18 kalemde dokunulmazlık var
Abone olVekilleri hedef gösterenlere Kuzu'dan cevap var
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu: Dokunulmazlığı, lojmanı
olmayan kıt kanaat geçinen, muhtaç bir vekil grubu isteniyor!. Kuzu
Bugün gazetesinden İrem Barutçu'ya konuştu.
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu'yu randevu almak
için aradığımda, "Hocam Ankara'da siyaset yoğun ama bize de en az
bir saat ayırmanız şart" demiştim... Hoca ‘Kayserili’ hazır
cevaplığı içinde, "Öğrencimsin, ama halen konuşmayı ne kadar
sevdiğimi öğrenememişsin! Sen hele bir gel!" deyip kahkahayı
patlatmıştı. Nitekim Burhan Hoca ile sohbet hayli uzun sürdü.
Röportaj çerçevesinde, Danıştay'ın, bir öğretmenin okul yolunda
taktığı başörtüsü nedeniyle müdürlüğe terfi olamayacağı yolundaki
kararından başlayarak, ‘Başkanlık Sistemi’ tartışmalarına dek pek
çok noktaya değinildi; Burhan Hoca, sorularımıza dobra dobra cevap
verdi. İşte önce bu röportajdan bazı iddialı cümleler:
- Danıştay'ın son kararı idareyi bağlar. Ama vicdanları bağlamaz.
Anadolu'da derler ya, “Et kokmasın diye tuz atarsın, tuz kokarsa ne
yaparsın?” İşte bu gidiş, tuzu kokutur.
- Ecevit'in başbakanlığı döneminde, hükümetin gönderdiği
kararnamelerin % 2'sini geri çeviren Cumhurbaşkanı Sezer, bu
hükümetin kararnamelerinin % 24'ünü geri çeviriyor. Bunu çözmek
için, Türkiye'nin hemen ‘Parlamenter rejim’den çıkması lâzım.
- Ben, ‘Başkanlık Sistemi’ diyorum. Ama eğer, "Türkiye'de Başkanlık
sistemi için erken" deniliyorsa, ‘Yarı Başkanlık Sistemi’ ile bir
geçiş dönemi yaşanabilir.
- ‘Parlamenter model’de, Turhan Çömez'inki gibi çıkışlar olabilir.
Ama bu çıkışların çokluğu sistemi çalışmaz hale getirir. Halbuki
geç ‘Başkanlık sistemi’ne, akşama kadar Çömez gibi binlerce kişi
konuşsun!..
- Dokunulmazlık tartışmaları, Maliye Bakanı Unakıtan'a ilişkin
iddialarla birlikte yine gündemimizde... 'Kürsü dokunulmazlığı'
konusunda hepimiz hemfikiriz. Peki diğer suçlar söz konusu
olduğunda, dokunulmazlık olmalı mı?
Dokunulmazlık deyince, iki boyutu var: Biri kürsü dokunulmazlığı.
Diyelim ki, adam kürsüye çıkıyor ve istediği gibi konuşup oyunu
kullanıyor. Anayasa diyor ki: “Vekil, sözlerinden ve kullandığı
oydan dolayı, vekillikten sonra hiçbir şekilde sorguya çekilemez ve
yargılanamaz." Fakat Refah Partisi'nin kapatılmasında, Meclis'te
yapılan konuşmalar kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesi, Fazilet
Partisi'ni kapatırken de, kürsü konuşmalarını aleyhte
kullanmıştır...
- İkinci boyuta gelirsek?
Evet, ikinci boyutu, suç işleyen bir milletvekilinin hakkında ne
yapılacağı meselesidir. Suç işleyen milletvekilini, dünyadaki diğer
ülkeler bir prosedüre tâbi tutmuş. Bu prosedüre göre, diyor ki:
"Vekil, dokunulmazlık kaldırılırsa yargılansın; kaldırılmazsa,
dönemin sonunda yargılansın." Yapılan da budur!.. Peki bu bir tek
bizde mi var? Türkiye'de olan dokunulmazlık kurumunun aynısı
İtalya'da, Yunanistan'da, İspanya'da, ÇEK Cumhuriyeti'nde ve
Danimarka'da da var.
