28 Şubat Komisyonu raporunu açıkladı!
Abone olTBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma komisyonu bünyesinde kurulan 28 Şubat Alt Komisyonu sonuç raporunu hazırladı.
Söz konusu raporda 28 Şubat’ın siyasi, sosyal ve ekonomik
sonuçlarına yer verilirken, ‘Teklifler’ bölümünde dikkat çekici
ifadeler yer aldı. Raporda, 28 Şubat’ta bir Türkiye klasiğinin bir
kez daha sergilendiği belirtilerek, “Bu klasiğin adı
Türkiye’de Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana asker ve sivil
bürokraside var olan ve zaman zaman gün yüzüne çıkan
‘atanmış-seçilmiş’ veya ‘devlet-hükümet’ çekişmesidir”
denildi.
Bir Batılının asla anlayamayacağı bu düşüncenin arka planında, Türkiye’de kendisini devletin gerçek sahibi olarak gören bazı bürokratların, toplumun içinden çıkan seçilmişlere yönelik derin güvensizliklerinin yattığı ifade edilen raporda, “Bu hastalıklı düşünce sahiplerine göre, Türkiye’de seçilmişler, bir başka deyişle siyasetçiler, nihai tahlilde, kendi menfaatlerini milli menfaatlerin üzerinde gören kişilerden oluşmaktadır. Bu nedenle, siyasilerin, devlet ve devlet aygıtı tarafından, her zaman ve her şart altında yakından takip edilmesi ve gözetlenmesi zaruridir. Bu anlayış, 1982 Anayasasındaki askeri ve yargı vesayetinin arkasında yatan ana etkendir” denildi.
Ekonomik sonuçlar bölümünde ise, 28 Şubat sürecinde, kamu ve bankaların asli görevlerinden uzaklaştıkları belirtilerek, kamu bankalarının görev zararlarının ülkeye maliyetinin 21,9 milyar dolar, özel sektör ve kamu sermayeli bankaların yeniden yapılandırılmasının ülkeye maliyetinin 53,3 milyar dolar, 28 Şubat süreci sonrasında şoklara karşı kırılganlıkların daha da yükselmesiyle 1999 ve 2001 yıllarındaki ekonomik küçülmelerin yatırımlara olumsuz yansımalarının da 47 milyar dolar olduğu belirtildi. Ayrıca, 1997-2007 periyodunda yaklaşık 119 milyar doların fazladan faiz giderlerine harcama yapıldığı kaydedildi.
TEKLİFLER
Raporda, demokrasinin olmazsa olmazının siyasi partiler olduğuna
vurgu yapılarak, siyasi partilerin ve siyasetin kurumsal
kimliklerinin güçlendirilmesi için önündeki hukuki ve idari
engellerin kaldırılmasıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması,
bu maksatla darbe dönemlerinden kalma Siyasi Partiler Kanunu, Seçim
Kanunu, Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi mevzuatın gözden
geçirilmesi gerektiği belirtildi.
TBMM çalışmalarını düzenleyen TBMM İçtüzüğü hükümlerinin günün şartlarına ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak yeniden düzenlenmesi gerektiği ifade edilen raporda, ‘TBMM Araştırma Komisyonlarının çalışmalarıyla alakalı tanımların ve kısıtlamaların kaldırılması; ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kanunla TBMM çatısı altında bir daimi Komisyonun kurulması; Türkiye’de ve dünyadaki darbelerin bilimsel çerçevede siyasi, sosyolojik ve ekonomik boyutlarının incelenmesi amacıyla Ankara'daki bir devlet üniversitesi bünyesinde Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Darbeleri Araştırma Enstitüsü kurulması; darbelerde mağdur olan kişiler ve hak kayıplarıyla ilgili yeni bir TBMM Araştırma Komisyonu kurularak tamamı üzerinde inceleme yapılması’ gerektiği belirtildi.
“DARBECİLERİN İSİMLERİ KALDIRILSIN”
Darbeler döneminde yapılan fişleme, andıçlama gibi faaliyetler ile
ilgili tutulan dokümanlar ve fişlerin, varsa af kapsamı dışında
tutulanların adli sicil kayıtlarının yeniden gözden geçirilerek
imha edilmesi gerektiği belirtilen raporda, “Sivil veya
kamu görevlisi olarak adı darbe ve işkence olaylarına karışan
kişilerin isimlerinin kamu kurum ve kuruluşları ile kamuya açık yer
ve tesislere verilen isimlerinin kaldırılması, bu aşamadan sonra da
bu tür yerlere isimlerinin verilmemesi” teklif edildi.
