25 Ağustos 2011 Basın Özeti
Abone olİngiltere gazetelerinde Libya-Irak benzetmesi, Arap baharının geleceği ve SAS komandolarının Kaddafi'nin peşine düştüğü iddiası.
Independent gazetesi, Libya'da isyancıların başkent Trablus'a
girdiği Pazar gününden beri devam eden coşkunun, çatışmalarla
birlikte yerini korku ve belirsizliğe bıraktığını belirtiyor.
Gazete, isyancıların kurduğu Geçici Ulusal Konsey'in, nerede olduğu hala bilinmeyen Kaddafi'yi ölü ya da diri teslim edene 2 milyon Libya dinarı, yaklaşık buçuk milyon dolar ödül vadettiğine, Libya liderine bağlı güçlerin ölümüne savaşmaya başladıklarına dikkat çekiyor.
'Tarih tekerrür ediyor'
Gazetenin yazarlarından Robert Fisk ise Libya ile Irak arasında paralellik kurarak "Tarih tekerrür ediyor" diyor:
"Kimse, Libya ordusunu feshetmiyor. Kimse, Kaddafi yanlılarının ülkenin geleceğinde rol üstlenmesinin engelleneceğinden resmen söz etmiyor. Kimse Irak'ta yaptığımız hataları tekrarlamayacak. Ve Libya'da yabancı asker yok. Libya'yı Bağdat'ta duvarlarla çevrili Yeşil Bölge'deki gibi Batılı zombiler yönetmiyor. Herkes 'Her şey Libyalılara bağlı" diyor.
"Ama çok sayıda yabancı diplomat, petrol şirketlerinin
temsilcileri, yüksek ücretler alan paralı askerler, kendilerini
danışman olarak gösteren ancak şüpheli işler yapan İngiliz ve
Fransız askerleriyle Bingazi, Libya'nın Yeşil Bölgesi'ne dönüşmüş
durumda."
"Belki burada Yeşil Bölge'deki gibi duvarlar yok ama bu kişiler, kendilerini siyasetin efendisi olarak atayan yerel kahramanlar aracılığıyla Libya'yı yönetiyorlar. Daha bir ay önce kendi komutanlarını öldürmelerini görmezden gelebiliriz belki ama bu kişilerin Batı'yla göbek bağları kesilirse ayakta kalma şansları yok."
Gazetedeki bir başka yazıda da Trablus'taki sıradan halkın hem Kaddafi yanlılarından hem de isyancılardan korkmaya başladıkları belirtiliyor.
'NATO mühahalesi Arap baharına tehdit'
Guardian yazarı Seamus Milne NATO'nun Libya müdahalesinin Arap baharına tehdit oluşturduğunu belirtiyor.
Yazar şöyle diyor:
"Bu yılın başlarında Arap devrimi Batı destekli iki diktatörü arka arkaya alaşağı edince, Batı bunu kontrol altına almak için üç koldan harekete geçti."
"Suudi Arabistan ve Amerika, Mısır'da para döktü. Bahreyn'de muhafazakar Körfez ülkelerine, ayaklanmayı güç kullanarak bastırmalarına destek verildi. Libya'da ise, Batılı güçler, Suriye'de acımasız bir şekilde zulüm gören muhaliflere gizli destek sağlayarak devrimi çalmaya çalıştılar."
"Şimdi bölgede birçok kişi Kaddafi'nin devrilmesinin durma noktasına gelen Arap uyanışına ivme kazandıracağı, belki başka bir otokratın; Yemen liderinin de sonunu getirebileceği umudunu taşıyor. Ama Libya örneği, rejimlerin ancak, birçok durumda hazır bekleyen, Washington, Paris ve Londra'nın askeri desteğiyle yıkılabileceği mesajını verebilir."
