16 Mart 2011 Basın Özeti
Abone olİngiltere basınında Japonya'daki felaket: Wikileaks'e göre Japonya iki yıl önce uyarılmıştı, krizin küresel toparlanma sürecine olası etkileri ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Guardian'daki makalesi.
Japonya'da geçen Cuma meydana gelen Richter ölçeğine göre 9
büyüklüğündeki deprem ve sonrasında başlayan tsunamiyle ilgili
haberler bugün de tüm gazetelerde manşetlerde.
Daily Telegraph, Fukuşima nükleer santralında
meydana gelen patlamalar ardından ülkede radyasyon korkusunun
yayıldığını aktarıyor.
Gazete özellikle santraldan 250 kilometre uzaklıktaki başkent
Tokyo'da halkın panik içinde beklediğini yazıyor.
Daily Telegraph, santral çevresinde uzun vadede hastalıklara yol
açabilecek seviyeden iki kat fazla radyasyon tespit edildiğini,
santralda bir saat süreyle bu ışınlara maruz kalmanın kanser
riskini yüzde 6 oranında artıracağını vurguluyor.
Bu seviye sigara tirkayikerinin bir yıl içinde aldıkları
radyasyonun tam 40 katına karşılık geliyor. Gazete, hücrelerin
DNA'larını bozan radyasyonun, maruz kalınan doza bağlı olarak
birkaç gün içinde ölümlere yol açabileceğini belirtiyor.
'Japonya iki yıl önce uyarıldı'
Gazete, Wikileaks'in sızdırdığı gizli Amerikan Dışişleri Bakanlığı
belgelerine dayanarak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun iki yıl
önce nükleer santralların depreme dayanamayabileceği konusunda
Japonya'yı uyardığını belirtiyor.
Belgelere göre, kurumdan bir yetkili, Aralık 2008'de hükümete,
nükleer santrallardaki güvenlik standartlarının çağın gerisinde
kaldığı ve şiddetli bir depremde ciddi sorunlar yaşanabileceğini
söyledi.
Japon hükümeti, standartları yükseltme sözü verdi. Gazete, bu
belgenin, 1971'de hizmete giren Fukuşima nükleer santralındaki kriz
konusunda kararlı bir tutum sergileyememekle suçlanan Başbakan
Naoto Kan üzerindeki baskıyı artıracağını belirtiyor.
'Tek seçenek nükleer enerji'
Daily Telegraph başyazısında dünyanın Japonya'daki kriz nedeniyle
nükleer santrallar konusunda krize kapılmaması gerektiğini
savunuyor. Alman hükümetinin alelacele yedi santralı kapatma kararı
aldığını belieten gazete şöyle diyor:
"Bu gereksiz karar büyük ölçüde yeşillerin baskısıyla alındı. Ancak
bu tür haksız kararların ne Japonya'ya ne de dünyanın geri kalanına
bir faydası var. Unutmayalım ki nükleer santrallar, uzun vadeli
temiz enerji için elimizdeki tek gerçekçi seçenek."
'İmalat sanayi zarar görecek'
Financial Times, manşetinde Japonya'daki felakatin
uluslararası piyasaları korkuttuğunu, Nikkei endeksinde son 24
yılın en büyük hisse satışlarının yaşandığına dikkat çekerken,
Times, depremin küresel toparlanma sürecine sekte vurabileceğini
aktarıyor.
Gazeteye göre ekonomi uzmanları, Japonya'nın gayri safi yurtiçi
hasılasının yüzde 3'ünü silip götüren krizden özellikle küresel
düzeyde imalat sektörünün darbe yiyeceğini söylüyor.
Japonya, dünyanın en büyük üreticilerinden ve üretim sektörü için
parça tedarikçilerinden biri. Dünya genelinde elektronik parçaların
yüzde 40'ı yarı iletkenlerin yüzde 19'u ve teknoloji ürünlerinin
yüzde 20 Japonya'da üretiliyor. Çin ithalatının yüzde 13'ünü
Japonya'dan yapıyor. ABD geçen yıl Japonya'dan 124 milyar dolarlık
mal aldı.
Elektrik kesintileri sürer, fabrikalar ve limanlar uzun süre kapalı
kalmaya devam ederse, bellek çiplerinden, silikon devre levhalarına
LCD camlara araba parçalarından gemi sanayiinde kullanılan çeliğe
kadar birçok alanda ürün sıkıntısı başgösterebilir.
'Sıradan bir Türk, bir Arap tarihi değiştirebilir'
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Guardian'daki yazısında Arap dünyasındaki halk
ayaklanmalarını değerlendiriyor ve "Hakarete maruz kaldık ve
aşağılandık. Ama sonunda tarih bize itibarımızı iade ediyor."
diyor:
"Şimdi artık tarihi doğal akışına bırakmanın zamanı. Arap
dünyasındaki devrimleri Doğu Avrupa'da olduğu gibi 1980'lerde
doksanlarda yaşanması gereken gecikmiş süreçler olarak görüyorum.
Gecikti çünkü, bazıları Arap toplumlarının demokrasiye layık
olmadıklarını, statükoyu korumak ve radikal İslamcılığı önlemek
için onların otoriter rejimlere ihtiyacı olduğunu söyledi. Kendi
demokrasileriyle gurur duyan bazı ülkeler ve liderler, Orta Doğu'da
demokrasinin bölgede güvenliğe tehdit oluşturacağında ısrar
ettiler.
"Ama şimdi hep birlikte hayır diyoruz. Sıradan bir Türk, sıradan
bir Arap ve sıradan bir Tunuslu tarihi değiştirebilir. Demokrasinin
iyi birşey olduğuna ve halkın bunu hakettiğine inanıyoruz. Tarihin
doğal akışı budur. Herkes halkın bu iradesine saygılı
olmalı."
