15 Temmuz Gazisi Sabri Gündüz kontrollü darbe iddiasına ne dedi?
Abone ol15 Temmuz hain darbe girişiminde köprüdeki darbecilerin hedefi olan Gazi Sabri Gündüz, Gazete Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu.
“G3 ile ateş ettiler. Bacağımı kaybettim. 46 kez
ameliyat oldum. Hiç pişman olmadım. Bir daha olsun, bir daha
yaparım. Yoğun bakımdan çıktım, ailem yanımdaydı, bacağımın kesilme
ihtimali vardı. ‘Bacaksız yaşanır ama vatansız yaşanmaz’ dedim.
Aileme dönüp, ‘Size kavuştuğuma mı sevineyim, şehitlik mertebesinin
elimden kaçıp gittiğine mi üzüleyim bilmiyorum’ dedim. Bazen çok
abarttığımı söylüyorlar ama bu gerçekten böyledir. İnsanın bayrağı
için, vatanı için kanını dökmesi kadar gurur verici bir şey
yok.”
"İktidarda CHP olsaydı ben yine dışarı çıkardım. Ama
onlar şimdi ‘Kontrollü darbe’ diyorlar. Darbe mi acı, muhalefetin
söyledikleri mi daha acı diye sorarsanız inanın muhalefetin
dedikleri daha acı geliyor."
İşte böyle anlatıyor 15 Temmuz günü yaşadıklarını... Sabri Gündüz,
geçen yıl yaşadığımız hain darbe girişiminde Boğaziçi Köprüsü
üzerinde darbecilerin hedefi olan ilk grubun içindeydi. Vuruldu.
Bacağını kaybetti. Tedavisi devam ediyor. Hem o geceyi hem de 1
yılda yaşadıklarını anlattı. Kübra Par sordu, Gazi Gündüz
cevapladı.
Sabri Bey, 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden 1 yıl
geçmesine rağmen tedavileriniz sürüyor. Bu son bir yılda neler
yaşadınız?
Tedavilerim 1 sene kadar daha devam edecek. İlk günden bugüne
toplamda 46 kez ameliyata girdim. Benim için en zorlu süreç bu
kısımdı. Vurulduğumda çok büyük kan kaybıyla hastaneye
kaldırılmıştım. Sınırdan döndüm...
Olayı en başa saralım. 15 Temmuz akşamı nasıl
başlamıştı?
Ayazağa’da oturuyorum. Akşam namazını kılıp yatmıştım. Eşim
komşusunda, arkadaşının doğum günündeydi. Gece 11 gibi eve gelip
beni aceleyle uyandırdı. “Kalk kalk! Bir şey olmuş, televizyonda
acayip şeyler var” dedi. Televizyonu açtım. Her kanal, “Darbe”
diyordu. Algılamakta zorluk çektim. Kardeşimi, arkadaşlarımı,
babamı aradım. Babam “Oğlum, darbe yapıyorlar, bir şey yapmak
lazım” dedi. “Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan haber var mı?”
dedim. “Hayır” dedi. O zaman korktum. Telefonla konuşurken TRT’deki
korsan bildiriye denk geldim. Dinledikçe sinir katsayım yükseldi.
“Sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir” dediği an ellerimi dizlerime
vurdum, “Bismillah” deyip kalktım. “Siz benim nerede, nasıl
yaşayacağıma karar veremezsiniz, hayatıma hükmedemezsiniz” dedim.
Abdest aldım. Çocuğum beşikte uyuyordu, onu uyandırmayayım diye
sarılıp öpemedim. Ciğerlerimden bir parça kopup gitti.
Ölüme gittiğinizin farkında mıydınız?
Belli değildi ama size ilginç bir şey anlatayım. Vurulmadan bir ay
önce, her gün rüyamda vurulduğumu görüyordum. Hatta bir keresinde
gece karanlıkta vurulduğumu da görmüştüm. Eşim kapıda, “Gitme”
dedi. ‘Anam babam sana feda olsun ya Resulullah’ diyen bir ümmetin
evlatları böyle söylemez, hakkını helal et” dedim. Kapıdan
çıktıktan sonra o kadar mutluydum ki hayatımda yaşadığım en büyük
sevinci ve gururu o an yaşıyordum.
Köprüye gitmeye nasıl karar verdiniz?
İlk önce Ayazağa Meydanı’na indim. Özer adında bir arkadaşım vardı,
onu aradım. O da dışarıdaymış. Levent’te bekliyormuş, ne yapacağına
karar vermeye çalışıyormuş. Buluştuk, “Havalimanına gidelim” dedim.
“Havalimanına gidinceye kadar sabah olur” dedi. Çünkü hiçbir
otobüs, vasıta falan yoktu. “Zincirlikuyu’ya yürüyelim, orada karar
veririz” dedik. Yol boyunca eşimle telefonda konuştum. O da evde
televizyonu izleyip bizi yönlendiriyordu. Takside radyodan
Cumhurbaşkanı’mızın açıklamasını duyunca rahatladım, “Bu iş
tutmadı” dedim. Kardeşim, Sütlüce il binasına, babam da
havalimanına gitmiş. O sırada eşim arayıp, “Köprüye gitmeyin, çok
kötü ateş ediyorlarmış; yaralılar varmış” dedi. Kapattıktan sonra,
“Köprüye gidiyoruz” dedim. Köprü girişinde mermi sekmeleri başladı.
