28 Şubat'ı Malki cinayeti tetikledi
Abone olEski İstihbarat Daire Başkanvekili yapan Bülent Orakoğlu, Darbeyi rapor ettim: DEŞİFRE isimli bir kitap yazdı.
28 Şubat sürecinde Deniz Kuvvetleri'nde istihbarat yaptırdığı iddiasıyla Askeri Mahkeme'de yargılanan dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanvekili Bülent Orakoğlu, "Darbeyi rapor ettim: DEŞİFRE" kitabında kara kutunun kapağını açtı. Timaş Yayınları tarafından yayınlanan kitapta 28 Şubat sürecine ilişkin enteresan bilgiler yer alıyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde yargılanan ve bir süre tutuklu kalan Orakoğlu, Nesim Malki cinayeti ve Susurluk davası ile ilgili olarak yaptıkları araştırmaların 28 Şubat'ın tetikleyici faktörleri arasında yer aldığını öne sürüyor. 28 Şubat'ın önceki ilk üç darbeden farklı olduğunu belirten Orakoğlu, "Cumhurbaşkanı, bazı parlamenterler, bazı ulusal basın ve medya, bazı yargı mensupları da TSK'nın yanında görev ve yer aldı. Hangi haklı nedene dayandığı iddia edilirise edilsin darbe darbedir" diyor. "Kanımca bugün de bu olay 'Malki cinayeti' tam olarak çözülememiştir. Operasyon yarım kalmıştır. Malki'nin arkasındaki dış güçler, kara para baronları ve yabancı gizli servis ilişkilerinin üzerine gidilememiştir. Olayın tetikçileri ve azmettiren kişi yakalanmış, Malki'nin her türlü yasadışı faaliyetini bilen ortağı ve muhabesebecisi Erol Erkohen ise cinayetin çözülmesinden kısa bir süre sonra elini kolunu sallayarak yurt dışına çıkmıştır. Bu şahsın İsrail'de ifadesinin alınması için Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'ndan oluşan bir ekip İsrail'e gitmişse de maalesef düğümü çözebilecek neticeye ulaşılamamıştır" diyen Orakoğlu, "Malki cinayeti ile ilgili gelişmelerden her safhada kendisini bilgilendirdiğimiz İçişleri Bakanı, cezevinden serbest bırakıldığım günlerde bana, 'Refah-Yol Hükümeti'nin yıkılmasında Malki cinayeti ile ilgili yaptığımız araştırmaların önemli bir rolü olduğunu' söylemişti" şeklinde konuşuyor. "Beni beraat ettiren hakim ordudan atıldı" Orakoğlu Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı'nda onbaşı olarak askerlik yapan polis memuru Kadir Sarmusak'ın, iddiaların aksine kendisini ve yardımcısı Hanefi Avcı hakkında bilgi toplamakla görevlendirildiğini belirtiyor. Orakoğlu Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu bulunduğu süre içinde Çevik Bir'e aşırı bağlı bazı subayların kendisinin subay koğuşu yerine er koğuşunda tutulması yönünde cezaevi yönetimine baskı yaptıklarını öne sürerek devam ediyor: "Beni tevkif eden mahkeme heyeti içinde, yargılanma sürecinde askeri mahkeme heyetinde de görev alan Dnz. Yzb. Hakim Ahmet Karamanlı bulunuyordu. Karamanlı askeri mahkemenin yargılama süreci sonunda beraatime karar vermesinin bedelini, irticai faaliyetlerinden(!) dolayı ordudan atılarak ödüyordu. Mahkeme heyetinin başkanlığını yapan Dnz. Bnb. Mesut Kurşun da ne gariptir ki Deniz Kuvvetleri'nden başka bir kuvvete kaydırılıyordu" diyor. Orakoğlu şöyle devam ediyor: "Postmodern darbenin bir numaralı ismi Çevik Bir'in ekibinden olup o dönemin güçlü isimleri arasında sayılan bazı generallerin medyaya yansıyan kimi söz ve davranışları, pekçok bürokrat ve siyasiyi sindirmişti. Zira andıçlarla ortaya çıkan kimi plan ve komplolor, bu kişilerin devletin gücünü hukuksuz bir şekilde kullanarak her şeyi yapabileceklerinin açık bir kanıtıydı." "Bizi de dinlediler mi?" Onbaşı Kadir Sarmusak'ın mahkemede yaptığı açıklamaların komployu bozduğunu belirten Orakoğlu ilginç ayrıntılara yer veriyor: "Sarmusak, Deniz Kuvvetleri İstihbaratı'nda görev yaparken çeşitli hukuksuz işlerle karşılaştığını, Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi'nde bulunan ve Emniyet İstihbaratı tarafından onarılan dinleme cihazı ile Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı görevlilerinin kanunsuz olarak birçok birimi dinlediklerini, dinlenenler arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda görev yapan birçok üst rütbeli subay ile şu anda mahkeme heyetinden bazı kişilerin de bulunduğunu ifade edince, Hakim Bnb. Mesut Kurşun, kendilerinin de dinlenip dinlenmediğini sorarak eğer böyle bir şey varsa davadan çekileceklerini belirtti. Sarmusak ise cevaben, iddianameyi hazırlayan Askeri Savcı Mehmet Yenigün'ün telefonlarının Deniz Kuvvetleri İstihbaratı tarafından dinlendiğini, hatta askeri savcı ile X şahıs arasında geçen bir telefon görüşmesinin çözümünün kendisi tarafından yapıldığını belirterek bu görüşme ile ilgili bazı ayrıntıları mahkemede anlattı" Demirel korku siyaseti üretti Orakoğlu 28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı Demirel'in kriz siyaseti izleyerek önemli rol oynadığını belirterek, "Geride bıraktığımız dönemi anlamak için Cumhurbaşkanı Demirel'i çok iyi değerlendirmek, izlediği siyaseti iyi analiz etmek gerekiyor. Demirel 25 Aralık'tan beri siyasette inanılmaz bir aktivite sergilemiş ve bir anlamda 28 Şubat'ın gerçekleşmesine yol verdiği gibi, bu süreçten başka 28 Şubatlar çıkarma ustalığını da göstermişti. Demirel bunu yaparken hem Mesut Yılmaz'ı hem de Hüsamettin Cindoruk'u yakın çevrede tutmaya özen göstermiştir" diyor. Orakoğlu şöyle devam ediyor: "Korku üzerinden siyaset yapan Cumhurbaşkanı, 28 Şubat'tan kalma korkular buhar olmaya başlayınca bunları yeniden üretmeye çalışıyor. Demirel'in bilinen kışkırtıcı üslubu onun ne demek istediği her zaman belli olmasa bile bir kaosu hedeflediği kolayca anlaşılıyordu. Demirel durup dururken soruyu kendine soruyor yani bunalımın fitilini yakıyor sonra da körüklüyordu." 'Darbe olursa seni Güreş Paşa kurtarır' 13 Haziran 1997'de Ankara'da darbe söylentileri had safhaya ulaşmıştı. Söylentiler TBMM koridorlarına kadar ulaşmıştı. DYP'li Devlet Bakanı ve İçişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Bekir Aksoy iddiaların doğruluğunu araştırmak üzere özel aracıyla askeri bölgeleri kolaçan ediyordu. Orakoğlu, o gün yaşanan gerilimi şöyle anlatıyor: "Darbe söylentisi TBMM kulislerinde günün konusu olmuştu. Bir grup DYP milletvekili kuliste oturuyordu. Grupta Kilis Milletvekili Doğan Güreş ile Bakan Aksoy da vardı. Milletvekillerinden birisi Aksoy'a 'Darbe olduğunda Güreş Paşa seni kurtarır, sen 'derin devlet'e yakınsın, sana bir şey olmaz' diyerek takıldı. Aksoy ise kendisinin bu durumda diğer milletvekilerinden küçük bir farkı olacağını belirtiyor ve gülerek, 'Olsa olsa koğuş ağası oluruz' karşılığını veriyordu. (..) İddialar Manisa'da bulunan DYP'li Sağlık Bakanı İsmail Karakuyu'yu da korkutmuştu. Akşam yemeğinde Meral Akşener'i cep telefonundan aradı. Akşener, 'Bize de benzer duyumlar geliyor ama şu anda öyle bir şey yok' diyerek Karakuyu'yu sakinleştirdi. Gece saat 23.00'e yaklaşıyordu. Eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Aytun Çırağ, Meral Akşener'i telefonla aradı. Hal hatır soruldu. Akşener, Çırağ'ı İçişleri Konutu'na çağırdı. Yarım saat sonra konuta ulaştığında üst kattaki odada Akşener ile birlikte İsmail Karakuyu, Mehmet Ali Yavuz ve Ufuk Söylemez'in de bulunduğunu gördü. Darbe tartışmasının içinde bulmuştu kendisini. Söylemez askerlerin darbe yapma konusunda ciddi olduğunu öne sürüyor ve 'Tansu Hanım bir an önce hükümeti bozmalı ve siyasi danışmanlarını da atmalı. Askerler darbe yapacak' diyordu. Mehmet Ali Yavuz ise 'Askerlerin darbe yapacağına ihtimal vermiyorum. AB sürecinde böyle bir olay olmaz. Ben askerlerin sağduyusuna güveniyorum' dedikten sonra espri yapmayı da ihmal etmiyordu: 'Darbe olursa Yassıada'ya ilk defa siz gideceksiniz. Ama ben askerliğimi orada yaptım. Benim canım sıkılır orada.' Gruptakiler bu espriye katılmışlardı. Herkesin dileği aynıydı: 'İnşallah aynı yere düşeriz'. Grup, Söylemez'i ikna etmeye çalışıyor ve Çiller'in başbakanlığında bir hükümetin tansiyonu düşüreceğini öne sürüyordu" Kaynak : Yeni Şafak