18 Kasım 2011 Basın Özeti
Abone olİngiliz gazetelerinde bugün öne çıkanlar: Suriye'de iç savaş ihtimali artıyor, 'Türkiye'nin öfkesi ciddiye alınmalı', 'Esad'ın gidişi zaman alacak', 'Almanya'daki Dönerci Cinayetleri'.
Bugünkü İngiliz gazetelerinde Suriye’yle dair gelişmelerin
Türkiye’yle ilgili boyutlarının anlatıldığı haber ve yorumlar geniş
yer bulmuş.
"Suriyeli isyancıların gözü Türkiye'nin müdahalesinde". Financial Times'ın bu başlıkla verdiği haberinin iki alt başlığı ise "Suriyeli muhalifler Türkiye'nin harekete geçmesini istiyor" ve "Ankara askeri eyleme karşı".
Haberde Suriye'de yasaklı olan Müslüman Kardeşler Partisi'nden Muhammed Riyad Şakfa'nın dün İstanbul'daki basın açıklamasında sarf ettiği "Türkiye'nin Şam yönetimi tarafından şiddete maruz bırakılan eylemcileri korumak amacıyla askeri müdahalede bulunmasının gerekebileceği" sözleri aktarılmış.
Aynı gelişmenin, "Türkiye'ye askeri operasyon baskısı" başlığıyla duyurulduğu Daily Telegraph’ın haberinde ise Şakfa'nın batılı ülkelerin olaylara müdahale etme sürecini yavaştan almaları durumunda Ankara’nın daha aktif bir rol alması gerektiği yönündeki açıklaması, batılı ülkelerin değil ama Türkiye'nin askeri müdahalesinin Suriye haklı tarafından olumlu karşılanacağı demeciyle birlikte verilmiş.
Times gazetesi ise Ulusal Geçiş Konseyi'nden
yetkililerin Times muhabirine, Ankara'ya askeri müdahale konusunda
resmi talep ilettiklerini söylediklerini belirtmiş.
Öte yandan FT, gazeteye konuşan bir dışişleri yetkilisinin uçuşa yasaklı bölge ilan edilmesi ya da sınırda güvenlik bölgesi oluşturulması gibi askeri nitelikli ihtimallerin Ankara'nın gündeminde olmadığını söylediğini aktarmış.
Guardian ise Suriye muhalefetinden Ankara'ya Halep'e kadar uzanan uçuşa yasaklı bölge ilan edilmesi çağrısı yapıldığı yönündeki bir haberin, dışişleri yetkililerince yalanlandığını belirtmiş.
Ancak FT, gazeteyle konuşan dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, Türkiye'nin tercihi olmasa da, uçuşa yasaklı bölge de dahil olmak üzere tüm olasılıklara açık kapı bıraktığını yazmış.
Hemen hemen tüm İngiliz gazeteleri, Fransa dışişleri bakanı Juppe’nin dünkü Türkiye ziyaretinin önemine dikkat çekmiş.
İç savaş ihtimali artıyor
Guardian'ın yorum sayfaların yer alan Jonathan Steele imzalı yazıda, Suriye'de büyümekte olan “kanlı iç savaş” ihtimaline dikkat çekilmiş.
Muhaliflerden oluşan Ulusal Geçiş Konseyi'nin uluslararası askeri müdahale çağrısının tehlikeyi daha da artırdığını belirten yazar hiç zaman kaybetmeden uluslararası arabuluculuk mekanizmalarının devreye girmesi gerektiğini söylemiş.
Makalede, bu süreçte rol alabilecek adaylarından birinin de Türkiye olduğunu ancak yaz aylarında bu yönde çaba gösteren Ankara'nın sonuç alamadığını belirtilmiş.
Türkiye'nin bölgede İran ve Arap Sünni rejimlerle arasını iyi tutma açmazında kaldığını söyleyen yazar, süreç içinde Ankara'nın Esad karşıtı kanatta kaldığını yazmış.
Steele, Ankara'nın bu tavır değişikliğinde Washington'un baskısının ve Kuzey Irak'taki PKK kamplarına düzenlenen sınır ötesi operasyonlara göz yummasının payı olabileceğini iddia etmiş.
Arabuluculuk konusunda en önemli aktörün Arap Birliği olabileceğini söyleyen Steele yazısını şöyle sonlandırmış:
"Birlik bağımsız Araplardan oluşan bir komisyon kurarak, Suriye'deki gerilimin taraflarıyla konuşabilir ve Lübnan'daki iç savaşı sonlandıran 1989 Taif görüşmeleri benzeri bir çözüme ön ayak olabilir.
Ancak her şeyden önce Arap Birliği'nin Amerika, İsrail ve Suudilerin körüklediği İran karşıtı histeriyi reddetmesi gerekiyor.
Hem de acilen, çünkü bir iç savaşın vahşetine tanıklık etmeye çok çok yakınız. "
Fisk: Türkiye'nin öfkesi ciddiye alınmalı
Independent gazetesinde, orta doğu muhabiri Robert Fisk tarafından kaleme alınmış makalede Suriye'de yaşananların Türkiye'de bulduğu yankı ele alınmış.
Şam'daki elçiliklere yapılan saldırı ardından Ankara'nın öfkesinin iyice arttığını söyleyen Fisk, bu konuda Cumhurbaşkanı Gül'ün "bir daha böyle bir şey yaşanırsa tepkimiz çok farklı olur" demecinin ciddiye alınması gerektiğini belirtmiş.
