Cumhuriyet 10. yaşını coşku ile kutladıktan sekiz ay sonra 4
Temmuz 1934 Çarşamba günü Başbakan İsmet İnönü, TBMM’de olayları
kınama konuşması yapmıştı. Sonra da konuşmasının içeriğine uygun
olarak Trakya Umumi Müfettişliği’ne aşağıdaki emri göndermişti:
“Bazı vilayetlerde Yahudilerin hicret etmekte veya hicret
ettirilmekte olduklarını haber alıyorum. Eğer faraziye (varsayım)
olarak herhangi bir bölgede bir kısım vatandaşların nakli hatta
memleket haricine çıkartılması lazım ise bunun için Büyük Millet
Meclisi’nin ve onun Bakanlar Kurulu’nun kâfi kudreti vardır.”
İsmet Paşa bu yönde bir konuşma yapma ve talimat gönderme
gereğini neden hissetmişti?
Bunun için Rıfat N. Bali’nin Kitabevi Yayınları’ndan 2008’de
çıkan “1934 Trakya Olayları” adlı kitabının sayfalarını çevirmek
gerekiyor.
1996’YA KADAR SAKLI KALDI
Yazar uzun bir cümle ile bu olguyu şöyle tanımlıyor:
“Tarihe ‘Trakya Olayları’ adıyla malolan, Trakyalı Yahudiler
arasında ise ‘Furtuna’ (fırtına)
Olarak anılan hadise, 1934 yılının 21 Haziran Perşembe günü önce
Çanakkale’de akabinde Edirne, Kırklareli, Tekirdağ vilyetlerinde ve
bu vilayetlere bağlı ilçelerde yaşayan Yahudilerin ev ve
mağazalarına karşı başlatılan yağma eylemi ile yöredeki Yahudi
halkının tehdit ve tacizle korkutularak bölgeyi terk etmelerini
sağlama teşebbüsüdür. Olaylar İsmet Paşa’nın Meclis’te yaptığı
konuşmanın ardından 5 Temmuz 1934’ten itibaren kontrol altına
alınmıştır.”
Peki bu kadar geniş bir coğrafyada neredeyse iki hafta süren bu
olaylar hakkında neden çok fazla bilgi yok. Mesela 6-7 Eylül
1955’te İstanbul’da Rumların evlerine ve işyerlerine karşı yapılan
“sivil” saldırılar en ince ayrıntısına kadar biliniyor.
Trakya Olayları nasıl bu kadar gölgede kaldı?
Sorunun yanıtını yine Rıfat N. Bali’nin kitabında buluyoruz:
“Trakya Olayları 1996 yılına kadar Cumhuriyet tarihinin ‘tabu’
sayılan konuları arasında bulunuyordu. Türk Yahudi Cemaati’nin,
Türkiye’nin dış memleketlerde olumlu tanıtılması konusunda
Dışişleri Bakanlığı’na destek veriyor olması, tarihin bu karanlık
dönemini görmezden gelmesine neden oluyordu. Özellikle ABD’de
yürüttüğü lobi faaliyetleri gereği, böylesi olaylardan söz etmesi
halinde Türkiye’nin tanıtımına zarar vereceği aşikârdı. O nedenle
Türk Yahudi Cemaati, resmi söyleminde bu olaylardan hiç söz
etmemeyi tercih etti.”
GÖRMEZDEN GELİYORLAR
Bu durum 1996’ya kadar böyle sürdü.
O tarihte bir Türk Araştırmacı olan Haluk Karabatak Tarih ve
Toplum Dergisi’nin 1996 Şubat 146. sayısında “1934 Trakya Olayları
ve Yahudiler” başlıklı bir makale yayınladı.
İstanbul’da yayınlanan Şalom gazetesinin başyazarı Silvyo Odavya
28 Şubat 1996 tarihli sütununda bu araştırması nedeniyle
araştırmacıya teşekkürü borç bildiklerini belirten bir yazı
yazdı.
Ancak tarih sayfasının aralanması Türk Yahudi Cemaati’nin resmi
söylemini etkilemedi. 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde
Trakya Olayları’na ve Varlık Vergisi’ne yer verilmedi.
Peki unutuldu mu?
Arama motoru Google’a “Trakya Olayları 1934” diye yazınca 7780
sonuç geliyor.
Tarihin karanlık dönemleri hakkında (etkili ve yetkili) bilgi
sahibi olanlar, araştıranlara bir nasihatte bulunurlar:
-Her şeyi bilmek iyi değildir! Bırakın bazı şeyler öylece
yerinde kalsın…
Biz bu kadar “bilgisizlikle” nasıl baş edeceğiz?