27 Nisan'da dik durduk geri adım atmadık!
Abone ol27 Nisan e-muhtırasının açık hedeflerinden biri, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'ti....
27 Nisan e-muhtırasının açık hedeflerinden biri, dönemin
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'ti.AK Parti Genel Başkan
Yardımcısı Çelik, muhtıranın yıldönümünde o gece yaşananları
anlattı.
Refah-Yol hükümetinin durumuna düşmeme kararı aldıklarını
belirtirken "5-6 kişiyle birlikte Abdullah Gül'ün
riyasetinde Dışişleri Konutu'nda toplandık. Başbakan'la evinden
kriptolu telefonla bağlantı kurduk. 'Zillete düşmeyeceğiz' dedi.
Dik duracak ve gerekeni yapacaktık. Sabah, Genelkurmay Başkanı,
Başbakan'ı arayıp 'Muhtıra değildi' açıklamasını yaptı. Yine de
geri adım atmadık." dedi. Çelik, 2 Mayıs'ta, Yaşar
Büyükanıt'la yaptığı görüşmenin ayrıntılarını da aktardı:
"Bildiride bakanlığımla ilgili yanlış bilgiler vardı.
Büyükanıt, sahte belgeyi kabul etti, 'Biz de Müslüman'ız.'
dedi."
E-bildiri, Genelkurmay internet sitesine 27 Nisan 2007 gecesi saat
23.17'de konuldu. Kendi anlatımına göre, Çelik'in yarım saat önce
bildiriden haberi oldu. Hemen aradığı Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da
haberi vardı. Kendisinden Dışişleri Konutu'na geçmesini istedi.
Konuta vardıktan 10 dakika kadar sonra bildiri internete konuldu.
İçeride dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Çelik'in yanı sıra
Cemil Çiçek, Kürşad Tüzmen ve Ömer Çelik de vardı. Erdoğan ise
Keçiören'deki evinde kalmayı tercih etmişti. Kurmaylarıyla kriptolu
hattan görüşerek toplantıya katıldı.
Çelik, bunun sebebini şöyle açıklıyor: "Bizde ne bir korku
ne de panik havası vardı. Toplumda da tansiyonu normalde tutmak,
çok fazla dikkat çekmemek için olağanüstü gayret gösterdik. Bütün
arkadaşlar sivil arabalarla geldiler." O gece, öncelikle
bildirinin muhatabının kim olduğu tartışılır. İstisnasız herkes,
hükümet olduğunu kabul eder. Çelik, "Öncekiler gibi,
üstümüze alınmamak gibi bir tavrımız hiç olmadı. Çünkü net bir
şekilde muhtıranın muhatabı bizdik." diyor. İkinci olarak,
"Peki ne yapacağız?" sorusu tartışılır:
"12 Mart muhtırası sonrası Demirel şapkayı alıp gitti. Biz
şapkayı alıp gideceklerden değildik. Dik duracağız ve gerekeni
yapacağız' dedik. Sayın Başbakan 'Hiç kimse zillete düşmeyecek'
dedi. Düşerseniz arkası gelir. 'Zilletle yaşamaktansa, izzetle
ölürüz' dedik. Alttan almak, hiç gündemimizde olmadı."
Sonuçta 04.00 sularına kadar çalışılarak bir karşı bildiri
hazırlanır. Bütün ihtimaller ve karşı hamleler de hesaplanır.
Çelik, "Ne getirir, karşı hamle ne olur, buna nasıl cevap
veririz, bütün ihtimaller düşünüldü. Bildirimize karşı bir duruş
olsaydı onun da karşılığı vardı. Her şey göze alınmıştı."
diyor. Ancak o hamlelerin ne olacağı konusuna girmiyor.
Komutanların emekliye sevk edilmesini değerlendirdiklerini, ama
dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ne yapacağını
bildikleri için gündeme getirmediklerini açıklamakla yetiniyor.
Sabah Başbakanlık Resmi Konut'ta Erdoğan'ın da katılımıyla yeniden
bir araya gelinir. Bildiriye tekrar ufak tefek rötuşlarla son hali
verilir. Bu kez, bildirinin ne şekilde duyurulacağı tartışılır.
Sonunda, 'Mademki bu hükümeti hedef alan bir muhtıradır, o zaman
hükümet sözcüsü bu karşı muhtırayı okusun' şeklinde karar alınır.
Hüseyin Çelik, gerekçeyi şöyle izah ediyor: "Eğer internete
koysaydık yeterince kararlı olmayacaktı. Canlı yayında gereken
cevap verilmeliydi."
MUHTIRAYI KÂĞIT PARÇASINA ÇEVİRDİK
Nitekim birkaç saat sonra Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, kameralar
karşısında tarihe geçen o meşhur bildiriyi okur. Çelik'in de
aralarında bulunduğu 3 isim, Başbakan'ın talimatıyla televizyonlara
çıkıp asker bildirisini çürütür. Kara bulutlar bir anda dağılır.
Hüseyin Çelik, "Bu bir muhtıraydı aslında. Eğer o şekilde
karşılık vermeseydik, sineye çekseydik tarihe bal gibi de öyle
geçecekti. Fakat psikolojik harekata karşı psikolojik harekatla
cevap verdik, başarılı olduk. 28 Şubat hükümetinin durumuna
düşmedik." değerlendirmesini yapıyor.
Askerin 'Ya Hoca o gün imzalamasaydı?..' sözü
aklımızdaydı
"Askerden karşı hamle gelmeyeceğini de öngörüyorduk. 28
Şubat'ta bile MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç, kararları
götürürken, 'Ya Hoca o gün imzalamasaydı?..' diyor. Çünkü asker,
bugüne kadar başbakanları korkutmuştur, yerine kendisi oturmuştur.
Askerî vesayetin sebeplerinden birisi siyasetçilerin gösterdikleri
zayıflıktır. Ensen tokata müsait değilse kimse tokat atmaya cesaret
edemez. Eğer AK Parti zayıflık gösterseydi diğerleri gibi tasfiye
olurdu."
Büyükanıt, sahte belgeyi kabul etti, 'Biz de Müslüman'ız'
dedi
"2 Mayıs'ta, Genelkurmay'da Yaşar Büyükanıt'la görüştüm.
Çünkü bildiride bakanlığımla ilgili yanlış bilgiler vardı, Başbakan
bunları anlatmamı istedi. Baş başa 2 saat 10 dakika. Rahat bir
havada sohbet yaptık. Başörtüsünü, kadrolaşma iddialarını, Kutlu
Doğum nedir, hepsini konuştuk. Büyükanıt, 'Tespit ettik, Altındağ
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yazısı değiştirilerek bize gönderilmiş'
dedi. 'Kutlu Doğum'a isteyen katılsın' ifadesi, onlardaki belgede
'katılım zorunludur' şeklindeydi. Büyükanıt özür dilemedi ama
bildiriyi sahiplenme duygusu yoktu. 'Tabii ki hepimiz Müslüman'ız'
dedi."