'Bölgenin kaderi ortak'
"Toplumların, aşiretlerin, farklı etkin grupların yeniden
birbirleriyle bağ kurması gerektiğini anlayamazsak, tarihsel ivmeyi
kaçıracağız. Bölgenin kaderi ortaktır. "
Davutoğlu yazısında bundan sonraki aşamada yapılması gerekenler
konusunda ise şunları söylüyor:
"Öncelikle insanların hayatlarını kurtaracak, felaketi önleyecek
acil durum planlarımız olmalı. İkincisi hayatı normale
döndürmeliyiz. Üçüncüsü de tsunamiden sonra evlerimizi yeniden
yaptığımız gibi siyasi sistemleri yeniden yapılandırmalı ve tesis
etmeliyiz. Ama bunun için bir vizyona ve özgüvene ihtiyacımız var.
Bu özgüven de şu demek: Bu bölge bizim ve yeniden inşa edecek olan
bizleriz. Bunun için de izlenecek temel ilkelere açıklık
getirmeliyiz. Bölgemizde saygı ve itibar isteyen kitlelere
güvenmeliyiz. Onlarca yıl boyunca hakarete uğradık. Onlarca yıl
aşağılandık. Tahrir meydanındaki gençlerin dile getirdiği gibi
itibarımızı istiyoruz.
"İkinci ilke, değişim ve dönüşümün bir tercih değil bir zorunluluk
olduğunu kabul etmektir. Üçüncüsü bu değişim barışçıl yollarla
gerçekleşmeli. güvenlik ve özgürlük birbirlerinin alternatifi
değildir. İkisine birden ihtiyacımız var. Dördüncü ilke, şefffalık,
hesap verebilirlik, insan hakları, hukukun üstünlüğü son olarak da
bölgemizde ülkelerimizin toprak bütünlüğünün güvence altına
alınmasıdır."
"Oryantalist bir kavram olan Orta Doğu'nun adı şimdiye kadar hep
gerilim, çatışma ve az gelişmişlikle özdeşleşti. Ama bizim bölgemiz
binlerce yıl boyunca, medeniyetin merkezi oldu. Bu medeniyet ve
siyasi kültür mirasımıza ek olarak, bölgemizi küresel çekim
merkezine dönüştürecek ekonomik kaynaklarımız da var. "
'Dünya Libyalı isyancıları çapulcuların kaderine terk etti'
Daily Telegraph, İngiltere ve Fransa'nın Paris'te yapılan G8
zirvesinde Libya üzerinde uçuş yasağı önerisini kabul
ettiremediğini belirterek "Dünya Libyalı isyancıları Kaddafi'nin
intikam peşinde kopan çapulcularının insafına terk etti" diyor.
Gazete, Albay Muammer Kaddafi'ye bağlı güçlerin, isyancıların
elindeki kasabaları birer birer ele geçirdiğini
anımsatıyor.
'Obama lider değil vasat bir takipçi'
Times gazetesi de başyazısında Libya'da isyancılar
için zaman ve umutlar azalırken, Amerikan yönetiminin kaçamak bir
tavır sergilediğini savunuyor. Gazete özetle şöyle diyor:
"Obama Arap baharına inanıyor mu? İnanıyorsa o zaman neden aşırı
ihtiyatlı, yapıcı olmayan bir tarzda davranıyor? Arap özgürlüğü
konusunda söylevler veren Obama, tezat bir şekilde, uçuş yasağı
isteyen Arap Birliği'nin çağrısına liderlik etmeli. Obama ve
Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, dünyaya Libya'da diktatörlüğe
karşı savaşan halkın arkasında olduklarını söylemeli. Obama
başkanlığı kazandığı gün etkileyici bir şekilde insanlığın kadir
olduğu şeylerden söz etmişti. Bir umut ışığı doğmuştu. Ama şimdi
protestocular despotlara karşı ayaklanırken, Obama ne yapacağını
bilmez bir halde dolanıyor. Obama büyük bir lider olmak yerine,
vasat bir takipçi oldu. Bu Obama için bir fırsat ama
kullanamıyor."
'Batı isyancılara silah göndermeli'
Financial Times da Libya'ya müdahale için zamanın geçtiğini
Batı'nın şimdi Kaddafi'yi devirmeye değil kontrol altında tutmaya
odaklandığını yazıyor. Gazete başyazısında Batılı ve diğer
ülkelerin isyancılara silah sağlaması çağrısında bulunuyor:
"Batı'nın şimdiye kadar isyancılara desteği sözlerin ötesine
geçmedi. Uluslararası kamuoyu haklı olarak Kaddafi'nin bunu
kullanabileceği endişesiyle Batı müdahalesine olumlu bakmadı. Ama
Batı bir kenarda oturup yaşananlara seyirci kalmamalı, Kaddafi'yi
sınırlayacak ne yapabiliyorsa yapmalı. Libyanın onurlu bir şekilde
özgürlük yolunda yürümesine izin verilmeli. Ancak uçuş yasağı olsa
bile güç dengesi Kaddafi'nin lehinde. Bunu düzeltmek için destekçi
ülkelerin isyancı liderlerinden gelen çağrıya uyarak onlara silah
sağlaması gerekiyor."
Guardian da ABD'nin uçuş yasağına destek verdiğini ancak
isyancıların yardımın çok geleceğinden endişe ettiğini
aktarıyor.
Financial Times, Orta Doğu'daki halk ayaklanmalarının başlamasından
sonra bölgeden İngiltere'ye yapılan vize başvurularının arttığını
belirtirken, Guardian, Londra'nın burada yatırım yapacak süper
zenginlerin oturma izni almasını kolaylaştıracağını kaydediyor.