12 Eylül bugünden daha adildi!
Abone olSıkıyönetim mahkemelerinde görev yapan emekli hakim Ali Fahir Kayacan'dan 12 Eylül'le ilgili çarpıcı açıklamalar.
Ali Fahir Kayacan sıkıyönetim mahkemelerinde görev
yapmış bir askeri hakimdi. 12 Eylül döneminde MHP davası başta
olmak üzere birçok siyasi davaya baktı. 40 kadar idam kararına imza
attı, dört idamda bulundu. Bundan önce Askeri Yargıtay Genel
Sekreteri'yken albay rütbesiyle emekli oldu. Kayacan şimdi
avukatlık yapıyor. Dağlıca'dan Balyoz davasına kadar birçok
davadaki müvekkillerini savunuyor.
Ergenekon davasıyla ilgili olarak bazıları gibi toptan yaklaşıp tümüyle komplodur demem. Ama özellikle bu kitap meselesi manidar. Bunlar adını hatırlayamadığım ve şimdi uzak bir ülkede oturan 'bilge kişi'nin yetiştirdiği 'altın nesil'in başarısıdır. Zekeriya Öz'ün Ergenekon davasından alınması, soruşturmadaki hukuksuzluklara HSYK'nın dur demesi. Kılıf bulunamıyor artık. 12 Eylül yargılamalarını yapan sıkıyönetim mahkemelerinde mi daha özgür savunma yapılıyordu, şimdiki özel yetkili mahkemeler ve savcılıklarda mı? Ben iddia ediyorum ki, tüm eleştirilere rağmen sıkıyönetim mahkemeleri ve savcılıklarda hukuk kurallarına mutlak bağlılık vardı. Duruşmalarda saatlerce savunma yapılırdı. Bugün özel yetkili mahkemelerde adil bir yargılama ortamının olmadığını söylüyorum. Bir kere özel yetkilere gerek yok!
ERGENEKON DAVASI 10 YILDA BİTMEZ
MHP davası 19 Ağustos 1981'de başladı. 7 Nisan 1987'de karar verdik. Aslında bugünkü davalara kıyaslarsanız, jet hızıyla bitirdik o davayı. Ama bakın ne yaptık? Dava açıldığı zaman 587 sanık vardı, 975 sayfalık da bir iddianame. Adana vb. gibi yerleri ayırdık. Ankara'yı, partinin adamlarını, ülkücü kuruluşların genel merkez yöneticilerini aldık. 302 sanığa indirdik. Gerisini aynı mahkemede ayrı dosya haline getirdik. Hatta Savcı Nurettin Soyer kızdı bize. Gece ikilere, üçlere kadar haftanın üç günü duruşma yaptık. Hakimlik 09-18.00 mesaisiyle yürütülecek bir iş değildir. Fedakarlık ister. 79'da Sıkıyönetimde dört hakimdik, sekiz ay kızımı uyanık göremedim. Çünkü beş gün duruşma yapar, hafta sonu da giderdik. Ergenekon davalarında hala sorgular tamamlanamadı. İnanılmaz bir şey! Bu hızla 10 yıldan da uzun sürebilir. Mesela bir müvekkilimin olduğu Balyoz davası çok basit bence. Değerlendirilecek belli noktalar var, hiç uzatmaya gerek yok. Gecelere kadar duruşma yapar, bitiririm.
İŞKENCE YAPILMADI DİYEMEM
12 Eylül'de herkes işkence iddialarını söylüyordu. Fakat bir kısmı tutuklama hakimi ifadesinde de itiraf etmiş, hatta silahın yerini de söylemiş, oradan bulunmuştu. Bakın, emniyette işkence yapılmadı demiyorum. Bunların hükme esas alınmadığını söylüyorum ben. Bu, Dev Yol davası için de geçerli, ülkücülerin davası için de. Mesela Muhsin Yazıcıoğlu, Hasan Çağlayan ile beraber silahları kendi göstermişti. Aynı Ergenekon kazıları gibi savcı başında durdu, buldozer getirildi. Silahlar, dinamit lokumları bulundu. Bunun işkenceyle ne ilgisi var? Biz hakim olarak yan delillerle ifadenin uyuşup uyuşmadığına bakarız. Ona bakarsanız 7 TİP'linin öldürülmesi davasında Haluk Kırcı'nın tutuklamasını ben yapmıştım. Hepsini anlattı, inanamadım. Adamın yalan söyleyip söylemediğini anlamaya, açığını yakalamaya çalıştım. Dosyadan ayrıntılar sordum. Bir dolu tehdit mektubu geldi MHP davası sırasında.