Fisk, Mavi Marmara olayı ardından İsrail'le diplomatik ilişkilerin kopma noktasına gelmesini hatırlatmış ve "kendine güvenini kazanmış Türkiye, Arap uyanışının liderliğini yapıyor ve Türk bayrağı bir kez daha Arap dünyasında saygıyla dalgalanıyor" demiş.
Yazar, Ankara'nın Suriye dışişleri bakanı tarafından yapılan özürle yetinmeyerek, Mavi Marmara olayı ardından İsrail'den talep edildiği gibi resmi bir özür beklediğini söylemiş.
Türkiye’de Suriye'ye petrol ve elektrik akışının durdurulmasının bile konuşulduğunu aktaran Fisk, "peki Suriye hükümetinin jenaratörleri yok mu?" diye sormuş.
Ankara'nın Suriye'den altmış kadar diplomat ve ailelerini geri çağırdığına ancak buna rağmen konsoloslukların halen hizmet verdiğine dikkat çekmiş.
Türkiye'deki muhalefetin Erdoğan'ı mezhep farkı sebebiyle Esad'a karşı olmakla suçladığını, hükümetin bu konudaki yanıtının "peki Şam’la aramız iyiyken mezhep farkı yok muydu" sorusuyla cevapladığını bildiren Fisk, bu cevapta haklılık pay olsa da tatmin edici olmadığını savunmuş, Türkiye'nin nüfusunun büyük kesiminin Sünni olduğunu vurgulamış.
Fisk yazısında Frans dışişleri bakanı Juppe ile Davutoğlu'nun esas gündem maddelerinin Suriyeli muhalifleri bütünleştirmek olacağını iddia etmiş.
Robert Fisk yazısında, Arap Birliği'nin Suriye'ye yollamayı planladığı bağımsız gözlemcilerin Şam tarafından kabul edilmesi ihtimalinin güçlü olduğunu söylemiş.
Ancak yazısını şu sorularla bitirmiş:
Şam gerçekten beş yüz gözlemciye müsaade edecek mi?
Bu gözlemciler ne derece serbest bırakılacaklar?
Ve en önemlisi Suriyeli muhaliflerle görüşüp, silahlı ve gizemli militanların kim olduklarını öğrenebilecekler mi?
"Esad'ın gidişi zaman alacak"
Robert Fisk gibi Esad rejiminin devrilmesinin uzun zaman alacağı görüşünde olan bir diğer isim ise Times gazetesinin siyaset editörü Roger Boyes.
Batılı ülkelerin Suriye'de yaşanabilecek dağılmanın orta doğu dengelerini alt üst edebileceği endişesiyle Libya'dakinin aksine müdahaleden kaçındıklarını yazan Boyes ayrıca Suriye'de yaşananlardan doğrunda etkilenecek tek NATO üyesinin Türkiye olduğunu söylemiş.
Boyes yazısını söyle bitirmiş:
Tüm bu faktörlerin etkisiyle Batılı liderlerine hâkim olan endişe, Esad'ın koltuğunda geçireceği süreyi uzatıyor.
Çünkü bir diktatörün devrilmesi bir şeydir, İsrail ve Nato'ya sınırları olan bir ülkenin infilak etmesi ise başka bir şey.
"Dönerci Cinayetleri"
Haftalık yayımlanan Economist dergisinin Avrupa sayfalarında yer alan bir haber Almanya'da yaşanan "dönerci cinayetlerine" dair.
2000 ile 2006 yıllarından arasında sekizi Türkiye kökenli dokuz kişinin öldürülmesinden sorumlu olan Nasyonal Sosyalist Yeraltı isimli aşırı sağcı örgütle ilgili haberde, Alman yetkililerin sağcı örgütleri yeterince önemsemedikleri iddia edilmiş.
Öldürülen iki Türkiye kökenli kişinin dönerci olarak çalışması sebebiyle "dönerci cinayetleri" olarak adlandırılan olayları yalnızca üç kişiden oluşan örgütün gerçekleştirebilmiş olmasına dikkat çekilmiş.
Örgütün ayrıca 2007 yılında bir polis memurunu öldürdüğü, 2004'te ise Köln'de çoğunluğu Türkiye kökenli kişilerden oluşan 22 kişinin yaralandığı bombalama olayını üstlendiği belirtilmiş.
Economist'in haberinde konuyla ilgili olarak, Almanya'daki aşırı sağ örgütler konusunda uzman Hajo Funke'nin görüşlerine de yer verilmiş.
Funke'ye göre Almanya geneline 25,000 kişi aşırı sağ örgütlere üye ve bunların 9,500'ü şiddet eğilimli militanlar.
Funke'ye 1990'da doğu ve batı Almanya’nın birleşmesi ardından doğu ekonomisinin çökmesi ve ailelilerin dağılması, ülkedeki aşırı sağ örgütleri güçlendirdi.
Uzman bu tarihten beri yüzden fazla cinayetin aşırı sağcı örgütlerce işlendiğini söylüyor.
Funke buna rağmen Alman polisinin daha az kayba sebep olmuş İslamcı teröristlerin üzerine daha fazla gittiklerini belirtiyor.