“MGK’DA KANUNDAKİ ‘İÇ TEHDİT’ KAVRAMI GÖZDEN GEÇİRİLSİN”
Raporda, 2 Eylül askeri darbesinden üç yıl sonra Danışma Meclisi tarafından çıkarılan 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunundaki ‘Milli Güvenlik’; ‘Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanması’ hükmündeki ‘iç tehdit’ ifadesinin tarif edilerek somut hale getirilmek suretiyle yeniden düzenlenmesi gerektiği ifade edilen raporda, bütün mevzuattaki ‘iç tehdit’ ve benzeri kavramların da buna uyarlanması teklif edildi.
TRT Kanunu’nun 15’inci maddesinde değişiklik yapılarak bu Kanun ile MGK Genel Sekreterliğine verilen ‘yayınlara milli güvenlik açısından danışmanlık yapma’ görevinin kaldırılması ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine diğer yönetmelik, genelge ve diğer mevzuatla verilen diğer görevlerin de kaldırılması teklifler içinde yer aldı.
“EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ DARBE ZİHNİYETİ TAŞIYAN UNSURLAR
KALDIRILSIN”
Raporda, Türkiye'de darbe kültürünün sona erdirilmesi amacıyla.
Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca
okullarda ve üniversitelerle, askeri okullarda, sivil ve demokratik
bir anlayışın geliştirilmesi için kişi hak ve hürriyetleri,
demokrasi ve insan hakları kavramlarının geniş şekilde işlenmesi
hususunda Milli Eğitim müfredatında gerekli değişikliklerin
yapılması gerektiği belirtilen raporda, mevcut ders kitaplarında
yer alan metinlerin demokrasi ve insan hakları açısından yeni
baştan gözden geçirilmesi, darbeci zihniyetin izlerini taşıyan
unsurların tamamen çıkarılması için bir çalışma başlatılması
gerektiği vurgulandı. Raporda, “Geleceğimizin teminatı olan
gençlerimizin, üniversitelerde, demokratik, çağdaş, özgürlükçü bir
anlayışla yetiştirilmesi için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının
günün şartlarına uygun şekilde yeniden yapılanmasıyla ilgili
çalışmalara destek verilmesi gerekmektedir” denildi.
“DARBELERİN SEBEBİ DEMOKRASİNİN GÜÇSÜZ OLMASI”
Türkiye'de darbelerin zemin bulmasının gerçek sebebinin, demokrasimizin güçlü olmaması olduğuna işaret edilen raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Güçlü bir demokrasi, muasır medeniyete ulaşmış dünyada uygulanan evrensel demokratik hukuk normlarının, insan hak ve hürriyetlerinin benimsenmesiyle mümkündür. Bu doğrultuda, Avrupa Birliği katılım ortaklığının sağlanmasıyla ilgili gerekli reformlara devam edilmesi; milletimizin birlik ve beraberliğini, hür ve eşit vatandaşlık anlayışı içinde toplumsal barışımıza zarar veren ve Türkiye'de uzun yıllar boyunca çeşitli kesimler tarafından istismar edilen sorunların herkesin kendisini ifade konusundaki hassasiyetleri de gözetilerek yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.”
Raporda, darbe dönemlerinde haksız mal edinimleri olan kişilerle ilgili araştırma yapılması önündeki yasal engellerin kaldırılması gerektiği de belirtildi.
“OYAK’IN ORDUYLA BAĞI KESİLSİN”
Darbe dönemlerinde çıkarılan TSK İç Hizmet Kanunun 35’inci
maddesinin derhal kaldırılması gerektiğine vurgu yapılan raporda,
buna bağlı olarak çıkarılan iç Hizmet Yönetmeliğinin ilgili
maddeleri de iptal edilmesi teklif edildi. Darbe dönemlerinde
uygulamaya konulan TSK mevzuatının özellikle personel istihdam,
terfi ve göreve son vermeyle ilgili maddeleri hukuk normlarına göre
yeniden düzenlenmesi gerektiği kaydedildi.
