12 Haziran İngiltere basın özeti
Abone olEconomist dergisine göre eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "mükemmel bir Başbakan adayı olabilir". Financial Times ise Türkiye'deki genel seçim sonrası "Ankara'nın kurumları ve dış politikası değişebilir" diyor.
İngiliz basınından derlediğimiz basın özetini bugün Türkiye'deki
genel seçim ve sonrasında oluşan tablo ile ilgili olarak Economist
dergisinde ve Financial Times gazetesinde yayımlanan iki yazıya
ayırdık.
İngiliz Economist dergisinin son sayısındaki başyazılarından birinin konusu Türkiye. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a atfen "Sultan zor durumda" diyen dergi, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ise mükemmel bir Başbakan adayı olabileceğini yazıyor.
"Seçmenler otoriter bir lidere 'Hayır' dedi" yorumunu yapılan Economist'in başyazısı şu satırlarla başlıyor:
"Yüzde 40'dan fazla oy almış birisinin kendisini mağlup hissetmesi nadir görülür. Ancak Türkiye'de 7 Haziran'da yapılan genel seçimin ardından AKP aile onun karizmatik ve endişe verici otokratik kurucusu Recep Tayyip Erdoğan için durum tam da bu."
Dergi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devletin başı olarak partiler
üstü konumlanması gerekirken, hiç utanıp sıkılmadan AK Parti'nin
anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde etmesi için kampanya
yürüttüğünü belirtiyor.
AK Parti oylarının yüzde 50'den yüzde 40,9'a gerilediğini ve partinin Meclis'teki çoğunluğunu kaybettiğini hatırlatan Economist'teki yazı şöyle devam ediyor:
"Türkler açık bir şekilde sayın Erdoğan'ın daha güçlü bir Başkan olma istediğini reddetti. Türklerin çoğu artık Erdoğan'ın mezhepçi Sünni üslubunu, muhalefete karşı hoşgörüsüz tavrını sevmiyor. Sayın Erdoğan'ın 12 yıllık iktidarı sonrası onun iktidarıyla özdeşleşen yolsuzluklardan da rahatsız."
Economist, yeni hükümet ile ilgili olarak büyük bir belirsizliğe yol açmış olmasına karşın, seçimin sonucundan memnun. Zira dergiye göre Erdoğan seçmeni, icra yetkisi daha güçlü bir Başkan olmasına ikna etseydi, Türk demokrasisinin geleceği riske girecekti.
'Gül itibarlı bir siyasetçi'
Dergi başyazısında Erdoğan'a ve AK Parti'ye bir çağrıda bulunuyor:
"Sayın Erdoğan için doğru yol, geri çekilmesi ve anayasanın öngördüğü gibi apolitik bir Cumhurbaşkanı olmasıdır. Partisinin de, onunla yakın bağları olmayan ve onun monarşik heveslerinden uzak olan yeni liderlere ihtiyacı var. Muhalefetin etkisizliği nedeniyle Türkiye'de bir süre daha değişim muhtemelen AK Parti'nin içinden gelecek gibi görünüyor. AK Parti'nin önde gelen birçok ismi, ki bunların arasında Cumhurbaşkanı'nın selefi Abdullah Gül de var, sayın Erdoğan'ın kutuplaştırıcı tarzını ve ororiter çizgisini sevmediklerini net bir şekilde söylüyor. Aslında AK Parti'nin kurucularından biri ve eski bir Başbakan olarak Sayın Gül, Sayın Erdoğan'ın karşısında duracak itibara sahiptir ve yeniden mükemmel bir Başbakan adayı olabilir.
Economist daha sonra Türkiye'nin yeni başbakanını bekleyen zorlukları da sıralıyor. Sivil toplumun geri kazanılması ihtiyacından, Kürtlerle barış sürecinin acilen canlandırılmasından, ekonominin büyük refomlara ihtiyaç duymasından, Merkez Bankası'nın bağımsızlığının yeniden tesis edilmesinden bahsediyor.