"NATO'nun müdahalesi Arap devrimine tehdittir. Ama Arap devrimiyle ortaya çıkan güçler kolay kolay geri çekilmeyecek. Radikal İslamcılar dahil, Libya'da iktidar için savaşanların çoğu, kendileri için hazırlanmakta olan düzeni kabul etmeyecekler. Libyalılar ancak NATO ve seyyar tüccarları çekilmeye zorlanırsa ülkelerinin gerçek hakimi olabilirler"
'Libya, Irak olmaz'
Times'ta yazan eski İngiliz savunma bakanlarından Malcom Rifkind ise Libya'nın ikinci bir Irak olmasına ihtimal bulunmadığını söylüyor ve "Libya halkı savaştı ve kazandı. Batı da barışın kazanılması için onlara acil yardımda bulunmalı" diyor.
"Libya'da ve başka yerlerde Arap baharının özgürlükle sonuçlanmayacağı ve bunun El Kaide ve diğer radikal İslamcı gruplarca suistimal edileceği endişesi var. İslamcılar ayrı bir mesele. Mısır'da ve Arap ülkelerinde nüfusun önemli bir bölümünü temsil ediyorlar ve ağırlıklarını bir ölçüde artırıyorlar. Ülkede İslam'ın rolünün ne olacağı Libyalıların kendilerinin karar vereceği bir mesele. Bunun uluslararası topluma bir tehdit oluşturması gerekmiyor."
"Suudi Arabistan'la İran'ı kıyaslayın. İkisinde de camiyle devlet arasında bir ayrım yok. İkisinde de İslami inançlar yönetimle içiçe. Ama Suudi Arabistan'ın ılımlı bir dış politikası var, komşularına karşı saldırgan değil ve terörü desteklemiyor. Oysa İran bunların hepsini yapıyor. Libyalıları tercihlerini çok partili demokrasiden yana kullanmaya özendirirken, İslamcı partilerin güç kazanması halinde alarma geçmemeliyiz. Sadece bölge dünya barışına tehdit oluşturdukları zaman endişelenmeliyiz.
Macolm Rifkind yazısını şöyle noktalıyor:
"Libya'yı zorlu bir gelecek bekliyor. 40 yıllık diktatörlük bir gecede, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu işleyen bir demokrasiye dönüşemez. Belki birçok ciddi hata yapılacak. Belki iki ileri bir geri olacak. Belki yanlış insanlar seçilecek. Ama biz ve Libyalılar sorunlara değil, çözüme odaklanırsak mutlaka amacımıza ulaşırız."
'SAS komandoları Kaddafi'nin peşinde'
Daily Telegraph gazetesi manşetinde, Kaddafi'nin peşindeki isyancılara İngiliz SAS komandolarının öncülük ettiğini yazıyor.
Gazete savunma kaynaklarına dayanarak, isyancılarla aynı silahları kullanan ve Libyalı siviller gibi giyinen İngiliz askerlerinin haftalardır Libya'da bulunduğunu ve Trablus harekatının koordinasyonunda önemli rol oynadıklarını belirtiyor. Gazeteye göre, bu askerler şimdi, Başbakan David Cameron'ın emriyle, Kaddafi'yi bulmaya odaklandı.
'Megrahi'yi tekrar hapse atalım'
Gazete bir başka haberinde de İngiltere Başbakan Yardımcısı Nick Clegg'in iki yıl önce İskoçya Hükümeti'nin kararıyla serbest bırakılan eski Libya ajanı Abdülbasit El Megrahi'nin tekrar hapse atılması çağrısında bulunduğunu aktarıyor.
Abdülbasit el Megrahi, 1988 yılında Amerika'ya giden Pan Am Havayolları'na ait yolcu uçağına bomba yerleştirmekten suçlu bulunup ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.
189'u Amerikalı 270 kişinin ölümüne neden olmaktan hüküm giyen ve kanserli olan eski Libya ajanı, sadece üç aylık ömrü kaldığı gerekçesiyle serbest bırakılmıştı.
Libya'a yaşamını sürdüren Megrahi'nin serbest bırakılması ABD'nin sert tepkisine neden olmuştu. Gazete geçen hafta Amerikan Yönetimi'nin Libyalı isyancılardan Megrahi'yi kendilerine teslim etmesini istediğini belirtiyor.