Bugün 17 Ağustos 1999 depreminin 18.yıldönümü. 18 yılın ardından herkesin kafasında aynı soru var 'İstanbul depreme hazır mı?' Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 'ne bağlı 5 oda tarafından hazırlanan deprem raporu korkutuyor. Bu rapora göre İstanbul büyük bir depreme hazırlıklı değil ve olası herhangi bir İstanbul depreminde 625 bin insanın hayatını kaybedebilir. Elektrik Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası ve Makine Mühendisleri Odası “İstanbul Depreme Hazır mı?" başlıklı raporu açıkladı. Beyoğlu'nda bulunan TMMOB Makine Mühendisleri Odası'nda düzenlenen toplantıda deprem raporunu TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Cevahir Efe Akçelik açıkladı. Akçelik hazırlanan rapordan detaylar vererek, “Bizlerin İstanbul için tasarladığı en kötü senaryo 1509 yılında yaşanan 7.7 büyüklüğündeki depremin tekrar olması. O dönemde İstanbul ve Galata'daki nüfus 160 bin kişi, 35 bin hane olarak ifade edildiği düşünüldüğünde bu depremde binde otuzluk bir ölüm oranı olmuş. Günümüze vurursak, İstanbul'daki nüfusun yaklaşık 20 milyon kişi olduğunu düşünürsek bu oranın aynı şekilde hasara vereceğini tespit edersek, en az 625 bin insanın hayatını kaybedeceğini öngörmekteyiz" dedi. MEVCUT YAPILARIN YÜZDE 50'Sİ KAÇAK Akçelik, “İstanbul nüfusunun büyük bir kısmının birinci derecede deprem bölgesinde yaşamakta. Mevcut yapı stokunun yüzde 50'si kaçak, yüzde 40'ı deprem ömrünü tamamlamış, yüzde 27'sinin deprem riskine bağlı olarak acilen yıkılması gerekmekte ve bu binaların sadece yüzde 35'inde DASK var. Nüfusunun büyük bir kısmının birinci derece, diğer kısmının da ikinci dereceden deprem bölgesinde olmasına karşı, yapı stoku, zeminin jeolojik koşulları, denize kıyı olması, deniz dolgu alanları, mühendislik hizmeti almadan üretilen binlerce yapının varlığı, kaçak yapılaşmanın kentin ayırt edici özelliği olması, ulaşım yapılarının, barajların, tarihi eserlerin depremde nasıl bir tepki vereceğinin belirsizliği, kentsel dönüşüm projelerindeki belirsizlikler, şu taşkınlarında bile ortaya çıkan altyapı sorunları, dere yataklarını bile yerleşime açan imar uygulamaları, afet sonrası çalışmaların taşıdığı soru işaretleri, deprem bilincinin maalesef İstanbul'da yeterince oturtulmamış olması İstanbul'un tahmin edilenden daha yıkıcı bir etki alanı altında olacağının göstergesi" dedi. RAPORDA DİKKAT ÇEKEN İFADELER Raporda deprem sonrası toplanma alanları ile ilgili şu ifadelere yer verildi: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Doğal Afet Komisyonu, 2016 Aralık ayında hazırladığı rapora göre 470 deprem toplanma alanı 77 'ye düşmüştür. Bir diğer sorun da bu alanlara kişilerin nasıl transfer edileceğidir' PLANSIZLIK CAN ALACAK Acil ulaşım yolları konusunda da tespitlerin yer aldığı raporda şunlar kaydedildi: “Olası bir afet durumunda, çöken binalara bağlı olarak yol kapanmaları, binalara gelecek olası zarar hesaplarına dayandırılarak önlem almak gerekir. Afet sonrası binaların yıkılması sonucunda, araçların içinden geçebileceği en dar bir geçişin genişliği 3 metre olarak varsayılmaktadır. Yol kenarında bir binanın yıkılması halinde bile araç trafiğinin geçebilmesi için minimum 3 metrelik yol genişliğini sağlamak amacıyla en azından 11 ila 12 metrelik yol genişliğinin temin edilmesi gerektiğidir. Deprem toplanma alanları ile acil ulaşım yollarının akıbeti, deprem sonrası tam bir felaketle karşı karşıya kalacağımızı göstermektedir. İlgili bürokratik temsilcilerin sözlü ifadelerine göre günümüzde sayıları 70'lerle ifade edilen toplanma alanlarına olmayan acil durum yollarıyla nasıl ulaşılacağıdır. MARMARA'DA TSUNAMİ MÜMKÜN Tsunamiye dikkat çekilerek, toplanma alanlarının denizden uzak olması gerektiğinin vurgusu yapılarak raporda, “Tarihsel kayıtlar ve güncel araştırmalar, Marmara denizinde depremlerle birlikte yıkıcı tsunami dalgalarının da oluşabileceğini göstermektedir. 