'AB müzakereleri canlandırmalı'
Dergi başyazısını şöyle noktalıyor:
"Avrupa Birliği de daha fazlasını yapmalı. Bunun bir nedeni, sayın Erdoğan'ın otokrasiye yönelmesi ile 2005'te başlayan tam üyelik müzakerelerinin hiçbir yere gitmemesi. Ancak Türkler demokrasiye ne kadar itimat ettiklerini nefes kesici bir şekilde gösterdiler. Avrupa Birliği bu nedenle müzakereleri canlandırmalıdır. Yılların Kıbrıs Sorunu'nun çözülebileceği yolunda da yeni bir umut var. Türkiye Avrupa'nın geleceği için çok önemli bir ülke. Ve bu ülkenin Avrupa Birliği tutkusunu canlandırmak, onun takdire değer seçmenleri için güzel bir ödül olacaktır."
FT: Ankara'nın kurumları ve dış politikası değişebilir
İngiliz Financial Times gazetesi de bugün bir sayfasını, Türkiye muhabiri Daniel Dombey'nin seçim analizine ayırmış. Gazete, "Erdoğan'a darbe" olarak nitelendirdiği seçimin Ankara'nın kurumlarında ve dış politikasında değişime yol açabileceğini yazıyor.
Financial Times, Dombey'in oldukça yazısını üç başlıkta özetlemiş:
"Stratejik dönüşüm: Muhalefet partilerinin birlikte elde ettikleri zafer, Ankara'nın başta Avrupa ve Orta Doğu ile ilgili konular olmak üzere dış politikasında değişikliğe gitmesi olasılığını artırıyor.
"Demirtaş'ın başarısı: Seçmen, HDP liderinin 'daha geniş tabanlı bir hareket' çağrısına destek verdi. Şimdi hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Kürt siyaseti üzerindeki üstünlüğü eskisi kadar kesin değil.
" 'Kurtarıcı değil, yük': Diğer siyasi partiler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini dizginlemesinde ve yasalara uygun davranmasında ısrarlı. Erdoğan da artık birlikte çalışması ve uzlaşma yanlısı açıklamalar yapması gerektiğini kabul etti."
'Daha az otokratik, daha fazla pragmatik'
Financial Times muhabiri Daniel Dombey, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kurucuları arasında olduğu AKP'nin ilk kez genel seçimde Meclis'teki çoğunluğunu kaybetmesine dikkat çekiyor.
Erdoğan'ın seçimlerden önce günde iki-üç mitinge katıldığını hatırlatan Dombey; Cumhurbaşkanı'nın taktiğinin sonuç vermediğini, Türkiye'nin bir koalisyon hükümeti ile yönetileceğini veya erken seçime gidileceğini, AKP'nin bu seçimde oy kaybedebileceğini belirtiyor.
Daniel Dombey, Türkiye'de seçimler sonrası gözlenen değişimin, ülke sınırlarınının ötesinde de yankıları olacağını vurguluyor:
"Türkiye, stratejik olarak hayati öneme sahip bir ülke ve özellikle Suriye Savaşı'ndaki rolü bir süredir oldukça tartışmalı. Sayın Erdoğan, Türkiye'nin politikasını sık sık 'Batı'ya karşı Müslümanlar' teziyle açıklamıştı. Ancak muhalefet partilerinin birlikte elde ettikleri zafer, bu politikanın yeniden ayarlanmasını çok daha olası kılıyor. Diplomatlar, ülkenin NATO müttefiki ve AB adayı statüsünün, Sayın Erdoğan'ın son yıllardaki otoriter duruşu nedeniyle ağır hasar aldığını söylüyor. Türkiye şimdi ise ülke içinde daha az otokratik, ülke dışında ise daha pragmatik politikalara yöneleceğe benziyor."
Atatürk, Gülen, Öcalan...
