21 Mayıs'ta yeniden 'Tamam İnşallah' ruhu
Abone olAK Parti'de 21 Mayıs için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Gazeteci Sinan Burhan bugünkü köşesinde Erdoğan'ın yeniden genel başkan adayı gösterilecek kongreyle ilgili önemli bir anı hatırlatan yazı ele aldı.
21 Mayıs'a sayılı günler kala Anadolu Yayıncıları
Derneği başkanı gazeteci Sinan Burhan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile
ilgili anısını anlattı.
Kongrede ‘Elbette Zülfü’ mü? ‘Tamam İnşallah’ Erdoğan mı? başlığıyla bir yazı ele alan Sinan Burhan, 1994 yılından günümüze kadar olan süreci ele aldı.
İŞTE O YAZI
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ismini ilk duyduğumda Kayseri’de lise öğrencisiydim. Sanırım 91-92 yıllarıydı. Milli Gençlik Vakfı’nda karate filmi izliyorduk. Nevşehir’in Bayramuşağı köyünden rahmetli İsmet Amca, “Kayseri Recep Tayyip Erdoğan adlı bir hatip gelecek. O kadar güzel konuşuyor ki tam mücahit. Biz onu dinlemeye gideceğiz” dedi. Böylece Erdoğan’ın ismini duymuş olduk.
Neyse Mevla nasip etti İstanbul Üniversitesi İletişim
Fakültesini kazandık. Yolumuz Halıcılar Caddesinde MGV’ye düştü. Bu
cadde hemen Fatih Camii’nin altındadır. Buraya gelince Recep Tayyip
Erdoğan’ın ismini daha fazla duymaya başladık. Tevfik Göksu, Bülent
Yıldırım, Mustafa Şen, Abdullah Sevim gibi kıymetli dostlarla
hizmet etme fırsatı oldu. Derken 1994 yılı seçimleri geldi çattı.
27 Mart 1994 yılında yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanımız İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı adayıydı. Ve kimsenin beklemediği
bir oy alarak İstanbul Belediye Başkanı oldu.
Buraya kadar bir girizgâh yaptık. İşte bundan sonrası çok önemli. 1994 yılını idrak edemezsek, o yıllarda seçim nasıl kazanıldı anlayamazsak 2019 yılında yapılacak başkanlık seçimlerini anlayamayız. 16 Nisan Referandumundan sonra herkes 2019 yılının hesabını yapmaya başladılar. Alınan yüzde 49’luk oy muhalefet partilerine bir umut oldu. Biz Erdoğan’ı yenebiliriz. Bu sefer seçim kazanabiliriz dediler. AK Partiye de bir uyarı oldu. Özüne dön, kendine gel uyarısı yapıldı. Bu uyarı dikkate alınırsa 2019 yılında Erdoğan ilk başkan olur. Özüne dönmek ne demektir. İzah edeyim.
1994 yılında İstanbul İletişimde öğrenciyken okula gitmek yerine ya da ders çalışmak yerine bir öğrenci olarak el broşürü dağıtmakla, afiş asmakla, bayrak asmakla meşgul olurduk. Astığımız her bir afiş, astığımız her bir bayrak batılın kalesinden bir tuğla çekmek gibi gelirdi bize.
Büyük bir samimiyet ve ibadet aşkıyla bunu yapardık. Para pul yoktu. Anadolu’dan gelen insanlar olarak sadece bedenimizin gücüyle, fikrimizin gücüyle hizmet ederdik. O zamanlar Cumhurbaşkanımız slogan olarak ‘Tamam İnşallah’ sloganını kullanıyordu. Zülfü Livaneli Elbette Zülfü sloganını kullanırken biz okulda sokakta Tamam İnşallah diye gezerdik. İlhan Kesici de o seçimlerde adaydı Çalışkan Başkan sloganını kullanıyordu.
Paramız yoktu ama imanımız, aşkımız, cihat ruhumuz vardı. O nedenle seçimi kazanmak için sabahlara kadar uyuyamıyorduk. Bizim bir davamız var diyerek çalışıyorduk. Davamız güçlü Türkiye güçlü bir İslam dünyasıydı. Medeniyet hareketi olarak hep birlikte kardeşçe çalışıyorduk. Kulis, adam kayırma, makam ve mevki kapma, ihale kapma gayemiz yoktu.