- Dokunulmazlık gerekli midir?
Bir milletvekili görevini yaparken, her türlü baskıdan uzak olarak,
aldığı 'milli irade' gibi kutsal bir görevi yerine
getirebilmelidir. Yoksa, burası suç işleyen vekillerin sığınak yeri
değil!.. Ama Türkiye'de dokunulmazlık konusu dürüst anlatılamıyor.
Sanılıyor ki, bu bizim şahsımıza verilmiştir. Halbuki bunun bizim
şahsımızla ilgisi yok. Dokunulmazlık, yaptığımız göreve
verilmiş.
- Kaldırırsak ne olur?
Kaldırdığımız zaman, samimi söylüyorum, Türkiye'de yasama organı
çok ciddi şekilde sıkıntıya girer, çalışmaları kilitlenir. Bunu,
benim gibi hiçbir davası olmayan, arkasında tertemiz bir geçmişi
olan bir vekil söylüyorsa, bir anlamı olmalı!.. 30 dosyası olan
vekiller de var burada! Bunu söylüyorsam, bir bilim adamı olduğum
ve yasamayı korumak istediğim için söylüyorum. Ben dahil, pek çok
vekile verdiğimiz beyanatlardan dolayı onlarca dava açılır!
- Dokunulmazlık konusunda toplumdaki hassasiyeti neye
bağlıyorsunuz?
Dokunulmazlık yanlış anlatıldı. Burada yapılan, yargılamanın bu
dönem için ertelenmesidir. Vekil, seçilemezse, yeni dönemde
yargılanıyor. Dokunulmazlığı kaldırılırsa, zaten yine yargılanıyor.
Suçtan kurtulma diye bir şey yok! Ama vatandaş bunu, 'suçtan
kurtulma' olarak algılıyor. Şimdi soruyorum: Geçen dönemden 500
milletvekili dışarıda. Bu 500 vekil içinden, bana, ihale takibi
gibi suçlardan mahkûm olmuş vekil göster!..
- "Toplumun hassas olduğu ihale takibi gibi suçlardan hüküm
giyen vekil yok" diyorsunuz, öyle mi?
Diyorum ki, bu 500 vekilden kaçı yolsuzluk, ihale takibi gibi
toplumun hassas olduğu suçlardan dolayı mahkûm oldu da, şu anda
yatıyor!.. Demek ki bu iddialar doğru değil. Bakın, şu anda benim
de başkanı olduğum Karma Komisyon'da 208 dosya var. Bu 208 dosyanın
50-52'si seçim suçudur. Örneğin milletvekili kalabalığı görmüş,
hızını alamamış ve güneş battıktan sonra konuşmuş... Elli küsur
dosya, milletvekilinin imzasını geç atması gibi 'ihmal' olarak
değerlendirilebilecek türden suçlar... Geriye kalanlar içerisinde
ise, yaralama ya da trafik kazası ile öldürme gibi suçlar var.
Kasten adam öldürme yok. Hırsızlık yok. Irza geçme yok. "Ne var?"
derseniz, adam notermiş, avukatmış da meslekle alakalı bazı ufak
tefek suçlar doğmuş. Bir de 10-15 vekilin ihale yolsuzluğu, fesat
karıştırma gibi dosyaları var. Bunlar da belediye başkanlığı yapmış
kişilerle ilgili... O da normal!.. Bir belediye başkanının hakkında
bu tür suçlamalar olabilir. Suçlamanın olması, bunu yaptığı
anlamına gelmez. Kaldı ki, bunların aynı çerçevede yargılanan
ortakları beraat etmiş! Mahkeme, "Suç oluşmamıştır" demiş. Bu
demektir ki, yargılansa o da beraat edecek. Meselâ Sayın Gül ve
Sayın Aksu ile ilgili dosyalar böyledir!.. Yine Genel Başkan ile
ilgili (‘Kayıp trilyon’ davasına ilişkin) bu nitelikte biriki dosya
vardır. Hep beraatle bitmiş... Dolayısıyla, gitseler, suçun
oluşmadığı sonucuna ulaşılacak. Ancak muhalefet partileri, bu
arkadaşlarımız suçluymuşçasına bunu her gün kullanıyorlar! Ayrıca,
Meclis'e günde ortalama 17 bin insan geliyor. Bu 17 bin insanın
içerisinde, tek bir tane gelip de "Yahu sayın başkanım bu
dokunulmazlık ne olacak? Bunu niçin kaldırmıyorsunuz?" diye
sormamıştır. Vatandaşın derdi, ekmek, aş, iş...
