Bugün 12 Eylül darbesinin sene-i devriyesi. Darbenin üzerinden
44 yıl geçti. Vesayet mekanizmalarından temizlenmek için çok önemli
adımlar atılsa da 12 Eylül darbesinin kalıntıları tam anlamıyla
temizlenemedi.
Sadece birkaç hafta önce "teğmenler hükümete mesaj
verdi" diyecek kadar ucuzlaşan, pazar malı zihniyetler
varlıklarını ortaya koydu. Anlaşılan “sözde” darbelere ve vesayete
karşı olduğunu ifade edenlerin içerisinde azımsanamayacak kadar
fazlaca "geçmişe özlem" var.
Geçmiş dediğim tabi ki darbecilerin "halkı ve sivil
siyaseti hizaya soktuğu" dönemlerdir.
Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yapısını 12 Eylül 1980 darbesi
etkilemiştir. Başta Orgeneral Kenan Evren olmak üzere ‘müdahalenin
haklılığı’, devletin resmi radyo ve televizyonunda atlatılmaya
çalışılmıştır.
Darbe geleneğinin en önemli unsuru anayasalardır. Son iki
anayasayıda darbeciler yaptı. Anayasa
koyucular millet karşıtlığını esas almışlardır.
Çünkü 1950'de demokrasiye geçilmesinin ardından "millet
yanlış yapmış", bu yanlışını da üç seçim geçmesine rağmen
bir türlü düzeltmemişti.
Demokratik seçimlerle iktidar alanlarını kaybedenler
millete "bir ders vermek" için darbeleri
desteklediler.
Darbeciler, 1961 Anayasası'nın yeterince işlevsel
olmadığını o nedenle de 1982 Anayasası'na ‘daha bir
önem’ göstermişlerdir. Vesayetçi çıkar odaklarının
iktidarını sürdürmesi için.
30 yıldan beri 1982 Anayasası'nı değiştirmekle meşgulüz. 19
kez değiştirildi. Ama değişmeyense darbe
anayasası olduğudur.
Anayasasının değişimi ihtiyaç değil zorunluluktur. 1990'lı
yıllardan beri tüm partiler, görüş fark etmeksizin darbe
anayasasının değişmesi gerektiğini ifade ettiler. Ama iş
gerçeğe dönünce sözde olduğunu gördük.
Muhalefet bu meseleye mesafeli dursa da tartışmak
istemese de gündemlerinde yeni ve sivil bir anayasa arayışı
olacağı kaçınılmazdır. Sayın Erdoğan'ın bu
konudaki duruşu oldukça nettir.
CHP, 2018 seçimlerinden 2023 seçimlerine kadar yeni anayasayı
konuştu. Hatta 6 parti bir araya gelerek, yeni anayasa için bir
değişiklik raporu hazırladılar. Siyasal sistemin geleceği konusunda
farklı önerilerde bulunulabilir. Siyasete etkin müdahil olabilir,
bu da siyaseten anlaşılabilir. Ortak payda yeni anayasanın değişimi
için gerekli siyasal duruşun gösterilmesidir.
Narin Bilinmezliği Ne Zaman Netleşecek?
Narin’in katil ya da katilleri kim? Bilinmiyor.
Cinayetin sebebi nedir? Bilinmiyor.
Amca Salih katil mi azmettirici mi? Bilinmiyor.
Ailenin bu cinayetteki rolü? Bilinmiyor.
Tavşantepe köyü neden sustu? Bilinmiyor.
Her şey siyah ve karanlık.
Soruşturmayı yürütenler olayı aydınlatmak için yoğun mesai
yapıyor. Ellerindeki bulgular nelerse sakinlik ve sükût içinde
değerlendirilmeli ve bu cinayet aydınlatılmalıdır.
Narin cinayetine dair soruşturma tam bir gizlilik içinde
yürütülüyor. Yetkililer gizlilik konusunda hassasiyet gösteriyor.
Basına, kamuoyuna bilgi akışı verilmiyor.
Fakat
Olmayan bilgi akışına bile sürekli senaryo yazılıyor. Irkçılığı
kaşıyanlar, Hizbullahçıların silahlarının Tavşantepe köyünde
saklandığını iddia edenler. İnsanlarıda töhmet altında bırakıyor.
Sekiz yaşındaki masum bir çocuğa kıyılmasının hiçbir geçerli
mazereti olamaz. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip
Ensarioğlu’nun “Bir şeyler biliyorduk sustuk, aileyi üzmek
istemedik, aile dostumuzdur” demesi...
Kabul edilemez.
Bildiklerini Ensarioğlu Savcı’ya anlatmalıdır. Soruşturmaya ışık
tutacak ne varsa tüm detaylar, bilgiler ortaya çıkmalıdır. Küçük
Narin mezarında rahatça uyusun diye.
Bu ülkede ahlak ve vicdan hiçbir zaman bu denli ucuz
olmamıştı. Mertliğini kaybetti millet.
Bu ülkede kavga dövüş erkek erkeğe olurdu.
Bu kültürde kadın değerliydi.
Şimdilerde kadın; dövülen, taciz edilen, tecavüz edilen,
sokak ortasında öldürülen oldu.
Çocuklar sussun diye öldürüldü.
Sonrasında koca bir köy korkuyla sustu,
susturuldu.
O nedenle
Narin özelinden hareketle bütün bu sistem gözden
geçirilmelidir.