28 Şubat 2011 Basın Özeti
Abone olKurtarılmış bölge Bingazi'de şehir yönetimi için kurulan komiteler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Libya yaptırımı kararının önemi ve Türkiye ile Avrupa arasında yeniden açılan çatlak
Financial Times, "Halkın gücü Bingazi'ye istikrar getirdi" başlıklı haberinde, Libya'nın en büyük ikinci şehrinin protestocular tarafından kurtarılmış bölge ilan edilmesinden bir hafta sonra normal işleyişine geri dönmeye başladığı anlatıyor.
Financial Times'a konuşan bir Merkez Bankası yetkilisinin bankanın Bingazi şubesinde kamu görevlilerinin maaşlarını ödemeye yetecek para bulunduğunun belirtiyor.
Haberde aynı zamanda akademisyenler, avukatlar, iş adamları ve askerlerin Kaddafi rejiminden kurtarılan şehir ve ilçeleri yönetmek için bir araya geldiği yazılıyor.
Bingazi'de şehrin elektrik, yiyecek ve maaşların ödenmesi gibi ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan komitelerin, rejim karşıtı hareket tarafından Kaddafi rejiminin devrilmesi durumunda ulusal ölçekte kurulmasının hedeflendiği de belirtiliyor.
Bingazi'deki yerel komitelerle çalışan siyaset bilimci Bassem Bubaker, bu oluşumların önemini şöyle anlatıyor: "Mısır ve Tunus'ta en azından bir takım kurumlar vardı. Libya'da ise her şey tek bir kişinin kontrolü altında... her şey ona hizmet edecek şekilde oluşturulmuştu.
Komitelerin koordinatörlüğünü yapan finans profesörü İdris el-Şerif'in gelecek tahminleri ise, Mısır sınırından ve limanlardan yapılan yiyecek ve tıbbi malzeme yardımı çerçevesinde şöyle: "En az üç, en fazla altı ay böyle hayatta kalmaya devam edebiliriz."
'Hava sahası kapatılmalı'
Financial Times'ın yorum sayfasına yazan eski Avustralya dışişleri bakanı ve Uluslararası Kriz Grubu'nun onursal başkanı Gareth Evans ise, Libya'daki katliamı durdurmanın tek yolunun hava sahasını uçuşlara kapatmak olduğunu söylüyor.
Yazıda öne çıkan cümleler şöyle: "Egemenlik, öldürme hakkı anlamına gelmiyor. Hiçbir ülke, halkını insanlığa karşı suçlar karşısında koruma sorumluluğunu ihlal edemez. Devletler bu koruma göreini yerine getireediğinde, uluslarararası toplumun sorumluluğu devreye girer... Hava sahasını uçuşlara kapatmak, göründüğü kadar 'yumuşak' bir çözüm değil, bu aynı zamanda uçuş yasağını ihlal eden uçak ve helikopterleri vurmaya hazır olmak anlamına geliyor.... Ambargo, yaptırım ve Kaddafi'nin diplomatik tecriti, atılması gereken asgari adımlar. Askeri seçeneklere her zaman en son ve uç örneklerde başvurulmalı. Ancak Libya, olabilecek en uç örnek."
Güvenlik Konseyi'nin tarihi kararı
Independent gazetesine yazan, Uluslararası Af Örgütü Amnesty International'ın direktörlerinden Steve Crawshaw, Cumartesi günü kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının önemine dikkat çekiyor, ancak kararın dünya çapında etkili olması gerektiğini vurguluyor.
Crawshaw, kararın özellikle şu iki noktada önemli olduğunu vurguluyor: "Haftasonu alınan karar bir ilk. Her ikisi de uluslararası adalete güvensizlikle yaklaşak Rusya ve Çin, bir noktada en az onlar kadar tedirgin olan Amerika Birleşik Devletleri'yle aynı evet oyunu verdi. Kararda Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gönderme yapılması da Libya liderinin etrafındakilerin, liderin "hamamböceklerini" öldürme ve Libya'yı "ev ev" temizleme yaklaşımına sadık kalırlarsa, korunmasız kalacaklarını gösteriyor."
Crawshaw, Güvenlik Konseyi'nin kararının aynı zamanda Konsey'in kendisini son altı yıldır hapsettiği adaleti önleyen çukurdan çıkarma fırsatı olaabileceğine işaret ediyor.