21 Mayıs tarihinde AK Parti’de olağanüstü bir kongre var. Bu kongrede Tamam İnşallah ruhuna dönülmelidir. Sayın Erdoğan 21 Mayıs Kongresinde bizim bir hikayemiz vardı. Nerede kalmıştık diyen insanları parti yönetimine almalıdır. AK Partinin önünde iki seçenek var. Ya medeniyet siyasetini diriltecek ya da güce dayalı merkez sağ bir parti olacaktır. Merkez sağ parti olursa bünyesine bütün hastalıkları alacaktır. Rant, güç, nüfuz, adam kayırma, kulis merkez sağ hastalıklardır.
Sayın Cumhurbaşkanımıza güvenimiz tamdır. Medeniyet siyasetine devam eden bir ekip kuracaktır. Burada şunu da söylemek isterim. Medeniyet siyaseti denilince akla sadece İslami Gruplar, Milli Görüşçüler gelmemelidir. Bu topraklara bağlı yerli olan herkes medeniyet siyasetine dahildir. Bu partide yerli ve ahlaklı herkese yol açılmalıdır. Tek ölçümüz ahlaklı insanlar olsun yeter. Medya, güç, para seçim kazandırmaz. Öyle olsaydı 1994 yerel seçimlerini Erdoğan alamazdı.
Bu noktada Birikim Dergisi’nin 1994 yılında yapılan yerel seçimlerle ilgili bir araştırmasını vermek isterim. İşte ilgili araştırma:
Türk siyasal yaşamının gelmiş geçmiş en medyatik seçiminde nasıl oldu da tüm medyanın karşısına aldığı RP zafere ulaştı?
İstanbul’da her aday üstü örtük ya da açık, en az bir TV kanalını, en az birçok satışlı gazeteyi ardına almıştı. Kamuoyu bunlarla oluşturuluyordu. “Rating”lerinin, tirajlarının en yüksek olduğunu iddia eden yayın organları, “bilimsel” araştırmacılar, destekledikleri siyaset starlarını en modern yöntem ve araçlarla parlatırken RP adayına darbe üstüne darbe indiriyorlardı.
Kamuoyu oluşturucuların yanında ayrıca kamuoyu araştırmacıları vardı. Hepsinde “Zülfü rüzgârı” esiyordu, bazen Kesici “burun farkıyla” öne geçiyordu, son anda Dalan atağa kalkıyordu... “Nefes nefese bir yarış yaşanıyor”du.
RP mi? Kulvara girmesi bile mümkün değil. Çünkü biz imaj pazarlıyorduk (yoktur aslında birbirimizden farkımız, farkımız imajımız) onlar ideoloji. Devir imaj devridir, ideoloji çalışmaz, satmaz! RP’nin şansı yoktur.
Demek ki seçim imagoloji ile ideoloji arasındaydı. Erdoğan ise, üç rakibinin tam tersi örgütün adamı olarak ortaya çıkmıştı. Bunun anlamı: Oyuna “l-0” önde başlıyordu. Genel merkezi bile yer yer ürküten RP İstanbul örgütü 1991 seçim kampanyasına ağırlığını koyarak partiye yeni bir kimlik getirmişti. Erdoğan hem bu rüzgârı hem de örgütü arkasına alarak sahaya çıktı.
ANAP, DYP ve SHP adayları rakiplerinden önce formasını giydikleri takımla mücadele etmek durumundaydılar. RP adayı ise, onların ve kamuoyunun karşısına takımıyla birlikte çıkıyordu. Yeniden anımsayalım: “Düzen partileri” futbol sahasında tenis oynamaya kalktılar, RP ise oyunun kurallarını yerine getirdi; tek kişi değil, sahaya tam kadro çıktı. Tam saha markaj, tam saha pres yapan maçı; İstanbul’u aldı.’ Demek ki neymiş AK Parti, 21 Mayıs tarihinde takım ruhunu öne alan isimlere parti yönetiminde geniş yer verirse, dava ruhuna sahip teşkilatlar kurarsa, ümmet ve adalet derse 2019 yılındaki seçimleri rahatlıkla kazanacaktır. Başka yol da yoktur.