17 Ocak 2011 Basın Özeti
Abone ol‘Tunus’ta İslamcılar nerede?’, Robert Fisk: Tunus ile ilgili acımasız gerçek, BRIC grubuna Türkiye de girecek, ‘Prens Charles’ı oğulları korudu’.
Tunus'ta yaklaşık bir ay önce başlayan ve Devlet Başkanı Bin
Ali'nin ülkeden kaçmasıyla sonuçlanan olaylar, tüm gazetelerde
geniş yer buluyor.
Guardian gazetesi Orta Doğu editörü Ian Black, Tunus'taki gösterilerin Kuzey Afrika'da yeni dalgalanmalara yol açtığını, Cezayir'de bir kişinin, Tunus'taki olayları başlatan şekilde kendisini ateşe vererek hayatını kaybettiğini yazdı.
Tunus'ta geçen ay üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed Bouazizi, zabıtanın müdahalesinden sonra kendini yakmış, bu olaya tepkilerin büyümesi ülkede mevcut ortamı doğurmuştu.
Geçen hafta da bu kez Cezayir'de iş ve kalacak yer bulamayan Muhsin Buterfif, kendini ateşe verdi, ardından şiddet olayları yaşandı.
Cezayir'de bazı kasaba ve kentlerde son haftalarda işsizlik ve
gıda fiyatlarındaki ani artış nedeniyle protesto gösterileri
düzenleniyor.
Şimdiye dek yaşanan gerginliklerde iki kişi öldü.
Bölge uzmanlarına göre Tunus’ta şimdi asıl olarak, “Devlet Başkanı Bin Ali'nin ayrılmasıyla, bölünmüş haldeki muhalefet partilerini iktidara taşıyacak, gerçek bir rejim değişikliği izleyecek mi? " sorusuna yanıt aranıyor.
Mısır, Ürdün, Cezayir ve Fas ise sosyal, politik ve ekonomik koşullar farklılık gösterse de işsizlik oranları, yolsuzluk vakaları ve umutsuzluk nedeniyle ciddi protestoların yaşanmasına kesin gözüyle bakılan ülkelerin başında geliyor.
Arap muhalefeti ise Bin Ali'nin düşüşünü olumlu karşılamaya devam ediyor. Beyrut gazetesi el Akbar haberi "Tunuslulardan Araplara hediye: bir diktatörün sonu" başlığıyla verirken, Lübnan'da Hizbullah Arap liderleri, Tunus'taki protestolardan ders almaya çağırdı.
Filistin'de Hamas hareketi ise El Fetih liderlerini yolsuzlukla suçlayarak, Bin Ali'yle benzer bir kaderi paylaşabilecekleri" yolunda uyardı.
‘Tunus’ta İslamcılar nerede?’
Financial Times gazetesi ise Batı'daki İslamcılar dönecek kaygısına dikkat çekiyor. Roula Khalaf, "İslamcılar nerede?" diye soruyor.
“Tunus'taki isyan, sadece bir Arap otokratı defetmekte kaydettiği sürat değil, İslamcı muhalefetin yokluğu açısından da bir hayli şaşırtıcı.
“Mevcut rejimlerin tek muhalifi olarak İslamcıların görüldüğü bölgede, bugüne dek bir değişim olacaksa bunu hep onların yöneteceği düşünülegelmişti.
“Bir ay süren gösterilerde Allahüekber sesleri duyulsa da ayaklanmanın ardında bir İslamcı parti yoktu.
“Siyasi sistem demokratikleşirse Batı başkentlerinde hangi İslamcıların ne zaman ve hangi boyutlarda dönüş yapacakları da kaygıyla takip edilecek.”
İslamcılara sıfır tolerans politikası
Bin Ali'nin 1990'lı yıllarda dağıttığı İslamcı Nahda - Devrim partisinin Londra'da sürgündeki 69 yaşındaki lideri Raşid Gannuşi, ülkeye dönüş hazırlığı yaptığını duyurdu.
Ancak Tunus siyasetini yakından takip eden bir gözlemci "İslamcılık, 15 yıl önce bildiğimiz Nahda değil, artık. Daha genç ve daha radikalleşmiş insanlar var." yorumunu yaptı.
Bin Ali, ülkede Fransa'dan bağımsızlığın mimarı olarak görülen Habib Burgiba'yı 23 yıl önce kansız darbeyle devirerek iktidara gelmişti.
Başta Nahda ile ilişkili bağımsız adayların seçimlere katılmasına izin veren Bin Ali, daha sonra İslamcıları rejime karşı darbe planları yapmakla suçlamış ve İslamcı partilere karşı diğer Arap ülkelerindekinden farklı olarak "sıfır tolerans" politikası benimsemişti.