1509 yılında yaşanan ve küçük kıyamet olarak adlandırılan Büyük İstanbul Depremi sonrası Marmara Denizi'nde meydana gelen tsunami ile yükseklikleri 6 metreyi aşan dev dalgalar İstanbul ve Galata surlarını aşarak şehirde can kayıplarına yol açmıştır... Bu bulgularla bir deprem sonrası kıyı şeritlerinde toplanma eğilimi gösterecek olan yurttaşların tsunami tehlikesine karşı uyarılması ve en azından 1-3 saat gibi belirli bir süre sahil şeridinden uzak kalmaları sağlanmalıdır. Maltepe ve Yenikapı'da olduğu gibi kuvvetli yer hareketi ve tsunami etkisine karşı davranışının yüksek belirsizlikler içeren dolgu alanlarının bu toplanma alanlarına alternatif olarak sunulmuş olması ve daha da önemlisi afet sonrası acil durum eylem planlarından önemli rol oynadıkları düşünülmesi, Marmara'da bir deprem sonrası yaşanması olası bir tsunaminin olası etkileri bakımından önemlidir. Gerek kuvvetli yer hareketi gerekse tsunami yükü altından istikrarsızlaşması muhtemelen olan bu iki dolgu bölgenin, yaşanabilecek doğal afetin boyutunu doğal olmayan nedenlerle çok daha fazla büyütebileceği anlaşılmaktadır" ifadelerine yer verildi. Raporda elektrik, doğalgaz ve ısınma araçlarının yaratacağı tehlikeden bahsedilerek şunlara dikkat çekildi: “Yalnızca bir İstanbul depreminde elektrik, likitgaz, doğalgaz ile ısınma, pişirme araçlarından kaynaklanacak çok sayıda yangın ve patlamanın oluşacağı uzmanlar tarafından belirtilmekte ve birçok yangın ve patlamanın olacağı öngörülmektedir. Doğalgaz tesisatları konusu özellikle İstanbul'da yıllardır kanayan bir yara halini almıştır. Uzun yıllardır süren doğalgaz projelendirme ve tesisat montaj faaliyetleri TMMOB denetimi dışında, yer yer mühendis bile olmayan kişilerce yürütülmektedir. Bu konuda özellikle İGDAŞ ve diğer illerdeki kentsel gaz dağıtım kuruluşları ile EPDK, odalarımızın ısrarla sürdürdüğü denetim ve gözetim için işbirliği tekliflerine duyarlı ve açık olmalıdırlar. Bu gereklilik ve zorunluluklar, depremini bekleyen İstanbul'da ve diğer kentlerde doğalgaz faciası yaşanmaması için uyulması gereken asgari güvenlik kurallarını içermektedir. Deprem bölgelerinde bulunan LPG Depolama ve Dolum Tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk analizlerinin yapılması sağlanmalıdır. Bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi bir zorunluluktur. Bu mesafeler içinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılma finansmanı tesis sahipleri tarafından sağlanmalı, bu alanlar Bakanlar Kurulu Kararı ile “afet bölgesi", “yapı yasaklı alan" ilan edilmelidir. sağlık, su, yağmur suyu, atık su, sıcak su, kızgın su, buhar, kızgın yağ, ısıtma, soğutma, asansör, doğalgaz, LPG, sanayi gazı, yakıt, yangın, acil durum/ışıklandırma, yangın, elektrik, yalıtım, güvenlik, depolama, havuz, iletişim ve ulaştırmaya ilişkin tüm tesisat uygulamaları deprem, acil ve afet durumları açısından incelenmeli ve TMMOB'ye bağlı ilgili Odaların eğitim, belgelendirme, denetim süreçlerine tabi kılınmalıdır"