Dombey bu tespiti sonrası daha derin bir analize girişiyor ve dört kişilik kültünün Türkiye'nin çok büyük bölümüne şekil verdiği tespitinde bulunuyor.
Bu noktada adını andığı kişilerden biri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dombey'nin. Diğerler ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, sürgündeki Gülen Cemaati lideri Fethullah Gülen ve hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan.
Financial Times muhabiri, tespitini şöyle sürdürüyor:
"Sayın Erdoğan'ı farklı kılan şey, yargının ve kurumların kendi iradesi doğrultusunda hareket etmesini istemesi değil, başarısıydı. Erdoğan, bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybı olduğu Türk siyasetinde, rakiplerinden daha iyi olduğunu kanıtladı. Ülkenin kurumlarını, kendi sempatizanlarını yerleştirerek bir koloniye çevirmekte de rakiplerinden daha başarılı oldu.
"Ancak Pazar günkü seçimle bir dönem daha son buldu. Evet, Meclis'te çoğunluğu elde eden muhalefet partilerinin benzer yönleri var az. Ancak üç muhalefet partisi de, Erdoğan'ın Başkanlık sistemi ısrarının son bulması ve onun yakın çevresi ile ilgili yolsuzluk iddialarının soruşturulması gerektiğini vurguluyor. Bu üç parti işbirliği yapmayı öğrendikçe, siyaseti kendi arzuladıkları yöne çevirme şansına sahipler."
'HDP laik Türklerden de oy aldı'
Daniel Dombey "karizmatik" olduğunu vurguladığı HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın da "seçimin yıldızı" olduğunu belirtiyor.
HDP'nin sadece Erdoğan'ın soğuttuğu dindar Kürtlerden değil, onun yetkilerinin artmasını önlemek isteyen llaik Türklerden de oy aldığına dikkat çekiyor Dombey. Bazı HDP mitinglerinde Öcalan posterlerinin yanında, üstünde Atatürk'ün resminin olduğu Türk bayraklarınının da taşındığını ekleyerek. Zaten Financial Times'taki haberin başlığın altında da tam da böyle bir fotoğraf var.
"Öcalan'ın Kürt siyaseti üzerindeki üstünlüğü artık o kadar da kesin görünmüyor. Odak noktası, Sayın Demirtaş'a ve Meclis'e kaymışa benziyor" diyor Dombey.
Financial Times'taki uzun Türkiye analizi şu tespitlerle noktalanıyor:
"Aslında muhalefetin temel talepleri olan Suriye'de cihatçılarla olduğu iddia edilen bağların kesilmesi, yolsuzluk iddialarının soruşturulması ve Başkanlık Sistemi'nin reddi gibi konularda kamuoyu desteğine AKP değil diğer partiler sahip. AKP yetkilileri iktidarlarını muhafaza etmek için koalisyona girmeleri gerektiğini kabul ediyor. Laiklerin CHP'si ile bir büyük koaliyon mümkün. Sağcı MHP de alternatif bir ortak.
"Uzlaşmaya dayalı siyseti geliştirmek için basit bir anlaşmadan fazlası gerekecek. Yine de kutuplaşmanın tavan yaptığı dönem geçti. Uzun süredir hiç kimse iradesini ülkeye sayın Erdoğan kadar başarılı bir şekilde dayatmamıştı. Ancak onun siyasi başarı aurası daha önce hiç olmadığı kadar lekelendi.
"Türkiye şimdi yeni bir hükümet kurmakta zorlanırken, artık rakip siyasi kamplar arasında net bir şekilde bölünmüş değil. Daha uzlaşmacı bir siyasetin doğacağı yolunda sinyaller var. Bir dönemde de çarpıcı bir şekilde sona erdi.
"Eski bir AKP sempatizanı olan yorumcu Mustafa Akyol da, 'Demokrasinin ne olduğunu öğrenme konusunda çok büyük bir adım attık. Türkiye bir hafta öncesinden daha iyi durumda' diyor."