Artık ölüm hattına girmiştik. Köprüye girerken ilk selayı
duydum.
Askerlerle aranızda ne kadar mesafe vardı?
60-70 metre vardı. “Yapmayın, etmeyin” dedik, küfürle cevap
verdiler. Tarama süreci başladı. İlk atıştan kurtulunca yolun karşı
tarafından 3 sivilin ön tarafa, askere doğru yaklaştığını gördüm.
Askerlerin içinden rütbeli olan biri karşıya geçti. Siville
arasında 1.5 metre mesafe vardı. “Konuşma lan, şerefsiz” deyip
çocuğu göğsünden vurdu. Diğerlerini de taradılar ama onlar
kurtuldu. Çocuk yere düştü...
Çocuk dediğiniz sivil miydi?
Evet, benim yaşlarımda bir sivildi. Düştüğünü görünce ellerimi
kaldırıp, “Müsaade edin, alayım” dedim. Yaklaşıp aldım. Onu vuran
rütbeli, müthiş artist tavırlarla yürüyüp gitti. Sonra “Atış
serbest, vurun şerefsizleri” emrini verdi. O emri duyunca arkamı
dönüp kafamı kaldırdım. “Bitti” dedim. O an vuruldum. Adım atamayıp
olduğum yere düştüm. Hayatım boyunca duyduğum en müthiş acıydı.
Kurşunların yanımdan geçtiğini, hatta bazılarının düşme seslerini
bile duydum. Silah sesleri bitince ayağa kalktım, ayağıma baktım.
Düz durmuyordu, kırık olduğu çok belliydi. Daha öncesinden
ilkyardım eğitimim vardı. Atardamarın koptuğunu da anladım. Geri
geri sürünmeye, askerden uzaklaşmaya çalıştım. Aracıyla geriye
çıkan bir adam arabasını ileri sürdü. Asker ile arama çekti.
Arkadaşım Özer de iki bacağından ve elinden vuruldu. Kemik kırık
olmadığı için yürüyebiliyordu. Arabaya geçtik. Manevra yapmak
isterken, yağmur yağar da kaportaya yağmur damlası düşer ya, onun
gibi sesler duyduk; arabayı kurşun yağmuruna tuttular. Allah’a çok
şükür, hiçbirimize denk gelmedi. Ama araç bizi hastaneye
götürebilecek durumda değildi. Turnike yapmam gerektiğini
biliyordum ama kemerimi çıkaracak, turnike yapacak gücü kendimde
bulamıyordum. “Adam ölüyor” diye bağırıyorlardı. Orada bir genç
vardı. “Bana bir şey getir, turnike yapmam lazım” dedim. Birinin
elinde bayrak vardı, “Bayrak olur mu abi?” dedi. “Olur” dedim. Daha
sonra yoldan geçen boş bir ambulansa denk gelip onu durdurmuşlar.
Sürekli kelime-i şehadet, salavat getiriyordum. Hastaneye
kaldırıldığımda, gördüğüm o ilk görüntüyü asla unutamıyorum.
Ne görmüştünüz?
Sedye kalmamıştı ve yaralılar yerdeydi. Gece olduğu için nöbetçi
ekip vardı. Birçok kişi yerde can çekişiyordu. Bazı yaralıların
paspasla çekildiğini gördüm. “Hastaneye geldik” dediklerinde,
“Hastaneye geldiysem kurtulurum” diye düşünüyordum. Ama içerideki o
manzarayı görünce, “Bana burada müdahale edilemez” dedim. Çok
kısıtlı bir ekip var.
“Kurtulamayacağım” dediğiniz bir an oldu mu?
Bir doktor hastaları tek tek dolaştı, hayati tehlikesi olmayanları
başka hastanelere gönderdi. Durumları çok ağır olan 3 hastanın
yanından geçtiğini gördüm. Resmen can çekişiyorlardı. O hastalar
için, “Bırakın” dedi. Benim yanıma gelip, “Nesi var?” diye sordu.
Durumu anlattılar. Yüzüme doğru baktı, derin bir nefes aldı, “Acil
ameliyata alın” dedi. O an çok korktum. Benim için de, “Bırakın”
diyebilirdi... Çıktıktan sonra gözlerimi açtığımı hatırlıyorum.
“Baba başardılar mı?” diye sordum. O da, “Başaramadılar” deyince,
“Elhamdülillah” dedim.
‘NAMAZ KILMAYI VE KIZIMI PARKA GÖTÜRMEYİ
ÖZLÜYORUM’
Sonrasında hayatınızda neler değişti?
46 kez ameliyata girdim. G-3 ile ateş ettiler. İki kemiğim kırıldı.
