Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
12 Eylül... 1980 öncesinde kardeşin kardeşi boğazladığı o kara günlerin üzerinden tam 43 sene geçmiş... Askerin siyasilere kan kusturduğu yıllar... Terör ve anarşi bahanesiyle demokrasinin askıya alındığı yıllar...
Sabaha karşı liderlerin evlerinden itilerek, kakılarak toplatıldığı yıllar.. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan'ın... siyasi yasaklı olduğu yıllar...
Kenan Evren ve arkadaşlarının, bu ülkenin insanına, gençlerine zalimlik yaptığı yıllar... "Ne yapalım, asmayalım da besleyelim mi?" diyen bir zalimin, ülke idaresini ele geçirdikten sonra, körpe çocukları hapse atmakla yetinmeyip yaşı küçük olanların yaşını büyüterek ipte sallandırdığı yıllar... O zalimin "bir sağdan, bir soldan" gençleri astığını meydanlarda gururla haykırdığı yıllar...
İrem Barutçu'nun kaleme aldığı Gıyaseddin Karaca'nın "Darbeden darbeye siyasi anılar" kitabını bir solukta okudum. Türkiye'de yapılan darbeleri anlatıyor... Askerin vesayetini, Erzurum'da sürgüne gönderilen 55 Ağa ailesinin çilesini... yaşanmışlıkları, zalimlikleri anlatıyor Gıyaseddin Karaca...
Kısacası...
Askerin hüküm sürdüğü o karanlık yılları anlatıyor.
Bugün 12 Eylül...
Kenan Evren ve arkadaşları bir gecede değil... Yıllarca
plan, program yaparak, fırsat yaratarak, siyasilerin sürekli hata
yapmasını sağlayarak ülke idaresini ele geçirdi.
12 Eylül sabahı uyandığımızda, Kenan Evren ülkedeki terör ve anarşiye son verdiklerini haykırıyordu. Evet, o sabah uyandığımızda, kimse kimseyi boğazlamıyordu artık. Dün bir araya gelmeye korkanlar, korkmuyordu artık... kan durmuştu. Daha doğrusu 12 Eylül darbesiyle birlikte kanlı olaylar bir gecede bıçak gibi kesilmişti.
Evet... Bir gecede...
Peki bu nasıl oluyordu?
Demirel'i Ecevit'i... o dönemdeki siyasi liderler...
Niye bitiremiyorlardı ülkedeki kargaşayı, anarşiyi?
Gıyaseddin Karaca, "Darbeden darbeye" kitabında Demirel'in nasıl çırpındığını anlatıyor:
"Başbakan Demirel, askere ihtiyaç duyduğu destek ve
güvenceyi verebilirse, terör ve anarşinin engellenebileceğine
inanıyordu. 'Bu devletin 800 bin askeri, 50 bin polisi
var!' diyordu. Nitekim Milli Güvenlik Kurulu'nun 21
Kasım 1979 tarihli toplantısında, kurulun asker öyelerine
dönerek, 'Anarşinin önlenmesi için ne istiyorsunuz
bulacağım vereceğim' garantisini vermişti. 'Para, araç, gereç,
silah... hepsini!'
Siyaset kurumu sözünü tutmuştu.
Ancak asker yetki konusunda doyumsuzdu. Kenan Evren,
'Sıkıyönetim komutanlarına görev verdik ama yetkiyi çok az
verdik. Az yetkili komutan görevini başaramaz' diyor,
1402 sayılı Yasa'dan beklenen etkinin sağlanabilmesi için yeni
düzenlemelerin yasallaşmasını istiyordu.
'Kimi istekler hukuk devletiyle bağdaşır
nitelikte değildi. 'Asker bu tür Takrir-i Sükûn istiyor'
diyordu Süleyman Demirel."
