28 Şubat neleri değiştirdi?
Abone olBugün 28 Şubat! Yıllar önce bu gün bir darbe olmuştu. Ve çoğu kesim bu darbeyi postmodern diye nitelemişti. Ahmet Hakan da bunlardan biri...
Yıllar önce bir 28 Şubat günü, darbe meydana gelmişti. Ve ne
olduysa o darbeden sonra oldu. Türkiye üzerindeki değişim büyük
sıçramalara sahne oldu. Aydınlar bu değişimi postmodern darbeye
bağladılar. Ahmet Hakan da Türkiye'de postmodern darbe sonrası
değişen gelişmeleri yazdı. Hakan, "28 Şubat’ın
değiştirdikleri" dedi. Hakan'ın yazdıklarını okuyunca
medyanın Türkiye üzerinde na kadar etkili olduğunu düşündük.
Bakalım siz ne düşüneceksiniz???
BUGÜN 28 Şubat...
Bugün hepimiz, ‘Demokrasi postmodern bir darbeyle kesintiye
uğramıştır, demokrasi yara almıştır’ şeklinde özetlenebilecek
görüşleri de, ‘28 Şubat demokrasinin önünü açmıştır.
Türkiye’yi şeriat rejimine sürükleyen hükümete şanlı ordumuz
müdahale etmiştir’ tarzında nutukları da bol bol dinleyeceğiz.
Eğer 8 yıldır aynı şeyleri duymaktan ve okumaktan sıkılmadıysanız,
bugün sizin gününüz, lütfen keyfini çıkarın.
Yok eğer ‘Sıkıldım ben bunlardan, artık duymak istemiyorum’
diyorsanız o halde buyurun işin en eğlenceli ve tabii en ‘hakiki’
tarafına.
Madem kocaman ve ciddi adamlar işin bu boyutuna değinmeye tenezzül
buyurmuyorlar, biz kendimizi feda edelim.
***
İşte 32 kısım tekmili birden 28 Şubat’ın değiştirdikleri:
28 Şubat’tan önce ‘sakallı’ olmak ve kişisel geçmişi ta ‘Milli
Nizam Partisi’ne dayandırmak iki önemli avantaj unsuruyken, 28
Şubat’tan sonra ise ‘sakal kesmek’ ve mümkünse kendine ‘sol bir
geçmiş’ uydurmak avantaja dönüşmüştür.
28 Şubat’tan önce gurbetçi parasıyla ‘vahşi kapitalizm’in ümüğünün
sıkılacağına kesin iman varken, 28 Şubat’tan sonra ‘Gurbetçinin
parasını soydular, ben öteden beri hep bunu söylerdim’ demek moda
olmuştur.
28 Şubat’tan önce dindar vatandaşa ‘Taksim’e cami, karayoluyla hac,
türbana selam duran rektör’ rüyaları gördürülürken, 28 Şubat’tan
sonra rüyalar değişmiştir. Artık ‘toplumsal barış’ herkesin
dilindedir. ‘Hele bir AB’ye girelim sonrası kolay’ yaklaşımı parola
olmuştur. Taksim’e cami yerine Beyoğlu’nun imam-hatipli başkanı
‘Sevgililer Günü’ kutlamalarına önayak olmaya başlamıştır.
28 Şubat’tan önce hareket içindeki ‘dindar bireyler’in özel
hayatları ‘sıkı bir şekilde kontrol altında’ tutulurken, 28
Şubat’tan sonra ‘açılma saçılma’ ile karışık bir sosyalleşme devri
başlamıştır.
28 Şubat’tan önce ‘Sultan Fatih Han’ın İstanbul’u fethettiği gibi
bütün Türkiye’nin fethedileceği müjdesi verilirken, 28 Şubat’tan
sonra bayrağın dikileceği yerin Brüksel olmasında karar
kılınmıştır. Artık 29 Mayıs ‘out’, 17 Aralık ‘in’dir.
28 Şubat’tan önce ünlü hatipler, her türlü kötülüğün sorumlularını
ortaya koyarken ‘Mason, Bilderbergçi, Yahudi dostu’ türünden
sıfatları haykırırken, 28 Şubat’tan sonra bu sıfatları
kullananlardan köşe bucak kaçılmaya başlanmıştır.
28 Şubat’tan önce ‘doğum günü’, ‘evlenme yıldönümü’, ‘Sevgililer
Günü’, ‘Anneler Günü’ gibi özel günlerin kutlanması bir tür ‘Frenk
mukallitliği’ olarak görülür ve kapılardan içeri girmesine izin
verilmezdi. 28 Şubat’tan sonra ise bu tür bidatlere tolerans en üst
noktaya çıkmıştır.
28 Şubat’tan önce menkıbeler, efsaneler, şifreler hayatın her
alanını kaplamışken, 28 Şubat’tan sonra ‘gerçek’ olanca ağırlığıyla
hayata damgasını vurmuştur.
28 Şubat’tan önce revaçta olan sözcük ‘dava’ idi ve herkes ‘ihale’
sözcüğüne acayip yabancıydı. 28 Şubat’tan sonra ise ‘ihale’ sözcüğü
popüler hale gelirken, ‘dava’dan söz eden ‘arkaik’ kalmıştır.
28 Şubat’tan önce her şeyin başına İslam getirmek modaydı: İslami
tatil, İslami edebiyat, İslami ticaret, İslami moda vs. 28
Şubat’tan sonra ise hem bu moda demodeleşmiş, hem de ‘ortalama
kültür’ herkesin kültürü olmuştur.
28 Şubat’tan önce çok bağıran alkışı kaparken, 28 Şubat’tan sonra
ağırbaşlı konuşmalar yapanlar öne çıkmıştır.
28 Şubat’tan önce farklı hayat tarzlarına müthiş bir yadırgama
duygusu ile bakılırken, 28 Şubat’tan sonra ‘farklı hayat tarzı’na
sahip olmak yükselmenin birinci koşulu olmuştur.
***
Şimdi soru şudur: İyi mi oldu? Kötü mü oldu?
Eh artık buna da siz karar verin...
YAZI:Ahmet HAKAN
HÜRRİYET