- Öyleyse, "Dokunulmazlık kalkacak" sözü niçin
verildi?
Söz ayrı bir konu!.. Toplumun gündeminde böyle bir şey yok. "Bu
verildi" derken de, zaman belirtilmedi. Üstelik, Başbakanımız da
bunu gittiği yerlerde söylüyor ve diyor ki, “Dokunulmazlık sadece
bizim için yok.” Türkiye'de, 18 kalemde dokunulmazlık var! Bugün
devlet memuru olup da dokunulmazlığı olmayan bir Allah'ın kulu yok.
Yargı mensuplarının, askeri kanadın, hakim sınıfının, noter
sınıfının, diplomat sınıfının, avukat sınıfının, üniversitelerin...
Aklınıza ne geliyorsa! Hiç kimse bunları dillendirmiyor. Üstelik,
onların dokunulmazlığı daha da garip. Hakkındaki suçlamayı kendi
içinde bir üst kurul inceliyor ve "Yargılanmaya mahal yoktur"
dediği anda dosya kapanıyor. Oh ne güzel, tertemiz çıkıyorsunuz!
Bizimki öyle değil ki!.. Bizimki bir geciktirme... Bunun altını bin
kez çiziyorum. Bizim dışımızda kimsenin dokunulmazlığının olmadığı
külliyen yalandır. Koca bir yalandır. Dağ gibi bir yalandır. 18
kalem kesimin dokunulmazlığı vardır.
- Peki dokunulmazlığın kaldırılmasına karşı
mısınız?
Evet.. Burhan Kuzu olarak karşıyım. Türkiye'ye dokunulmazlık
lâzımdır. Türkiye'de demokrasi kökleşmedikçe dokunulmazlık bu
memlekete lâzımdır. Dosyası olmayan, tertemiz bir milletvekiliyim
ve bunu millet için istiyorum! Çünkü Türkiye'de siyasetin nereye
gittiğini görüyorum. Türkiye'de ne amaçlanıyor biliyor musunuz?
Dokunulmazlığı olmayan, lojmanları bulunmayan, kıt kanaat geçinen,
muhtaç bir vekil grubu isteniyor. Kim istiyor?.. Güç odakları...
Böylece, telefon ettiği zaman, korkumdan "Buyur, emret!"
diyeceğim!..
- Kim bu güç odakları hocam?
Basındır... Aklına ne gelirse...
- Siz de mi basını hedef gösteriyorsunuz
hocam!
Hayır... Basının bir kısmıdır. Para babalarıdır... Holdinglerdir...
Askeri ve sivil bürokrasidir... Aklına hangi güç geliyorsa
odur...
Bu Başbakan'a yumurta atılmaz
- Yumurta atanların 6-13 yıl istemiyle yargılanması sizce
normal mi?
Bu dava açıldı diye, 6 yıl yatacaklar gibi bir şey yok. Tabiî
Avrupa'da bunun alışılmış bir hali var. Orada yumurta pek sık
atılır. Bizim burada ise, yumurta atılması pek yaygın değildir.
Tamam, bağırır çağırır da, böyle yumurta atmaz. Diyelim ki o
yumurtalar hakikaten isabet etseydi, o zaman kuş gribi de vardı
Türkiye'de!.. Allah korusun!.. Başbakan, bakanlara böyle bir şey
olsaydı, insanı çok üzen bir tablo ortaya çıkabilirdi!..
- Şaka yapıyorsunuz! (Kahkahalar)
Tabiî ki Başbakan, "Bu davayı açın" dememiştir. Nihayet, savcılığın
takdir hakkıdır. Bu davadan, çok ciddi bir sonuç çıkacağını
zannetmiyorum.
