130 milyon kız sünnet ediliyor
Abone olBirleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada her yıl 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnet edilirken, bunlardan yaklaşık 2 milyonunun hayati tehlike yaşadığı bildirildi.
Dünyada her yıl 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnet edilirken,
bunlardan yaklaşık 2 milyonu hayati tehlike yaşıyor. Stockholm
Rinkeby Belediyesi'nde Kadın Çalışmaları Merkezi'nde danışmanlık
yapan ve Uçan Süpürge İsveç Sorumlusu olan Tülin Uygur, kadın
sünneti geleneğinin, yaygın olarak Afrika kıtasının orta bölümünde
bulunan 30 ülkede görüldüğünü belirtti. Bu bölgedeki kadınların
yüzde 72'sinin, diğer Afrika ülkelerindeki bazı etnik gruplardaki
veya kabilelerdeki kadınların ise yüzde 18'inin sünnetli olduğunu
dile getiren Uygur, Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği,
Endonezya, Malezya ve Kuzey Irak'taki bazı Kürt bölgelerinde de
daha az olmakla birlikte sünnet geleneğine rastlandığını söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO), 1975 yılından sonra kadın sünnetini
incelemeye başladığını belirten Tülin Uygur, Avrupa'nın ise
1980'den sonra Afrika'dan gelen göçler nedeniyle bu soruna
ilgisinin arttığını vurguladı. Bu ülkelerden gelen göçmenlerin,
kadın sünnetini, Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve
Avustralya'ya taşıdığını ifade eden Uygur, bundan sonra kadın
sünnetinin, kadınlara yönelik şiddetin en uç uygulamalarından biri
olarak tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olmaya devam ettiğini
vurguladı. Tülin Uygur, “BM verilerine göre, dünyada her yıl 130
milyon kadın ve kız çocuğu sünnet oluyor. Ayrıca yaklaşık her yıl 2
milyon kız çocuğu, sünnet nedeniyle hayatını kaybetme tehlikesi
içinde yaşıyor” dedi. KADIN SÜNNETİNİN KÖKENİ Mısır'da yapılan
arkeolojik kazılarda, bazı kadın mumyaların sünnetli olduğunun
belirlendiğini, kadın sünnetinin, MÖ 1600'lü yıllardan kalan duvar
resimlerinde de detaylı şekilde tasvir edildiğini belirtti. Bu
verilerin, kadın sünnetinin çok eski çağlara dayandığının kanıtı
olduğunu kaydeden Uygur, sünnetin, Afrika'da Hıristiyan, Müslüman,
Musevilerin yanı sıra tek tanrılı olmayan dinlere inanan gruplarda
da yoğun olarak uygulanmasının, geleneğin tarihinin, tek tanrılı
dinlerden daha eski olduğunu gösterdiğini kaydetti. ÇOCUK SAYISI
KADAR SÜNNET Uygur, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, kadın
sünnetinin, delme, dağlama, kazıma, vajinanın içine, kanamaya yol
açacak çeşitli bitkiler yerleştirme gibi şekillerde uygulandığını
belirtti. Cibuti, Somali ve Sudan'da ise kadınların yüzde 98'inin,
sünnetin en ağır şekli olan “firavun yöntemi-infibulation” ile
sünnet edildiğini bildiren Uygur, ayrıca Mısır'ın güneyi, Eritre,
Etiyopya, Gambia, Çad, Kenya ve Mali'nin bazı bölgelerinde de bu
tür sünnetin uygulandığını kaydetti. Uygur, firavun yönteminde,
kadınların her doğum sonrası yeniden sünnet edildiğini,
doğurdukları çocuk sayısı kadar sünnet olduğunu, aynı acıları
defalarca aynı yoğunlukta yaşamak zorunda kaldıklarını dile
getirdi. “SÜNNETLİ KIZLARIN STATÜLERİ YÜKSELİYOR” Sünnet yaşının
bölgelere göre değiştiğini ifade eden Uygur, Etiyopya ve Nijerya'da
kız bebeklerin 8 günlükken, Mısır'da 3-8, Sudan'da 5-8, Somali'de
4-10 ve diğer pek çok ülkede ise 13-15 yaşları arasında sünnetin
yapıldığını kaydetti. Sünnetin, genital bölge uyuşturulmadan bıçak,
traş bıçağı, keskin cam parçaları ve keskin teneke kenarları
kullanılarak yapıldığını anlatan Uygur, yaranın tutturulmasında ise
ağaç dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kılları ve deriden elde
edilen ipliğin kullanıldığını kaydetti. Uygur, kadının sünnet
edilmesinin, “büyümenin” ve “kadınlığa atılan ilk adımın gereği”
olarak tanıtıldığını ifade ederek, “Sünnet olan kızlara hediyeler
ve elbiseler sunulur. Az çığlık atan kızlar, herkesin beğenisini ve
takdirini alırken, çok çığlık atan kızlar, hem acıları, hem de
utançlarıyla başbaşa bırakılır. Ancak sonuçta sünnetli kızların
genel olarak çevrelerinde statüleri yükselir. Evlenmeleri garanti
altına alınır” dedi. Sünnetle birlikte sağlık sorunlarının da
başladığını anlatan Uygur, uyuşturulmadan ve steril olmayan
araçlarla yapılan müdahalenin hemen ardından kan kaybına bağlı şok,
kansızlık, kan zehirlenmesi, enfeksiyonlar, idrar yaparken yaranın
yanması gibi sorunların ortaya çıktığını ifade etti. Tülin Uygur,
gelişmiş ülkelerin, Afrika'nın sadece yeraltı ve yerüstü
kaynaklarıyla ilgilenmesinin, bazı misyoner grupların da olayı
sadece “antropolojik boyutlarıyla” incelemesinin, sorunun göz ardı
edilmesine yol açtığını belirtti.