Konseyin yakın geçmişte imtina edilen konular olarak da Gazze, Sri Lanka ve Afganistan örneklerini veriyor.
Blair, Cameron ve Kaddafi
Times gazetesi de başyazılarından birini Libya'ya ayırmış.
Tony Blair'in Kaddafi'nin diplomatik tecritini kırmada en büyük adımları atan Batılı lider olduğunun hatırlatıldığı ve İngiltere'nin ülkenin kitle imha silahlarını bırakması pazarlıklarında liderlik yaptığının söylendiği başyazıdan öne çıkan satırlar şöyle: "Peki Blair naif miydi? Avrupa'nın bir zamanlar teröristlere sihal satmış ve binlerce siyasi muhalifin cezaevlerinde öldürülmesi emrini vermiş biriyle çalışabileceğini düşünmekte hatalı mıydı?"
İçerdiği ahlaki tavizlere rağmen Blair'in Kaddafi'yle pazarlık yapmakta haklı olduğunu savunan başyazıya göre, Cameron'un yapması gereken ise, Kaddafi'nin mağdurlarına yardım etmek için adım atmak.
'Tunus'ta gerilim artıyor'
Guardian yazarlarından Jonathan Steele ise, dünyanın Libya'yı yakından takip ettiği bugünlerde, geçici başbakan Muhammed Gannuşi'nin üç gün süren sokak protestoları sonrasında Pazar günü istifa ettiği Tunus'taki gerilimin artmakta olduğuna dikkat çekiyor.
Steele, Gannuşi hükümetinin demokratik reformlar konusunda hızlı ilerleme baskısı altında olduğunu, siyasi tutukluları serbest bıraktığını ve genel af ilan ettiğini, ancak protestocuların insan haklarına dair temel garantiler ve yeni bir anayasa talep ettiğini yazıyor.
Steele'in analizinde öne çıkan noktalar şöyle: "Gannuşi hükümetinin reformları uygulamaya koyması için iki ayı vardı. Bu iki ayın bitişi olan 15 Mart tarihi yaklaşırken, iki ana yaklaşım ortaya çıkmış durumda. Muhafazakar yaklaşım, eski siyasi ve iş dünyası elitleri ve yazılı basının büyük bir kısmı tarafından destekleniyor. İstenen geçici hükümetin görev süresini Temmuz ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar uzatmak. Fransa ve Amerika'nın eski iktidar partisinin önde gelen üyelerini de içine alacak yeni bir merkez partinin kurulmasını desteklediği düşünülüyor. Laik sol ve İslamcılar ise daha derin değişikliklerden yana. Ana sendika federasyonu ve yeni kurulan Ulusal Devrimi Muhafaza Konseyi ile büyük bir uyum içindeler. 15 Mart tarihinde ya da daha öncesinde, iktidarın geçici olarak bağımsız teknoktratlara devredilmesini istiyorlar."
Mısır'ın İslamcı partisi el-Nahda'nın seçimlerde önemli miktarda oy alacağını belirten Steele, bunun Batılı hükümetler için yeni bir test olacağını söylüyor.
Türkiye ile Avrupa arasındaki çatlak
Independent'ın Berlin muhabiri tarafından kaleme alınan haberde, Almanya'daki Türkiye kökenli göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları muamelenin Türkiye ile Avrupa'nın arasındaki çatlağı yeniden açtığı belirtiliyor.
Haberde, başbakan Erdoğan'ın Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik sürecini güçlendirmek için yaptığı Almanya gezisinde, Türk göçmenlerin entegrasyonuyla ilgili politikaları "uluslararası hukukun ihlali" olarak tanımlaması "şaşırtıcı derecede dobra bir hüküm" olarak niteleniyor.
Haberde, Erdoğan'ın Almanya hükümetinin, Türk toplumunun Almanca konuşmasına yönelik kampanyasına getirdiği eleştirilere, ülkenin entegrasyondan sorumlu meclis üyesi Maria Böhmer'in Erdoğan'ı entegrasyonu eleştirmeye değil, desteklemeye davet eden cevabına da yer veriliyor.
Haberde, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Ankara'da geçen hafta sarf ettiği Türkiye'nin Avrupa'ya ait olmadığı, başka bir ortaklık düşünülmesi gerektiği sözleri hatırlatılıyor ve bugün Erdoğan ile yapacağı görüşmede Almanya başbakanı Angela Merkel'in de benzer bir duruş sergileyeceği tahmini yapılıyor.