Güvenlik birimlerinin mevzuatında demokrasi ve insan hakları ihlallerine sebep olabilecek net olmayan hükümlerin ilgili Bakanlıklar ve teşkilatları tarafından incelenmesi ve mahzurlu unsurların giderilmesinin sağlanması gerektiğine işaret edilen raporda, “Orduya siyaseti sokmadan gerekli hukuki düzenlemeler yapılarak Genelkurmay Bakanlığı Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Askeri bürokrasinin yasama, yürütme ve yargıya müdahalesinin önünün alınması için gerekli hukuki ve cezai yaptırımlar içeren yasal düzenlemelerin yapılması ve darbelerin demokrasi suçu sayılması; askeri mevzuat içerisinde yer alması gereken ticari faaliyetlere konu olan ve ordunun da kamuoyu nezdinde de imajını zedeleyen OYAK vb. kurumların Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun hale getirilerek, orduyla hukuki bağının kesilmesi; Türkiye’de sivil ve askeri harcamaları millet adına, millet iradesini temsil eden TBMM adına görev yapan Sayıştay tarafından şeffaf bir şekilde incelenip, bu konularla ilgili lüzumu halinde Meclise bilgi verilmesi gerekmektedir” denildi.
“ANAYASA’DAKİ ASKERİ VESAYET UNSURLARI KALDIRILMALI”
Raporda ayrıca, Türkiye’de demokratikleşme adına atılan her adımın karşılaşılan bir kriz sonucunda gerçekleştiği belirtilerek, şunlar teklif edildi:
“Bugün itibariyle yakın tarihi ve özellikle darbe geçmişi ile yüzleşen Türkiye’de darbe ürünü olan tüm yasa, tüzük, yönetmeliklerin yeniden gözden geçirilmek suretiyle, başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki askeri vesayet unsurları olmak kaydı ile ortadan kaldırılması ve olağan bir süreç içerisinde milletin arzuladığı çağdaş normlara uygun demokratik adımların atılması sağlanmalıdır. Tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin oluşturulabilmesi için ‘yargıda teklik prensibi’ gereğince Askeri İdare Mahkemeleri ve Askeri Yargı Kurumlarının kaldırılması, sadece disiplin suçları açısından askeri düzenlemelerle sınırlı kalması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
EĞİTİM ŞEKLİ BUNA GÖRE DÜZENLENMELİ
Egemen olmanın yolu tüm kurum ve kuruluşların doğrudan millet
eliyle kurulması, bu yolun temsilcileri eliyle kullanıldığı
demokratik ülkelerde ise siyasi iktidar eliyle yeniden inşa
edilmesi ile mümkün olur. Ülkemizdeki Anayasa ve temel yasalar,
darbe sonrası ihdas edilmişlerdir. Bu nedenle millet egemenliğinin
tescili bakımından yeni bir Anayasaya ve yeni Anayasaya uygun temel
yasalara ihtiyaç vardır. Darbeler döneminde kamu kurumları ile
ilgili çıkarılan tüm kanun ve düzenlemelerin yeniden gözden
geçirilmesi ve demokratikleştirilmesi sağlanmalıdır.
Türkiye’de darbelerin sadece yasalarla önlemeyeceğinin bilinciyle
yetişen neslin, demokrasi, insan hakları ve toplumsal bilinçle
hareket edecek şekilde eğitilmesi için gereken tedbirlerin alınması
ve eğitim sisteminin buna göre şekillendirilmesi gerekmektedir.
GEREKLİ HUKUKİ DÜZENLEMELER YAPILMALI
Türkiye'de ekonomik kayıplarımızın en yoğun yaşandığı dönemler darbeler öncesi ve sonrasında olmuştur. Özellikle 28 Şubat sürecinde batık bankaların ülkemize vermiş olduğu milyarlarca dolar herkes tarafından malumdur. Banka lisansları her türlü siyasi etkiden uzak olarak, objektif şartlar çerçevesinde, bağımsız kurullarca verilmelidir.
Aynı şekilde mevcut ve yeni banka hakim ortaklarının ve yöneticilerinin evrensel standartlarda etik değerlere ve olumlu toplumsal imaja, sektörün gerektirdiği ölçüde sürekli ve sürdürülebilir sermaye birikimine sahip olan kanun, kural ve prensiplere titizlikle uyan kişilerden oluşmasına özen gösterilmesi; gerek Meclis İçtüzüğünde gerekse de 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nda ve ilgili mevzuatla gerekli değişiklikler yapılarak, banka sırrı, müşteri sırrı veya ticari sır niteliğindeki bilgilerin Meclis Araştırma Komisyonlarına da verilebilmesi yönünde gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması; kamuoyunda illegal yapılanmalar olarak bilinen JİTEM, kontrgerilla, derin devlet gibi kavramların karşılığı olan kurum veya kuruluşlar var ise bunlarla uluslararası savunma örgütlerinin varsa ilişkileri incelenmelidir.”