Doksanlı yıllar bir çok İslamcı liderin sürgüne gönderilmesiyle sonuçlandı. Ilımlı İslamcılar gözden kaybolurken, Bin Ali bu kez İslam'ın daha sert bir kesimi olan Selefilerle karşılaştı.
2002'de bir sinagog yönelik saldırının ardından Selefi cihad yanlılarının olduğu iddia edildi. Selefiler, 2007'de de başkentte güvenlik güçleriyle çıkan çatışmaların ardında olmakla suçlandı.
Tunus ile ilgili acımasız gerçek
Independent gazetesi ise deneyimli Orta Doğu yazarı Robert Fisk'in "Tunus ilgili acımasız gerçek" başlıklı makalesini manşete çekmiş.
"Tunus'ta kan ve gözyaşı aksa da demokrasi yok..." diyen Fisk'e göre kanlı siyasi çalkantılar, ülkede demokrasinin doğacağı anlamına gelmiyor.
Şöyle devam ediyor Fisk:
Evet, Tunus'a demokrasi gelsin isteriz. Ama fazlasını değil. Doksanlı yılların başında Cezayir'e demokrasi gelmesini ne kadar çok istedik, hatırlayın.
Sonra seçimlerin ikinci turunu İslamcılar kazanabilecek gibi olunca ordunun desteğini arkasına almış bir hükümetin seçimleri askıya almasına destek verdik. O hükümet, İslamcıları ezip geçti, 150 bin kişinin hayatını kaybedeceği bir iç savaşı ateşledi.
Arap liderlerin görevi ise her zaman olduğu gibi halklarını idare etmek, kontrol altında tutmak, Batı'yı sevmek İran'dan nefret etmek olacaktır.
Bin Ali'nin kaçmasıyla daha uysal bir diktatör arayışının da başladığı söyleyen Robert Fisk'e göre Tunus'ta dün olduğu gibi- " istikrar" sağlanana kadar" çatışmalar, adam vurmalar da sürecek.
Ancak Fisk, Arap diktatörler döneminin de henüz sona ermediği görüşünün altını çiziyor.
BRIC grubuna Türkiye de girecek
Financial Times gazetesinde yer alan bir habere göre kalkınmakta olan ülkeleri tanımlayan BRIC grubu içinde yakında Türkiye'nin de adı geçecek. Kalkınmakta olan ekonomileri nedeniyle Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'i tarif etmek için BRIC ifadesini ilk kez kullanan kişi olan Jim O'Neill, bu ülkelerin ve "büyüyen pazar" ifadesinin artık yeniden tanımlanması gerektiğini söyledi.
Goldman Sachs Varlık Yönetimi Başkanı Jim O'Neill, Meksika, Güney Kore, Türkiye ve Endonezya'yı da "büyüyen pazarlar" diye nitelendirdiği Bric grubuna dahil etmeyi planlıyor.
O'Neill bu yeni yaklaşımı bu ay içinde müşterilerine açıklayacaklarını belirtti.
O'Neill, Financial Times'a yaptığı açıklamada, "Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'i kalkınmakta olan dört ülke diye görmek, yararsız" diye konuştu.
Dört ay öncesine dek Goldman'ın baş ekonomisti olan O'Neill, "büyüyen pazar" ifadesinin ülkeleri çok büyük bir yelpazede ekonomik beklentilerle kuşattığı yorumunu yaptı.
BRIC ifadesi, sıklıkla pazarlama taktiği olarak görülse de dokuz yıldır bilinen bu terim, bir çok hükümet zirvesi, yatırım fonları ve çeşitli iş stratejilerinin oluşmasını getirdi, çok sayıda ülke, bu gruba dahil olmaya da istekli.
‘Prens Charles’ı oğulları korudu’
Guardian gazetesi haftasonundan bu yana eski başbakan Tony Blair'in basın danışmanı Alistair Campbell'in anılarından bölümler yayınlıyor.
Campbell'ın anıları, Prenses Diana'nın ölümünden sonra yaşananlara ilişkin en ayrıntılı yorumları içeriyor.
Buna göre Prens Charles'ın halkın saldırısına uğrayabileceği yolundaki kaygılar yüzünden, cenaze alayında kendisine oğulları Prens William ve Harry'nin eşlik etmesi kararlaştırıldı.
Campbell'ın aktardığına göre Prens William, annesine yönelik insafsız basın tacizi nedeniyle medyadan nefret ediyordu.
Yapılan cenaze hazırlıkların da anneleri için olmadığına, medyayı tatmin etme amacı güttüğüne inanıyordu.
Tony Blair, Diana'nın ölümü karşısındaki hissiz tutumlarından dolayı eleştirilen Kraliyet Ailesi'ne halkın tepkili olduğu bir ortamda, Kraliçe'ye hassas yanlarını göstermesini tavsiye etti.