Nevruz’da barış döneminin fiilen başlaması üzerine, hep beraber
tarihi günlere tanıklık ediyoruz.
Bu süreç içerisinde sadece Kürt sorununun çözümüne doğru yol
alınmıyor,
Yaratılan yeni siyasal ortam ile birlikte günümüz Türkiye’sini
oluşturan tüm tarihi, kültürel, sosyolojik öğeler de yeni baştan
masaya yatırılıp akıl süzgecinden geçiriliyor.
Öyle ki, 19. yy Osmanlı Tanzimat dönemi ve sonrası yaşanan
tartışmalara geri dönmüş gibiyiz. Gazetelerde, TV ekranlarında yeni
Yusuf Akçuralar, Prens Sabahattinler, Ahmet Feritler,
Şerafettin Mağmumiler dile geliyor. Bir tek başlarında
fesleri ve bıyıkları eksik. Konuşulanlar yüzyıl öncesinin paralel
bir evreni gibi.
“Türk egemenliği mi, Kürtlere daha fazla özgürlük
mü/özerklik mi, İslam harcıyla kaynaşan bir neo-ümmetçilik
mi?” gibi daha yüzlerce soru ve öneri ortalıkta
dolanıyor.
Yaşananların en kısa özeti ise;
Barış süreciyle birlikte Türkiye; doğduğu, büyüdüğü şartlarla
büyük bir yüzleşme içerisinde ve kendini arıyor. Ezberlerine,
tabularına, öğretilmiş tüm gerçekliklerine karşı bir sorgulama
içerisinde. Hem sormaya korkuyor hem de aldığı cevaplar karşısında
şaşırıyor.
Başrollerini Jim Carrey’nin oynadığı 98 yapımı bir Peter Weir
filmi olan “The Truman Show”u hatırlarsanız.
Filmde Truman karakteri, kendisi için özel olarak tasarlanmış bir
adada mutlulukla yaşayan bir adamdı. Ta ki, doğumundan otuzlu
yaşlarına kadar bütün hayatının tasarlanmış bir çevre ve
toplumsallaşmadan oluştuğunu öğrenene kadar...
Çünkü içinde bulunduğu ada, her tarafı kameralarla çevrilmiş,
izleyicilere “doğumundan itibaren bir insanın neler
yaşadığını günlük olarak anlatan” bir TV şovuydu. Ailesi
ve arkadaşları tiyatro oyuncusu, toplumsal değerleri – ahlak
öğretileri ise tamamen bir uydurmaydı. Yani yaşamı boyunca edindiği
tüm ezberler ve gerçekler sadece bir tasarıydı.
***
Şimdi Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşlar da aynı Truman
şaşkınlığını yaşıyor.
Yani, hayatları boyunca öğrendikleriyle yakın zamanlarda
duydukları inanılmaz bir tezat oluşturuyor.
Yıllar boyunca terörist denilen adam barış kahramanı ilan
ediliyor.
Okullarda, evlerde “En büyük sensin, ceddin gibi Türk
oğlu Türksün.” diye büyütülen çocuklara “En az
senin kadar büyük bir Kürt halkı da var.” deniliyor.
“Malazgirt’e 1071’de girdin, Anadolu yalnız senindir ve
helalindir.” öğretilerinden, “O Anadolu’yu şimdi
diğer halklarla eşit bir biçimde paylaşmalısın.” diye
dikta ediliyor.
Yıllarca “Kürtlüğü inkâr eden politakalar izleyen
devlet”, Kürtlere şimdi “Sen de etnik
kültürün ve tarihinle bir değersin.” diyor.
Yani hem Kürtler hem de Türkler bu yeni tartışmaların içerisinde
şaşkınlık yaşıyor.
The Truman Şov şaşkınlığı…
***
Anlayacağınız,
Ulus inşası politikaları, 1950 sonrası “kalkınma
iktisadı” felsefesi, kesilmiş veya bölünmüş demokrasi
süreçleriyle geçirilmiş cumhuriyet yıllarının eseri olan bir
vatandaş tipinden yepyeni bir kimlik inşasına geçilen bir
tartışmanın tam da ortasındayız.
Bundan ötürü bir yandan çok önemli tarihçiler ve siyasetçiler
Türk milletine çağrı metinleri oluştururken diğer yandan akil adam
oluşturma (seçme) savaşları yaşanıyor.
Yani Türkiye kendi gerçekliklerini arıyor.
Tabular ülkesinde, tüm tabularla bir bir yüzleşiliyor.
Sonuç olarak;
Ya Truman’ın filmde yaptığı gibi gerçekleri öğrendikten sonra
adadan kaçmanın yollarını arayacağız ya da her şeyi kabullenip bu
şova devam edeceğiz.
http://www.facebook.com/selcukbymz
http://www.twitter.com/slckbymz