27 Mart Bildirisi Livaneli'den
Abone ol27 Mart Dünya Tiyatro Günü bildirisini, bu yıl CHP İstanbul Milletvekili Sanatçı-Yazar Zülfü Livaneli hazırladı.
Bildirisine, Bacon’un “Sanat, doğaya eklenmiş insan demektir”
sözüyle başlayan Livaneli, Bacon’un bu bilgece sözü söylerken,
insanoğlunun doğada var olan güçleri kendi istekleri doğrultusunda
yoğurmasını ve onlara yeni bir biçim vererek dışa vurmasını
kastettiğini bildirdi. Resim, şiir, heykel, müzik gibi tiyatronun
da doğaya eklenmiş bir insan oluş biçimi olduğunu ifade eden
Livaneli, şunları kaydetti: “Ne yazık ki, bu ‘insan oluş biçimi’,
2003 yılının 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde savaş denilen korkunç
yıkımın gümbürtüleri arasında kutlanıyor. Hemcinsini kitle halinde
yok etme çılgınlığına kapılan tek canlı türü olarak insanoğlu, yine
kanlı savaşların karanlık gölgesi altında.” Bombalar altında
tiyatro Livaneli, bir yanda doğaya eklenmiş ve onu yorumlayan
yaratıcı insan, öte yanda ise bu birikimi tahrip etme amacını
taşıyan yok edici insan olmak üzere iki değişik insan türü
bulunduğunu belirterek, şu görüşleri dile getirdi: “Bu iki insan
türü arasındaki ayırt edici özelliklerden birisi de tiyatro.
Tiyatro, uzun tarihi boyunca yok edici insanı sahnede eleştirerek
yaratıcı insana dönüştürmeyi amaçladı. Kimi zaman bunu, sahnenin
bulunduğu bina bombalanırken yaptı hem de. Bir koltukta oturup
sahneye bakan seyirciye bir ayna tutarak, yok edici insanı
eleştirmeye ve seyircinin içindeki yaratıcı insani gücü ortaya
çıkarmaya çalıştı. Bu yüzden de her rejimde iktidar sahipleri ve
zorbalar tarafından sevilmedi, baskı altına alınmaya çalışıldı.
Tiyatro, direnerek ve bütün bu özellikleri aşarak 21. Yüzyıl’a
ulaştı ama bugün daha değişik, daha sinsi ve daha zor anlaşılan bir
baskı altında. Umursamazlık baskısı...” Kültür eğlenceye dönüşüyor
Özellikle Türkiye’de yaşandığı gibi, kültürün eğlenceye dönüştüğü
ve insanlık değerlerinin teker teker ortadan kaldırıldığı bir
kabalaşma döneminde, tiyatroyu ya biçim değiştirmeye ya da yok
olmaya zorladıklarını kaydeden Livaneli, bunun için kullanılan
yöntemin ise tiyatroyu umursamamak, görmezden gelmek, haberlerini
iletmemek ve tiyatroyu bir entelektüel umacı haline getirmek
olduğunu vurguladı. Livaneli, bildirisine şöyle devam etti: “Oysa
tiyatronun yaşayabilmek için gerek duyduğu oksijen, genç kuşakların
ilgisi, hevesi ve tiyatro tutkusu değil mi? Aşık Veysel, ‘Muhabbet,
bir ekin ekip yeşertmek’ diyordu. Tiyatro da bir ekin gibi
ekilmeye, yetiştirilmeye, bakılmaya ihtiyaç duyuyor. İşte bu
umursamazlık komplosunun en yıkıcı etkisi de burada ortaya
çıkmakta. Eğer tiyatroyu gözden düşürürseniz, hele yeni yazarların
yetişmesini zora sokarsanız, genç kuşaklardaki yaratıcı tiyatro
enerjisini de daha baştan engellemiş, başka alanlara yöneltmiş ve
tiyatro alanını çölleşmeye terk etmiş olursunuz. Yapılan iş
korkunçtur. Bacon’un tarifiyle, insanın doğaya eklenmesini
engellemek suçudur. Ama Türkiye’de yaratıcılığa karşı işlenen diğer
suçlar gibi bu da bir hoşgörü merhemiyle sıvanmakta. 2003 Dünya
Tiyatro Günü’nü bu bilinç ve biraz da bu acıyla kutlamak gerekiyor.
Sevinç ve acı bir arada. Sevinç bizi, adına tiyatro denilen
‘insanın doğaya eklenme çabasının’ yüceliklerine savuruyor, acı ise
bu alanda uyanık olmamızı, ulusal tiyatrosunu yitiren bir ulus
haline düşmememizi hatırlatıyor.”