçlü bir şey olarak tasavvur
etmiştim.
Bu Muharrem İnce'ler, Önder Sav'lar CHP'nin malum çoğunluğu yani,
sakın ola ki gidip başörtülü "analarla/bacılarla" fotoğraf
çektirmesinler bundan kelli. "Ama onlarınki tülbent, türban değil"
filan da demesinler. Elbette merdiven altında kaçak çalıştırılan
başörtülü işçiyle, diğeriyle olduğu gibi diyalog kuracaksın. Bu ne
zaman meziyet oldu? Gerçek şu: Sıra merhamet değil eşit muamele
talep eden başörtülü ile temas etmeye gelince, ne yazık ki duvara
tosluyorsun. İş, snob bir mekânı, seçkin bir daveti, "cumhurun"
tercihlerinin yüksek düzeyde yansıdığı ve temsil edildiği bir
platformu paylaşmaya gelince rengin değişiyor. O zaman
"cumhuriyetin" anlam ve önemini, bekası ve devamına ilişkin ortak
ideali "bölüşmek" istemediğin ortaya çıkıyor. Teoride bir sıkıntı
olmadığı fikrini taşıyan benzerini bile eziyorsun; "Türkiye'de
laiklik tehlike altında değildir" dedi diye, ince ince hizaya
çekmeye çalışıyorsun, kendi genel başkanını bile.
Halk Köşk'e çıkıyor, CHP halka iniyor.
Tekebbürün zirvelerinde dolaşıyor ama bu kibir bize "tevazu" olarak
oynatılıyor. Ne karmaşık cumhuriyetmiş...
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un bilmeden iyi bir iş
yaptığını anlatan Habertürk yazarı yazısını şöyle noktaladı:
ASKER YOLU GÖZLEMEK
Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Yurtta sulh, cihanda sulh" hedefine
rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin, önemli gün ve bayramlarının hep
"savaş" çağrışımı yapıyor olması manidardır. Zira savaş çağrışımı
kaçınılmaz olduğunda milletin "asker" niteliği de perçinlenmiş
olur. Dolayısıyla bu önemli gün ve bayramlarda ve bu kutlamalar
vesilesiyle düzenlenen toplantılarda gözler "asker"i arar.
Bu resepsiyonda da öyle oldu. Sanat dünyası, iş dünyası,
gayrimüslim cemiyetin kurum ve derneklerinin temsilcileri, medya
mensupları, kanaat önderleri, vekiller, bakanlar, STK yöneticileri
oradaydı. Ama kaçınılmaz olan oldu: Asker yolu gözlendi.
İlker Başbuğ'un, düşman saflarına "Allah Allah" nidalarıyla akın
ettiğini iddia ettiği askerimiz, Allah'ın vecibesini yerine getiren
kadınların katılımını Cumhuriyet Bayramı'na yakıştıramadı. Bilmeden
iyi bir şey yaptı.
Bu sayede belki cumhuriyeti, silahlı savaşlı kuvvetler
çağrışımından arındırıp, adından anlaşıldığı üzere "cumhur"un
apoletsiz renkleriyle, silahsız çoğulculuğun çağrışımlarıyla
donatmak mümkün olabilir.