28 Şubat'ta yok artık dedirten sürgün
Abone olKardiloyoji uzmanı Prof. Keleş, 28 Şubat döneminde balıkların kalbine bakması için su ürünleri fakültesine sürgüne yollanmış.
Tarihe 'postmodern darbe' olarak geçen 28 Şubat'ın
üzerinden 15 yıl geçti. Bin yıl süreceği söylenen süreçte cadı avı
başlatan cuntanın, eşi başörtülü diye Prof. Dr. İbrahim Keleş'e
yaşattıkları o dönemin bir özeti.
Kardiyoloji uzmanı Keleş, 'Balıkların kalbine bak' diye
su ürünleri fakültesine gönderilmiş. Oradan da, yaprakları
incelemesi için orman fakültesine sürgün edilmiş.
Prof. Dr. İbrahim Keleş'in 28 Şubat döneminde yaşadıkları Zaman'ın
manşetindeydi. Ayten Çiftçi imzalı haber "Kardiyoloji'den Orman'a
bir sürgün hikayesi" başlığıyla verildi.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki görevini bırakması için defaatle tehdit edilen Keleş, mesleğiyle alakasız yerlere gönderilmiş bir isim. Bütün bu baskıların sebebi ise eşinin tesettürlü olması. Birçok çevirisi ve ders kitapları olan Prof. Dr. Keleş, o günlerde yaşadıklarını anlatırken, "Orman fakültesinde ağaçların yapraklarını, su ürünleri fakültesinde de balıkların kalbini incele diye, 1997'den 2002'ye kadar oradan oraya sürükleyip durdular. Dolabımı parçaladılar, eşyalarımı odamdan çıkarttılar, beni yıldırmak için akla hayale gelmeyen yollar denediler." diyor. Akademik kariyerinin önüne barikat kuranların, YÖK ve Batı Çalışma Grubu (BÇG) adına çalışan kişiler olduğunu söylüyor.
Keleş, hasta bir aile dostu için yapılması gerekenleri not
ettiği kâğıdın suç delili olarak önüne geldiğini anlatıyor:
"Soruşturmayı yürüten hoca, suçsuz olduğumu gördü. Fakat
BÇG, hocaya baskı yaptı. O da kınama cezası verdi. Böylece beni
sürgüne gönderme fırsatı oluşturdular."
28 Şubat, diğer akademisyenlerde olduğu gibi kardiyolog İbrahim
Keleş için de birçok zorluğu beraberinde getiriyor. YÖK ve BÇG, 28
Şubat dönemiyle birlikte daha önce yaptıkları işleri meşru hale
getiriyor. Birçok akademisyene düzmece soruşturmalar açılıyor.
Kardiyolog Doçent Keleş de bu vesileyle, sırasıyla Avcılar Kampüsü,
Beyazıt Mediko Sosyal, Orman Fakültesi, Sapanca Su Ürünleri
Fakültesi ve Çapa Acil Dâhiliye'ye sürülüyor. Dr. İbrahim Keleş bu
duruma yol açan olayı şöyle anlatıyor:
"Havaalanına gidecektim. Özel bir hastanede tedavi gören bir
aile dostumuz aradı. Acilen gittim ve nöbetçi doktora yapması
gerekenleri, küçük bir notla belirtip hemen oradan ayrıldım.
Dikkate alması için de altına adımı yazdım. 28 Şubat'ta bu küçük
not kâğıdı suç delili olarak önüme geldi. Özel hastanede hasta
bakmakla suçlanıyordum. Soruşturmayı yürüten hoca, suçsuz olduğumu
gördü. Fakat BÇG, hocaya bana mutlaka bir ceza vermesi için çok
baskı yaptı, hoca da bana kınama cezası verdi. Böylece beni sürgüne
gönderme fırsatına sahip oldular. Gittiğim yerde ne yapacağım ya da
ne olarak gönderildiğim konusunda bana hiçbir şey söylenmedi.
1997'den 2002'ye kadar mesleğimle hiç alakası olmayan yerlere,
sürgün edip durdular."
ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİN BANA DİYET BORCU VAR
Birçok çevirisi ve ders kitapları olan İbrahim Keleş, yaşadığı bu
zorluklara rağmen bir tazminat davası dahi açmamış:
"Uzmanlıktan profesörlüğe giden 10 yıllık bir mağduriyetim
var. Doçent olduğum halde yıllarca bana kadro vermediler. Profesör
olmaya hak kazandığımda dosyamı iki kez çevirdiler. İstanbul
Üniversitesi'ni seviyorum, kendi kurulumu dava etmek istemedim ve
bir tazminat davası da açmadım. İstanbul Üniversitesi yönetiminin
bana diyet borcu var."
"KAPICI BİLE OLSAM İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'Nİ
BIRAKMAYACAKTIM"
İstanbul Üniversitesi'nin eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun
öğrencisi olan Keleş, üniversite yönetiminin "Burada sana gelecek
yok." diyerek üzerinde psikolojik baskı kurduğunu söylüyor: "Bana
oda vermediler, laboratuvara sokmadılar, öğrencileri eğitmem
gerekiyordu, ders vermediler. Yaptığım iş konsültasyondu. Asıl amaç
beni yıldırıp gitmemi sağlamaktı. Ama ben direndim ve herkes iyi
biliyordu ki ben kapıcı bile olsam İstanbul Üniversitesi'ni
bırakmayacaktım. Ancak nihayetinde takdir-i İlahi, beni yeniden
Cerrahpaşa'ya getirdi."
Prof. İbrahim Keleş, maruz kaldığı baskıyı namaz kılmasına ve
eşinin başörtülü olmasına bağlıyor. Yıllarca eşiyle sokakta
birlikte görünmemeye çalıştığını dile getiren Keleş, "12 yıl
boyunca eşimle birlikte gönül rahatlığıyla sağda solda gezemedik."
diyor.