- Çıkmasa bile, düşünce özgürlüğü açısından, bu uygulama
Türkiye'ye yakışıyor mu?
Düşünce özgürlüğü açısından her zaman savunur ve bu kişileri de bu
çerçevede görmeye çalışırım da, diyelim ki bu yumurtalar kaynamış
olsaydı daha da tehlikeli olmaz mıydı! Taş gibi gelir, biliyorsun.
Meselâ kar topu atmak var, bir de kartopunu akşamdan hazırlayıp,
soğukta bekletip, taş gibi atmak var!.. İkisi de kartopudur ama
biri değse de bir şey olmaz... Diğeri değdiğinde taştan beter
olur...
- Sonuç olarak?
Yumurtalara acırım ama, bu eylemlerin dozu kaçmamak kaydıyla tolere
edilmesinden yanayım. Tabiî Başbakanım’a bunun atılmasını çok hoş
karşılamam... Gerçekten gece-gündüz yerinde duramayan bir Başbakan
var bu ülkede!.. Bu Başbakan'a yumurta falan atmamak lâzım.
Çocukluk hayatım çilelerle doludur
- Hep siyaset konuşmak olmaz! Biraz da Burhan Kuzu'yu
konuşalım... Burhan Kuzu nereden koşuyor?
Çocukluk hayatım çilelerle doludur. Dokuz kardeş, tarımda çalışan
bir aile. Tarım dediğim de, dağın başında verimi düşük ufak tefek
tarlalar. Öküzlerle, çok çift sürdüm... Arkamda çok leylek
dolaştı... Okulun kapandığı gün tarlaya koşardık. İlkokul öyle
geçti... Bulunduğum yerde ortaokul yoktu, ortaokulu Develi'de
okudum. Develi'de bir ev tuttuk ama yemeğimi yapıyor, çamaşırımı
kendim yakıyorum. O günden bu yana şahane yemek yaparım.
- Başarılı bir öğrenci miydiniz?
Çok!.. Ortaokul ve lisede okul birincisi oldum. Üstelik koşullar,
şimdiki gibi de değil! Köyde elektrik yoktu. İlçede vardı ama gece
24.00'de sönerdi. Kışlar ağır geçer... Cam buz tutar, koca kış hiç
açılmaz. Ben ve arkamdan okumak için Develi’ye gelen kardeşlerim,
soba bulsak odun, odun bulsak soba bulamazdık. Neyse ki haftanın
bir-iki günü alt kattaki hanımlar yufka yapardı. O fırının
yakıldığı günler, ısınır ve rahat ederdik. Hatta, "Isınan hava
yükselir diye bir kural var" deyip tabanı delmeye karar vermiştim.
Ne de olsa toprak ev... Deldim ve deliğe bir kiremit yerleştirdim.
Hanımların ekmek yaptığı gün o kiremidi kaldırıyor ve
ısınıyorduk...
Öğrencim beni kuzu gibi meletti!
- Kayseri'nin Develi İlçesi'ne bağlı Şıhlı kasabasında
doğup büyüyen ve öğrenimini zor koşullar altında tamamlayan o çocuk
Türkiye'nin birkaç anayasa profesöründen biri olarak karşımıza
çıktı. Öğrencilerinize Tarkan'ın "Kuzu kuzu" şarkısını çalacak
kadar kendinizle barışık olduğunuz gerçek midir?
Yok...(Kahkahalar) Ama Hukuk Fakültesi'nde ilginç bir olay oldu.
Sınıf çok kalabalık ve ön tarafta kız öğrenciler oturuyor ve not
tutuyorlar. Bir ara güldüler. "Neden gülüyorsunuz?" diye sordum.
Söylemediler. "Hocam, ya kızarsan!" dediler. "Yahu ben öğrenciye
kızmam, söyle" dedim. Anlattı... "Hocam, ben biraz dalmışım...
Anlattığınız bir bölümü kaçırdım. Yanımdaki arkadaşıma, 'Kuzu ne
dedi?' dedim. O da dedi ki, 'Mee..' dedi." Güldük tabiî...
Anlayacağın meletmiş bizi!..
Kaynak: