28 Şubat Müslümanlığından Çengelköy Çukurambar ve Range Rover Vugue Müslümanlığına geçiş süreci

Tülin Türkoğlu tulindindar@hotmail.com

28 Şubat süreci ve öncesinde kıt kanaat geçinen,

“Aman ha çocuklarımız bizim çektiklerimizi çekmesin, okusun devlette memur olsun mühendis olsun” diyen

Tarlada, ahırda, tırpanda çalışan, çocuklarının okul giderlerini aksatmayan,

Çocuklar üniversite okusun da bizler “kuru soğanı kuru ekmekle yeriz” diyen anne babalar…

İşte bu denli samimi anne babanın evlatları üniversite okumak için sınavlara girdi. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki en güzel üniversiteleri kazandı.

Komşular, akrabalar, tanıdıklar gıpta ediyor, parmakla gösteriliyor, kendi çocuklarına örnek almaları tembihleniyordu.

Artık üniversiteye başlama zamanı geldi, otobüste yenilmesi için azıklar hazırlandı, arkasından Fatihalar, Nas-Felaklar okundu, otobüsün arkasına bir sürahi su döküldü annelerin göz yaşlarıyla beraber.

Sabah ezanıyla birlikte kocaman bir şehirde açıldı uykulu gözler. Uzunca süren bir şaşkınlığın ardından mütevazı, samimi ve vefakâr Anadolu insanı ruhuyla fakültesinin yolunu tutanlar. Kendi gibi olan, kendi gibi konuşan, kendi gibi giyimli olanlarla arkadaş oldular. Sadece fakültede değil akşamları yurtta da onlarla oturup, kalktılar.

Milli Görüş eksenindeki ailenin çocukları olması sebebiyle namazı, orucu hiç aksatmadılar.

Haram, helal, kul hakkı, rüşvet, yolsuzluk ve kadına karşı mesafeli durması gerektiği konularında çok hassastılar.

Bir yandan çalışıp, bir yandan okudular. Okulları bitti. Devlet kadrolarında yer almak için sınavlara girdiler. Bazıları tepeden torpille sınavsız, mülakatsız yerleşti kadrolara.

Ailenin hayalleri gerçek oldu. Evlatları devlette, hükümette memurdu. Daha ne olsundu… Fakirlikten orta halliliğe terfi ettiler. Gecekonduda değil mütevazı bir mahallede apartman katında oturmaya başladılar. Birkaç yıl maaş biriktirip ailesinin uygun gördüğü, lise mezunu daha fazla okumuş olması tercih edilmeyen, baş örtülü genç kadınla görücü usulü bir evlilik ve 9 ay sonrasında bir bebekle devam eden mutlu mesut aile.

Adam eşine sadık, helalinden kazanıyor. İkramiye ve maaştan arttırılarak alınan şahin ya da doğan marka araba.

Kazanılan helal kazanç çok olmasa da bereket ve şükür hep var kazanılanda. Sezon sonu indirimleri takip edilerek alınırdı takım elbiseler, ayakkabılar, gömlekler ve kravatlar. Üstelikte taksitle…

Anadolu insanı olmanın vermiş olduğu edep, mahcubiyet, utanma ve samimiyet duygusu yüzüne vururdu daima.

Vatandaş rüşvet teklif etmeyi dahi düşünemezdi bu ahlak ve erdem sahibi insanlara. Eşi sabah namazından sonra uğurlarken ”Allah bize haram lokma nasip etmesin” derdi.

Sonra ….

İktidar değişti.

Terfi üstüne terfi aldı.

Genel müdür oldu.

Devletin üst düzey yöneticisi ve hükümetin iplerini ele geçiren oldu. Artık dünya onun ekseninde dönmeye başladı. Önünde ceketler iliklendi. Makama şifrelerle girilmeye labirent koridorlar aşıldıktan sonra ulaşılmaya başlandı.

Devlete ve makama duyulan saygıyı kendi şahsına algıladı. “Vay bee ben neymişim” dedi.

Milyonluk evraklara imza atarken rakamların büyüsü içine çekti,

Maaşı artmış üstüne ek ödemeler almaya başlamıştı,

Artık evini de o mütevazi mahalleden taşıdı, eşine sıfır Range Rover Vogue aldı. Eşinin ehliyeti yoktu ama olsun parası çoktu. Parayı basar alırdı. Ne de olsa “bal tutan parmağını yalardı”. Yeni nesil Müslümanlarda öyle yapıyordu zaten…

Yeni ev, yeni araba, yeni iş ve yeni eş ya da sevgili, metres… Bütün bunları yaparken de eşini lüks alışveriş merkezlerinde oyalayacak limitsiz kredi kartı, Eve yatılı yardımcı, Çocuklara bakıcı, Yeter ki çocuklarının annesi onu meşgul etmesin. Çocuklar en pahalı özel okulda. Çünkü bu “statü” göstergesi. Lüks cafe ve restoranlarda sohbetler, günler, kermesler… Böylesi şaşaa içinde insan mutsuz olur mu hiç? Konforlu, lüks, debdebeli hayat artık onlara da gülümsedi daha ne olsundu? Müslüman zengin olmalıydı, Dünya nimetlerinin tadına varmalıydı, Cebi, cüzdanı dolu olmalıydı. Verilen makam ona lütuf değil, o makama lütf edip gelmiş, Devlet ve millet benim kıymetimi bilsin,

Edasıyla…

Ne olmuş yani Çengölköyde, Çukurambarda evimiz varsa Bu noktaya nasıl geldik bir bilseniz… Ne acılar çektik, Ne kadar çok ezildik, Şimdi sıra bizde… Sahi o masum Anadolu çocuğu nerede? O müt-a değerlere sahip genç adam nerede? Dilinde besmele ve duası olan genç kadın nerede? Haramların helalleştiği, Namusluların değil namus yoksunlarının zirveye eriştiği, Hak’kın değil haksızlığın söz sahibi olduğu, Ahlakın değil, ahlaksızlığın prim yaptığı, Liyakatin, sadakatin anlam ifade etmediği, katakullenin ve metresin kendine toplumda yer bulduğu bu sürece nasıl gelindi?

Bu coğrafyanın kadınları ve erkekleri hangi ara bu denli itibar kaybı yaşadı?

Bu kayıp dünya malı için mi?

Nerede samimi insanlar, nerede samimi Müslümanlar, nerede 28 Şubat süreci öncesinde sahip olunan değerler.

Oysaki, 28 Şubat’ı yaşayan samimi Müslümanlardan olmak ve insan kalabilmek en büyük servet. Ama algılayabilene…