İDAM CEZALARI
40 idam kararı vermem şöyle: 12'si MHP davasında, 20'ye yakını da Diyarbakır'da PKK davasında. Onlar zaten infazı hukuken mümkün olmayan idamlardı. Hava Kuvvetleri askeri mahkemesinde var bir idam kararı. Bir onbaşı, bir üsteğmenin eşini 36 yerinden bıçaklayarak öldürmüştü 89 yılında. Kanun değişti, o idam infaz edilmedi. İdam meselesini yine herkes tartışıyor da çok lüzumsuz. İdamın geri getirilmesi mümkün değil. "Ek protokole imza attık ama bizde bazı caniler var biraz ara verelim" diyemeyiz. İdamın taraftarı da olsanız devlet ciddiyetine uygun düşmez. İdam artık bu devirde olmaz. Dört infaza katıldım ama ikisinde imzam vardı. Mustafa Pehlivanoğlu'nun kararında vardım. Necdet Adalı da aynı gece infaz olduğu için ikisinin infazını gördüm. Tabii bir can ama kanun hükmüyle olduğu için o duruma düşmesine üzülüyorsunuz. Ali Bülent Orkan ile infaz gecesi yan yana oturduk. Çocuk yüzüme bakamıyor. "Ali Bülent kaderin böyleymiş" dedim. Başını haklısın gibi salladı. Piyangotepe'de yedi kişiyi yere yatırıp üzerlerine ateş ederek fütursuzca öldürmüşlerdi. Erdal Eren'in davasında ben yoktum. Erdal Eren'in durumunun müsebbibi avukatlarıdır. Avukatlar, yargılama sırasında yaşının küçük olduğunu gündeme getirmemişler. Mahkeme idam kararını vermiş, o zaman temyiz dilekçesine yazmışlar. Bir hata varsa onaylayan Askeri Yargıtay'dadır. İlk hakimlerin hatası yok.
DAĞLICA BASKINI:TSK HATALIYDI
Avukat olarak sivil davalara da giriyorum askeri mahkemedeki davalara da. Dağlıca davasında bir uzman çavuşun avukatıydım. Enteresandır o dava. Baskının akabinde PKK bunları Kuzey Irak'a götürmüş, sonra el sıkışarak teslim edince vatan haini falan demişlerdi. Daha sonra o davada bir uzman çavuşun avukatlığını üstlendim. Görevi ihmal deyip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdiler. Keşke öyle verilmeseydi de dosya Yargıtay'a gitseydi. Ne hazindir ki, "Aman ha bu olaya sakın Çanakkale'deki 57. Alay mantığıyla bakmayın" dedim. Var ya bütün mensuplarıyla şehit olan alay... Fakat o mantıkla gerekçe yazdılar, ne olursa olsun şehit olacaklardı diye. Kaderin cilvesi, şimdi tabur komutanı Onur Dirik'in de avukatıyım. Savunmamda onu suçlayan bir sürü şey söylemiştim. Dağlıca'da birçok aksaklık vardı. Nihai savunmamda, "Temenni etmiyorum ama bu durumlar devam ederse başka Dağlıcalar yaşarız" dedim. Aktütün baskını oldu ondan sonra maalesef. Baskın öncesinde 100 kişilik personel 56'ya düşürülmüş. Teröristlerin katırlarla geldiklerini dürbünle görüp helikopter istiyorlar, "Top atışı yapın" deniyor. Keritepe'de telsiz bir tek üsteğmende var. Gece 12 civarında baskın başlıyor. Anında tabura bildiriliyor, helikopterler dörde çeyrek kala geliyor. İş bitmiş zaten o zamana kadar. Orada Silahlı Kuvvetler'in en büyük hatası bu çocukların mahkemeye verilmesiydi. Roj TV'deki o yayın kızdırdı tabii?