Kenan Evren komutasındaki askerlerin, Demirel'den aslında Türkiye'yi istediklerine vurgu yapan Gıyaseddin Karaca, Başbakan Süleyman Demirel'in asıl isyanını şu sözlerle anlatıyor:
"Vur emri dahi verilmişti askere. Yine sokakta akan kan durmak bilmiyordu. İcranın başı olarak devleti işletememekten şikayet ediyor, 'Asker bizim aleyhimizdedir' diyordu Başbakan Demirel. Gözlerinin derinliklerinde ışıklar çakarak bu kanaate varmasını sağlayan nedenleri sıralıyordu:
- MİT'ten ve devletin diğer istihbarat birimlerinden gelen bilgileri sıkıyönetim komutanlarına iletiyorum, 'Adresi, menşei, ilişkisi budur ' diyorum ama olmuyor direniyorlar.
Olmadı...
Asker, Demirel'in aleyhinde olduğunu 12 Eylül sabahı
göstermişti. MİT'ten ve devletin diğer istihbarat birimlerinden
gelen bilgileri çöpe atmış, kardeşin kardeşi katletmesine seyirci
kalmış ve o gün gelip çattığında Türkiye'yi ele
geçirmişti.
Demokrasinin askıya alındığı gün, akan kan mucizevi bir şekilde durmuştu. Ve tabii ki, bugün askere çemkirenler, bugün askere dil uzatıp, iftira edenler... yani demokrasi havariliği yapanlar... Onların ağababaları, Kenan Evren'in elini öpmek için uzun kuyruklar oluşturuyordu.
Gıyaseddin Karaca'nın anıları bir tek 12 Eylül darbesiyle sınırlı değil. Okunması gereken kıymetli bir eser... Özellikle "Eski Türkiye" özlemi çekenlerin ve "diktatör diktatör" diye sayıklayanların okuması gereken bir eser...
Gıyaseddin Karaca'nın "Darbeden darbeye siyasi anılar" kitabında okuduğum CHP ile bugünkü CHP arasında dağlar kadar fark varmış meğer. "CHP hep aynı CHP, değişen bir şey yok" diyerek CHP'nin eski liderlerine haksızlık etmişiz yıllarca.
1961 seçimleri... 14 Mayıs 2023 seçimleri...
Kılıçdaroğlu'nun 'Yeni CHP'si...
İsmet İnönü CHP'si...
İki CHP'nin
arasındaki uçurumu Gıyaseddin Karaca'nın anılarından
öğreniyoruz:
- Parti içi demokrasinin, o yıllarda bugünlerin fersah fersah ötesinde olduğunu belirtmeliyim. Delegenin gücü büyüktü. Seçim öncesi mutlaka sandığa gidilir, eğilim yoklamaları yapılırdı. Delege, "Benim vekilim budur! Seçtiğim bu kişilerin aday olmasını istiyorum" dedi mi, biterdi iş. İşte ben de cüretimi yapılacak olan ön seçimden alıyordum.
Gıyaseddin Karaca, Erzurum'un Hınıs ilçesinden önseçime girmeye karar verince... siyasi ayak oyunları anında devreye giriyor, en yakın dost ve yakınlarının "hata yaparsın" uyarılarıyla karşılaşıyor...
Hınıs'tan İspir'e sürülmesine rağmen... CHP delegesi vazgeçmiyor Gıyaseddin Karaca'dan... Delegenin gücü galip geliyor, Karaca'yı tehdit edenler onun çok çok gerisinde kalıyor... Delege öyle istiyor çünkü.
CHP'de tüzükte olmasına rağmen bugün önseçim yapılmıyor. Delege
eskisi gibi "Benim vekilim veya belediye başkanım
budur" diyemiyor. CHP'de "Seçtiğim kişilerin
aday olmasını istiyorum" dönemi biteli çok oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun dediği oluyor artık; "Benim adayım
budur" dedi mi iş bitiyor... Kendi mahallesinin
delegesinden oy alamayan Özgür Özel, genel başkan adaylığına
soyunabiliyor bugünkü CHP'de...
Kısacası...
CHP'de değişen çok şey var...
Gıyaseddin Karaca bize ışık oldu sağolsun!