Atardamarım koptu. Ayağım enfeksiyon kaptı. Diz kapağımdan
aşağısının hiçbir fonksiyonu yok. Geçen muayeneye gittiğimde
doktor, “Kesebiliriz” dedi. “Kestirmem” dedim, istemedim. Önümde
daha çok uzun bir süreç var.
46 ameliyat, 1 yıllık süreç...
O gece askerin karşısına çıktığınız için hiç pişmanlık hissettiniz
mi? Hiç pişman olmadım. Bir daha olsun, bir daha yaparım. Yoğun
bakımdan çıktım, ailem yanımdaydı. “Bacaksız yaşanır ama vatansız
yaşanmaz” dedim. Aileme dönüp, “Size kavuştuğuma mı sevineyim,
şehitlik mertebesinin elimden kaçıp gittiğine mi üzüleyim
bilmiyorum” dedim. Bazen çok abarttığımı söylüyorlar ama bu
gerçekten böyledir. İnsanın bayrağı için, vatanı için kanını
dökmesi kadar gurur verici bir şey yok.
1 yıl nasıl geçti?
Çok zordu. 2-3 aydır bastonla yürüyorum ama hareketler çok kısıtlı.
Merdiven çıkmanın ne kadar zor olduğunu şimdi öğrendim. Bu
hayatımın sonuna kadar devam edecek bir süreç. Bastonlardan
kurtulamayacağım.
İş hayatınız nasıl etkilendi?
Tedavimin ortalarına doğru heyet raporu ile emekli oldum. Çalışmayı
çok özlüyorum. Aktif bir çalışma hayatım vardı. Hareketli bir
insandım. Vurulmadan önce izin günlerimde eşime asla kahvaltı,
yemek hazırlatmazdım. Yemek yapmayı çok severdim. Artık
yapamıyorum. Evde duramayan biriydim, gezmeyi severdim. Şimdi
dışarı çıkamıyorsunuz, yürüyemiyorsunuz.
Son bir yılda devlet size yapılanların hesabını sormaya
çalışıyor. Tatmin oluyor musunuz?
Devlet fazla adaletli davranıyor gibi geliyor. Dünyanın neresinde
olursa olsun yargılama sürecinde bu kadar detaya girilmezdi. Bu
bizim için çok güzel bir şey.
Devletin size ilgisi nasıldı? Beklentiniz var
mı?
Devletimiz o konuda bizi hiç yarı yolda bırakmadı. Özellikle özel
hastanelerde tedavi olma imkânı sağlaması çok iyi oldu. Birçok
arkadaşım sakatlıktan bu sayede kurtuldu.
Eşiniz bu süreçte neler yaşadı? “Ben sana, ‘Gitme’ demedim
mi?” diye sormadı mı?
Öyle bir şey söylemedi ama çok ağladı. Hırpalandı.
Çocuğunuz kaç yaşında, durumun farkında mı?
2 yaşında ama farkında. “Baba sana ne oldu?” dedi. “Kötü insanlar
yaptı kızım” dedim. “Baba oynayalım” değinde ayağa kalkıp
oynayamıyorum. Bana en çok özlediğim şeyleri soracak olursanız,
namazımı ayakta kılabilmeyi ve kızımı parka götürüp oynatmayı
derim. Şimdi bunları yapamayınca insan kendini çok kötü
hissediyor.
Daha önce politik anlamda aktif biri miydiniz? Pek çok
insan korkup evde saklanırken sizi sokağa iten neydi
Karadenizliyim. Bizim orada hiçbir şeyden korkmayız. Babam Refah
Partiliydi, siyasetle iç içe büyüdüm. Milliyetçi yetiştim. 28
Şubat’ı yaşadığımda 10 yaşındaydım ama yakından takip ediyordum.
Darbe öncesinde okuduğum makalelerde ağustos ayındaki şûrada büyük
bir temizlik yapılacağından bahsediliyordu. Darbeyi duyduğumda
böyle bir şey olduğunu anlamıştım, adamların son şansı buydu.
‘İKTİDARDA CHP OLSAYDI DA ÇIKARDIM’
“İktidarda CHP olsaydı ben yine dışarı çıkardım. Ama onlar şimdi
‘Kontrollü darbe’ diyorlar. Darbe mi acı, muhalefetin söyledikleri
mi daha acı diye sorarsanız inanın muhalefetin dedikleri daha acı
geliyor. Birlik olmanın vakti geldiği yerde 3-5 oy almak için o
taraftan tavır almaları gerçekten çok yazık. Olayı yaşamayanlar
konuşuyor; buna kızıyorum. O gün kaçtın, hiçbir şey yapmadın,
dışarıda ne olduğunu görmedin, televizyondan izledin ve yorum
yapıyorsun, yapma; çünkü sen o günü yaşamadın. 13-14 kişi bize
şarjör boşalttı. Bir şarjörde 20 mermi var. Yaklaşık 260 merminin
yanınızdan geçmesinin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Adamın
biri, ‘Benim oğlum köprüdeydi, öğrenciydi, masumdu, hiçbir şeyden
haberi yoktu’ diyor. İyi de senin oğlun bana ateş etti, küfretti.
Bunu hazmedemiyorum...”